Haklıyım, o halde mücadeleye varım

Yazar / Referans: 
Maaz İBRAHİMOĞLU, NOKTA
Tarih: 
12.04.2016

Akademimizin son dönemdeki hali içler acısı. Barış ve adalet isteyen, insanlığın yol ve yordamını bilen, savaşlara ve öldürülmelere karşı olan akademisyenler cezaevlerine konup işlerine son verilirken, kendi dersini almak istemeyen öğrencilerini "terörist" diye savcılığa ihbar eden, "halkın cahil olanını severim" diyen, taciz ve tecavüzle suçlanan akademisyenler sırf 'yandaş' oldukları için baştacı ediliyor.

Baskıların ve dayatmaların karşısında dik duruşunu koruyan, eğitime ve bilime inanan, cezaevlerinde bile kendinden çok öğrencilerinin geleceğini düşünen akademisyenlerin sayısı da az değil. Bunlardan biri de barış bildirisine imza attığı için hakkında yakalama kararı çıktıktan sonra Paris'ten Türkiye'ye dönen ve 'kaçma şüphesi' ile tutuklanıp Bakırköy Cezaevi'ne konulan Yrd. Doç. Meral Camcı.

ÇOCUKLUĞU VE EĞİTİMİ

İstanbul Çapa'da 1971 yılında gözlerini açan Meral Camcı, daha çocukken bile hayata farklı bir yerden bakmaya çalışıyordu. Çocukluğu Çapa sokaklarında geçen Camcı, küçükken sokaklarında özgürce oyun oynayabildiği Çapa'yı halen çok sevdiğini dile getiriyor. Camcı'nın çocukluğundan bugüne kadar sevmekten vazgeçmediği bir başka şey ise ilkokul öğretmeni. İlkokulda çok başarılı bir çocuk olarak öne çıkan Meral'de o yaşlarda başlayan kitap okuma aşkı hiç sönmemiş. Masal kitaplarıyla büyüyen Camcı, kitaplardaki karakterleri, bir kısmıyla kendini özdeşleştirecek kadar da sahici bulur. İlkokulun ardından Çapa Ortaokulu ve Şehremini Lisesi'nde okuyan Camcı, İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü de bitirdikten sonra kısa bir süre kimya mühendisi olarak çalışır. Ancak memnun kalmaz. Tekrar üniversite sınavına girer. Böylece ikinci üniversitesini okumaya başlar. Bu sefer İstanbul Üniversitesi'nde Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünü kaydını yapan Camcı, buradan da başarıyla mezun olur. Akabinde master için kolları sıvar. İstanbul Üniversitesi Çeviri Yüksek Lisans Programı'nda eğitime başlar ve 2005 yılında "Metinlerarası İlişkiler ve Çeviri” isimli teziyle yüksek lisansı bitirir.

Camcı 2014 yılında “Bir Sosyal Bilimler Alanı Olarak Çeviribilim ve Disiplinlerarasılık Bağlamında Çeviribilim Paradigmaları” başlıklı doktora tezini başarıyla verir.

Meral Hoca'dan Kültür ve Düşünce Dünyası dersini almıştım. O metinleri ve düşünceleri kıyas etmeyi çok seviyordu. Ayrıca sınıfımızdaki tüm öğrencileri Meral Hoca'nın çok şirin olduğunu bildiği için dersler zevkli geçiyordu. Aynı zamanda pek çok öğrenciyi çeviri projelerine teşvik ediyordu. Bizi motive etmeyi çok iyi biliyordu.  (İsmini gizleyen öğrencisi)

HAYATA DOKUNAN BİR AKADEMİSYEN

Meral Camcı'nın hayatı ve çalışmaları bunlarla sınırlı değil. Camcı bir yandan eğitim hayatını sürdürürken öbür yandan üniversitelerde öğretim görevlisi olarak ders vermeye devam eder. Okan Üniversitesi, Beykent Üniversitesi, İstanbul Arel Üniversitesi, Yeni Yüzyıl Üniversitesi'nde çevirmenlik ve çeviri üzerine onlarca ders veren Camcı, kültürler ve diller arası diyaloğa inandı. Dillerin, dinlerin ve kültürlerin birbirini dinledikçe ve birbirine tercüme edildikçe insanların barış içinde yaşayacağına savundu.

Akademide "Yazın Çevirisi, Altyazı Çevirisi, Çeviri ve Toplumsal Cinsiyet, Eleştirel Çeviribilim,Çeviri ve İdeoloji, Çeviri Sosyolojisi" gibi konularda çalıştı. Charles Dickens, Raymond Carver, Alexandra Mc Gilp, Joyce Carol Oates gibi ünlü yazarların kitaplarını Türkçe'ye çevirdi. Bunun yanı sıra İstanbul Müzik Festivali ve Tiyatro Festivali, Uluslararası İşçi Filmleri Festivali gibi festivallerde çeviri işlerinin baş aktörlerinden biri oldu. Kendisi ve eşi Haşmet Camcı aynı zamanda 2005'ten beri İşçi Filmleri Festivali'nin emekçilerinden.

'ÇEVİRMEK, YENİDEN YAZMAKTIR'

Camcı sadece çevirmenlikle ve öğretim görevliliği yapmakla yetinmiyordu. Kamuoyunun "Türklüğe Hakaret Maddesi" olarak bildiği TCK'nın 301. maddesi için de makaleler yazdı. Camcı'nın, "Çevirmen 301. Madde'den Yargılanmalı mı? Yargılanmamalı mı?" başlıklı makalesi, "Çeviri Etiği: Çeviri ve Çevirmenliğin Etik Sorunları Sempozyumu"nda da sunuldu.

Yurt dışında da çalışmalara katılan Camcı, geçen yıl Mısır'a gitti. Orada katıldığı bir sempozyumda konu yine çeviriydi. Camcı, Mısır'da hem Gezi Direnişi'nin deneyimlerini aktardı hem de Gezi Direnişi'inde çevirinin boyutları ve çevirmenlerin rolü üzerine konuştu. Meral Camcı çevirinin yeniden yazmak olduğuna inanıyordu. O nedenle bazı şeylerin yeniden yazılması için elinden gelen çabayı gösteriyordu.

VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİN ŞİRKET MANTIĞINA KARŞI

'Sırça Köşk' akademisyenliğe mesafeli birisi olan Camcı, hayata dokunan bir akademisyen olarak biliniyor. Bilimsel bilginin toplum için, toplum yararına üretilmesinden ve karşılıksız bir şekilde tüm insanların erişimine açılmasından yana bir isim. Bilimsel üretimde bulunmanın öncelikli ve en elzem kriteri bu ona göre. Bu anlayışla üreten, haksızlığa tahammülü olmayan bir insan olarak tanınıyor. Vakıf üniversitelerinin şirket mantığına ve keyfi uygulamalarına daima karşı çıkmış biri. O da vakıf üniversitelerinde arkadaşlarıyla beraber işten çıkarıldı ama doğru bildiğinden şaşmadı. Oradaki haksız uygulamalara karşı hep sesini çıkardı. İş hayatına sadece akademik çalışma değil aynı zamanda dostluğunu da katıyordu. Dostları Camcı'nın dayanışmacı ve ilham veren enerjisiyle herkesin sevdiği bir isim olduğunu söylüyor.

"KALP YÜKÜMÜZ ORTAK ARKADAŞLAR"

Meral Camcı insanların kendi olması gerektiğine inanıyordu. O yüzden hiçbir zaman başkası olamadı, olmaya da çabalamadı. Daima kendisi olmak için uğraştı. Kendisi adaleti savunan ve haksızlığa gelemeyen biri. Meral Camcı sadece dünya klasiklerini ve kitapları tercüme etmiyor. Aynı zamanda insan fıtratını da tercüme etmeye çalışıyor. İnsanlar arasında artan kutuplaşmanın ve örülen duvarların yıkılmasının yolunun diyalogdan, barıştan ve özgürlükten geçeceğine inanıyor. O yüzden, "O duvarları kaldıracağız ve özgürleşeceğiz. İçeriden ve dışarıdan" diyordu.

Başkasının çizdiği sınırlara inanmıyor Meral Camcı. Yalnızca haklılığa inanıyor. Hakkında yakalama kararı çıkmasına rağmen Türkiye'ye döndü. Onu döndüren şey ise haklı olduğuna olan inancıydı. Kendisi inanmadığı hiçbir sözün altına girmiyor. İnandıklarının da sonuna kadar arkasında duruyor. Barışa ve adalete inanıyor. O yüzden kendisi, "Kalp yükümüz ortak arkadaşlar... Bir arkadaşımıza özel yazışmamızda dediğimiz gibi. Bir duvarın ne tarafında olduğumuzun ehemmiyeti yok zihnimiz özgürleşmedikçe. O duvarları kaldıracağız ve özgürleşeceğiz. İçeriden ve dışarıdan. Ben şimdi orada olmalıyım. Socrates'in Savunması'nı bilirsiniz hepiniz elbette. 'Sürgün bir insana verilecek en büyük cezadır' der ve ben kendi özgür irademle seçmediğim bir hayatı yaşayamam. Bu o zaman ben olmam. Barış sözümün arkasında duracağım, mücadeleye devam edeceğim. Bu benim için son Haziran'dan bugüne insan olmanın, insan kalmanın da tek yoludur. Bilimsel çalışmaya, araştırmaya ve üretime devam edebilmemin de" diyordu.

Meral Camcı benim arkadaşım dostum yoldaşım ve öyle olduğu için bu sancılı baharda ben bundan büyük onur duyuyorum. Öyle her şeyden onurlanılmaz aslında. Bu kıymetli duygu olur olmaz kullanılır ama çok zor zanaattır onur duymak. Ben Meral’le bu süreçte yan yana düştüm. Birlikte ve yan yana duruşumuz kıymetli bir yolculuğun kendinden anlamlanmasıydı. Bir suça ortak olmamanın iradesiyle bu kez yollarımız kesişti. O zaten çok az olduğumuz kalabalıklarımızda bu kez yan yana umudumuzu teslim ettik birbirimize. Tıpkı diğer arkadaşlarla olduğu gibi. Esra ile Muzaffer ile Kıvanç ile olduğu gibi halkların ve toplumun barışı için kıymeti insan olmaktan menkul, kıymeti barış sözünün arkasında birlikte durmaktan gelen yürek yükü ortak insanlar olarak tanıştık arkadaş olduk. Meral’in dediği gibi kocaman sofralarda oturmak isteyeceğimiz insanlarımız olduk birbirimizin. Yarın için umut etmekten asla vazgeçmemek sözünün kadını olmak koskocaman bir cesaret Meral’i tanımlıyor benim için. Bu dostluk bu karanlıkta çok kıymetli bu yüzden. Barışı talep etmenin bir suçlamaya dönüştüğü süreçten biz şimdi güçlenerek çıkıyoruz. kendimizi, akademiyi sorgulayarak üretken kolektif bir başka üniversitenin toplumsal sorumlulukların üstlenebildiği arayışlara, imkânlara doğru genişliyoruz.(Prof. Dr. Z. Tül Akbal Süalp)

KADIN MÜCADELESİ

Meral Camcı ezilen bütün insanların yanında durmaya çalışan biri. Özellikle Türkiye gibi erkek egemenliğinin genel kabul gördüğü bir coğrafyada, kadınların içinde bulunduğu zor şartları en iyi kadınların anlayacağına ve bu genel kabulün, erkek egemenliğinin yine ancak kadınlar tarafından geliştirilecek ortak mücadeleyle tersine çevrilebileceğine inanıyor. Dolayısıyla, her alanda kadın dayanışmasına ve kadın mücadelesine gönüllü ve bu çabaların içinde. Tüm insanların, ancak özellikle de babaları, ağabeyleri, sevgilileri, eşleri tarafından kendi varoluşlarını gerçekleştirmeleri engellenen kadınların özgürleşmesi, kendi tercihleri ve iradeleri doğrultusunda toplumda var olmaları, hayatlarını kendi istedikleri yerden kurma çabalarını önemsiyor.

Evli ya da bekâr, başörtülü ya da değil, cinsel yönelimi nasıl olursa olsun, kendi özgür tercihleri doğrultusunda var olmaları gerektiğine inanıyor ve tüm toplumun kadınların bu tercihlerine saygı duyması gerektiğini savunuyor. Kadınların dönüştürücü gücüne ve doğasına inanıyor. Savaşların, adaletsizliğin, kötülüğün, kıyımların sona ermesinin, kadınların bu gücünü daha görünür kılmasıyla mümkün görüyor. Her gün sokaklarda öldürülen, tecavüze uğrayan, ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutulan kadınların koşullarının iyileşmesi için gözü kulağı hep açık.

Camcı'ya göre AKP, Cumhuriyet tarihinde üretilegelen yanlış politikalar ve özellikle geniş bir yelpaze içinde yol alan sol politikaların iktidarlar tarafından bilinçli olarak bastırılması yüzünden güçlenmişti. Bu sorunların özgürlükçü ve demokratik bir anlayışla çözüleceğine inanıyor.

"SAVAŞIN VE HAKSIZLIĞIN TARAFI OLMAYACAĞIM"

Camcı bu topraklar üzerinde yaşayan halkların birbiriyle diyalog kurarak barışı getireceğine inanıyor. Bu yüzden de ona göre, herkesin elini taşın altına koyması gerekir. Savaşın ve haksızlığın tarafı olmayacağını söylüyor Meral Camcı. Ona göre yüzyıllardır birlikte yaşayan halklar bundan sonra da barış içinde yine bir arada yaşayabilir. Bu nedenle insanları bir arada tutacak barış şartlarının yaratılması gerekiyor. Camcı'ya göre barışı gerçekleştirecek kişiler de yine bu topraklarda yaşayan halklar, emekçiler olacak. Barışın inşasının halen mümkün olduğunu ve bu umudu taşıdığını kaydediyor. Ancak Türkiye gibi ülkelerde barış isteyenlere bir çok bedel ödetiliyor. Camcı da bu bedeli ödeyenlerden biri oldu. “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi imzacılarından olan Meral Camcı önce hedef gösterildi. Daha sonra 14 yıllık akademisyen olmasına rağmen geçtiğimiz Şubat ayında İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık bölümündeki işine son verildi. 

AVRUPA'DA SÜRGÜN YAŞAMAYI İSTEMEDİ

Meral Camcı hakkında yakalama kararı çıktığında Paris'te bulunuyordu. Kızı Öykü'nün yanına gitmişti. İsterse Avrupa'da hayatını sürdürebilirdi. Buna imkanı da vardı. Ancak o barışa ve haklılığına inanıyordu. Onu güçlü kılan irade de barıştan yana ve haklı olmaktan geliyordu. Avrupa'da sürgünde yaşamayı kendine uygun görmedi. Meral'in tercih etmediği bir şeyi yaşaması varoluşuna aykırıydı. O nedenle zaten Paris'te kalmayıp Türkiye'ye döndü. İnanmadığı şeyi söylemeyen, inanmadığı hayatı yaşamayan biri. O bildiriye imza atan kimsenin suçlu olmadığını söylüyor. Barış talebini dile getirmenin suç olmadığını ve haklı bir talep olduğunu belirtiyor. Ancak Türkiye'ye döndüğünün ertesi günü tutuklandı ve Bakırköy Cezaevi'ne konuldu.

EDEBİYAT VE SHEVEK

Meral Camcı sanata, edebiyata, sinemaya ve müziğe ilgi duyan, hisseden bir insan. Müzik dinlemeyi, film izlemeyi çok seviyor. Özellikle derdi olan ve bir hayat bakış açısı olan filmlere ilgi duyuyor. İşçi Filmleri Festivali'nde emek temalı pek çok filmin altyazısını çevirdi. 2005 yılında hayata geçirilen festivalin aynı zamanda kurucularından biri.

Edebiyata ve kitap okumaya yönelik ilgisi bir hayli fazla. Kitapları çocuk yaşında eline almış ve bugüne kadar bırakmamış. Özellikle Ursula K. Le Guin'in Mülksüzler adlı kitabını çok beğeniyor. O kitaptaki Shevek karakterini kendine çok yakın bulur ve çok sever. Ursula K. Le Guin'e kadın dayanışması üzerinden de bakar. Kadınların kendi ütopyalarını gerçekleştireceğini savunur. Herkesin kendi tercih ettiği şekilde var olabilme hakkından yanadır. Erkek egemen toplumda kadınların hayatlarının zor olduğunu bildiği için kadınlarla ilgili tüm çalışmaları destekler. Bu noktada edebiyat ve sinemanın önemli kanallar olduğunu belirtiyor. Kendisi başta Charles Dickens olmak üzere pek çok yazarı Türkçe’ye çevirmiştir. Sanatın diğer dallarına da ilgi duyar. Ama daha çok dönüştürecek şeylere hayrandır.

Camcı son zamanlarda Heybeliada'yı çok sevmeye başlamıştı. Adada küçük bir ev kiraladılar eşi Haşmet Camcı ile beraber, fırsat buldukça soluğu orada alarak şehir keşmekeşine kısa molalar vermeye çalıştılar. Camcı, Ada'nın soğuk ve yağmurlu günlerinde dışarıda olmayı çok seviyordu. 

AŞKININ 'ÖYKÜ'SÜ

Meral Camcı Kimya Mühendisliği'nde okurken Laleli'de Haşmet Camcı ile tanıştı. Birbirine aşık olan genç üniversiteliler hayatlarını birleştirme kararı aldı ve bir süre sonra evlendiler. Evlendiklerinde daha öğrenciydiler. Eşi Haşmet Camcı, Kimya Mühendisiydi. Bir aşk öyküsünün sonunda çocukları doğdu. O yüzden "Bir aşk Öykü'sü" denildi ve doğan çocuğun adını Öykü koydular. Öykü şuanda Paris'te eğitimini sürdürüyor. Öykü doğduğunda Camcı şöyle diyecekti: "Ben ona bir hayat verdim ama o bana her gün hayat verdi."

NOKTA |