Sivil Toplum Ve Barış Süreci

Yazar / Referans: 
Nazan Üstündağ
Tarih: 
12.04.2013

Bu yazıda barış sürecini yasallaştıran anlaşmalarda sivil toplumun yeri ele alınacaktır. Dünyada 1990 ile 2010 yılları arasında gerçekleşen 102 müzakerenin neredeyse tamamı anlaşmalarla sonuçlanmış, bu anlaşmalar ise çeşitli yasal düzenlemelerle hayata geçmiştir. Bunlar öncelikli olarak barış sürecinin güvenli bir şekilde yürümesini, savaşın yarattığı toplumsal tahribatı ortaya çıkarmayı, tazmin ve telafisini, güvenlik sektörü reformunu, çekilme ve silahsızlanmayı, af ve siyasi katılımı, yerel ve ulusal güç ve egemenlik paylaşımları ile yeni bir toplumsal sözleşmenin oluşturulduğu anyasayı içerir. Barış müzakerelerini kolaylaştırmak amacıyla masaya oturan tarafların (kimileri o güne kadar terörist olarak görülmüş oldukları için) uluslarası alanda tanınacak bir kimliğe dönüşmesi için Cenevre konvensyonuna maddeler eklenmiş; yanı sıra farklı uluslararası anlaşmalar genişletilmiştir. Örneğin silahlı örgütlerin yasal çerçeveler içindeki meşru temsili hümaniter yasalar aracılığıyla sağlanırken, başka uluslararası yasalar ise “yerli” kategorisini ait oldukları ulus-devlet dışında bir tüzel kişilik olarak kabul etmiştir. Ya da henüz ulus devlet olmayan ancak bu amacı taşıyan ve bu arzusuna kavuşması muhtemel bölge temsilcilerinin de müzakere masalarına oturmasını kolaylaştırıcı yasalar son dönemde yaygın olarak kullanılmaktadır.

-Dünyada gerçekleşmiş olan barış süreçleri, barışın toplumsallaşmasının, yani sivil toplumun barışın şekillenmesi ve kurumlaşması süreçlerine katılımının, barışın kalıcı ve sürdürülebilir olması açısından büyük önem taşıdığını söyler.

-Bell ve O’Rourke[i] (2007) yaptıkları araştırmada 1990’dan beri gerçekleşmiş çatışmalardan 73’ü sonucunda ortaya çıkmış 441 yasal belgeyi incelemişlerdir. Bunların kimileri anayasa, kimileri anlaşma kimileri ise protokol niteliği taşımaktadır. Buna göre Azerbeycan (Karabağ), Endonezya (Moluka), Moldova, Nikaragua ve Solomon Adaları dışındaki çatışmaların sonucunda çıkmış belgelerin bir ya da daha fazlasında muhakkak sivil toplumun rolünden bahsedilmiştir.

-Resmi belgelerde çatışmaların çözümü ve barış süreçlerinde sivil topluma verilen roller genellikle insancıl yardım, gözlemcilik ve meşrulaştırma olarak kategorize edilebilir.

İnsancıl Yardım

-Sierra Leone’de çatışma sonrası ortaya çıkan ateşkes anlaşmasında, Bosna-Hersek’te imzalanan Dayton anlaşmasında ve 1994’te Guetamala’da varılan anlaşmalarda, yardım kuruluşları savaştan zarar görmüş, ve (Türkiye’ye benzer olarak) yerinden edilmiş nüfusa yardıma çağrılmış ve bu çağrı yasaya bağlanmıştır.

-2002 Angola anlaşması hükümeti, yerinden edilmiş ve savaştan zarar görmüşlerle ilgili olarak sivil toplum kuruluşları ile beraber çalışmaya çağırır.

-1992’de El Salvador’da isyancılarla, Yeni Gine’de ise ayrılıkçılarla yapılan sözleşmelerde taraflara insancıl yardım kuruluşlarına destek olmaları çağrısı yapılır.

- 1998 Mindanao ve 1996 Sudan devletlerinin ayrılıkçi örgütlerle yaptıkları anlaşmalarda ise insanı yardım alanının kontrolü ve düzenlenmesi tamamen sivil toplum örgütlerine bırakılmıştır.

- Bu anlaşmaların özelliği, savaşın ve bunun sivil halka verdiği zararın yasal olarak tanınmasıdır.

İnsan Hakları Gözlemciliği

- Çözüm ve barış süreçlerinde sivil topluma verilen yasal rollerden en önemlisi insan hakları ihlallerinin gözlemciliğidir.

-Hırvatistan, Sierra Lieone ve Liberya’da varılan anlaşmalarda olası insan hakları ihlallerini tespit etmek amacıyla komisyonların kurulması ve bu komisyonlara var olan bağımsız insan hakları örgütlerinin dahil olması yasaya bağlanmıştır.

-Mindanao’da (1998) oluşturulmuş olan İnsan Haklarına Saygı ve Uluslararası İnsancıl Hukuk yasası, isyancılarla varılmış anlaşmanın uygulanmasını gözlemleyecek olan Ortak Komisyon’da iki kişinin İnsan hakları Örgütlerinden olmasını kanunlaştırmıştır.

- Uzmanlar bu tür yasa maddelerinin toplumsal katılımcılığı arttırdığını ve sivil toplumu güçlendirdiğini belirtirler. Ancak bunlar aynı zamanda uluslararsı örgütlerin insan hakları alanında varlığını kısıtlayarak bu alanı daha kolay kontrol edilebilecek yerel aktörlerle doldurmaya da yarar.

Barış Gözlemciliği

Bazı anlaşmalarda sivil topluma sadece insan hakları alanının değil; anlaşmanın tümünün izlenmesi görevi verilmiştir.

-2001’de Filipinler’de ayrılıkçılarla gerçekleşen ateşkesin izlenmesi için yasayla kurulan yerel gözlemci takımlara, parlamentoda yer alan partilerin aday gösterdiği yerel Sivil Toplum Örgütleri temsilcilerinin katılması kararlaştırılmıştır.

-2002 Sri Lanka ateşkes anlaşması sonucunda ise aynı tür ve aynı yöntemle kurulan heyete yargıçlar veya dini liderler gibi toplumun önde gelenlerinin katılması öngörülmüştür. Benzer bir komisyon Rus-Çeçen çatışması sonrasında da kurulmuştur.

-Bu tür düzenlemelerin varsayımı savaşın toplumları da böldüğüdür. Bu sebeple siyasette yer alan partilerin adaylarının yer aldığı komisyonlar kurulur ve bunların toplumsal dengeleri yansıtmaları beklenir.

- Güney Afrika’nın ırkçılık sonrası inşasında ise, gözlemci komisyonları çoğaltılmıştır. Buralarda yerellerde ulusal düzlemdekinden daha çetrefilli çatışma alanları olduğu saptanmış ve bölgelere özel barış gözlem heyetlerinin, çalıştıkları yerlerdeki halk önderleri ile işbirliği içinde çatışma çözümü ve barış inşası programları oluşturmaları ve uygulamaları sağlanmıştır.

Çözüm Sürecinin Meşrulaştırılması

Barış sürecini başlatan ve müzakereyi yönetenler siyasetin en üst düzey yetkilileri ya da askeri seçkinler olmuştur. Oysa barışın toplumsallaşması ve meşruiyet kazanması gerekir. Bu da yine sivil toplum yoluyla olur.

-Sivil toplum aktörlerinin arabulucu, tanık ya da gözlemci olarak müzakere süreçlerinde yer alması mümkündür. Böyle durumlarda anlaşmalara imzacı olarak da katılabilirler. Bu da anlaşmalara toplumun da rıza göstermesi için bir adım olarak kabul edilir.

-Bu tür uygulamarda dini liderler, kadınlar ve barış örgütleri rol almıştır.

-Öte yandan kimi zaman sivil toplumun varılan anlaşmaya toplumsal destek sağlanması için mobilize edildiği de görülür. Türkiye’de ki akil insanlar örneğine benzerlik taşıyan bu durumları farklı kılan şey, ortada maddeleri belli bir barış anlaşması ve barış programı bulunmasıdır.

-Somali’de kurulan barış delegasyonları ülkenin her yanına giderek barışı ve hellaleşme fikrini yaymaya çalışmış varılan anlaşma maddelerini halka anlatmışlardır.  Angola’da ise benzer bir yöntem hükümetin Barış Planı için izlenmiştir.

-Kolumbia hükümeti ise FARC’la barış masasına oturmadan önce sivil toplumun barıştan beklentilerini öğrenmek için bir kampanya başlatmış ve katılımı bu yolla sağlamayı amaçlamıştır.

Katılımcı Demokrasinin Kurumsallaşması

İç çatışmalar çoğunlukla yetersiz demokrasi ya da belli gruplara yöneltilen aşırı baskı sebebiyle çıkar. Bundan dolayı barış sürecinde yapılan yasal düzenlemelerin toplum üzerindeki ve bilhassa ifade ve örgütlenme hakkı üzerindeki baskıyı kaldırması gerekir.

-2002’de Açe (Endonezya)’da imzalanan Düşmanlıkları Durdurma Çerçeve anlaşması sivil toplumun tüm demokratik haklarını hiç bir engel olmaksızın kullanmasının yasal garantiye alınacağını belirtir.

-Burundi ve Sudan’da da benzer maddeler varılan protokollere girmiş, Kosova’da ise hükümetlerin bu konuda aktif ve etkin bir rol almaları gerektiği belitrtilmiştir.

-Afganistan, Sudan ve Tacikistan’da ise yeni anayasa yazımında sivil toplum temsilcilerinden oluşan resmi birer danışmanlık kurumu kurulmuştur.

Barış süreçlerinde geçirilen yasalar, sivil toplumun demokratikleşmesi açısından önem taşır. Sivil toplumun sürece katılımı ise sürdürülebilir bir barışın garantisidir. Ancak sivil toplumun hangi kesimlerden oluştuğunun tanımlanmasında uyulması gereken kriterler de bulunur. Bir diğer deyişle yukarıda anlatılan yasalar ve sivil toplumun katılımının sağlanması kimi zaman istenen sonucu vermez. Bunun en önemli sebebi ise resmi görev verilen kurumların bağımsız olmaması ve devlet tarafından yönlendirilmesidir. Uzmanlar görevlendirilecek kişi ve kurumların demokratik bir geçmişleri olmasının ve topluma hesap verebilecek bazı mekanizmalar geliştirmiş olmalarının önemli bir seçim kriteri olduğunu belirtirler.

 

 

[i] “The People’s Peace? Peace Agreements, Civil Society, and Participatory Democracy” International Political Science Review 28:3.