Akademisyenler Anlatıyor: O Bildiriyi Niye İmzaladık?

Yazar / Referans: 
Abidin Yağmur, http://mersinyasam.net/
Tarih: 
27.02.2016

ABİDİN YAĞMUR – Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza atan akademisyenler hakkında birçok üniversitede soruşturmalar açıldı, bazı illerde akademisyenler gözaltına alındı. Akademisyenlerden bazıları, farklı görüşteki öğrenci gruplarınca kapılarına yazı asılarak ya da sosyal medyadan tehdit edildi. Gelişmeleri değerlendiren Eğitim-Sen Mersin Üniversitesi Temsilcisi Mustafa Şener, “Sendika olarak üyelerimizin ve diğer öğretim üyelerinin hedef gösterilmesine duyarlıyız. Bu noktada hükümeti ve rektörleri hedef gösterici, tansiyonu yükseltici açıklamalardan uzak durmaya çağırıyoruz” dedi.

Güneydoğu illerinde yaşanan gelişmeler üzerine bir grup akademisyen Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ni yayınladı ve Türkiye’de yeni bir tartışma başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bildiriye imza atan akademisyenlerle ilgili açıklamalarının ardından aralarında Mersin’in de olduğu üniversitelerde akademisyenlere soruşturma açıldı, Bolu ve Kocaeli’nde akademisyenler gözaltına alındı.

‘Bildiri, fikir özgürlüğü kapsamında’

Bildiriye imza koyan isimlerden biri olan Eğitim-Sen Mersin Üniversitesi Temsilcisi Mustafa Şener, bildiri tartışmalarını ve sonrasında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

“Biz zaten çatışma ortamından çok rahatsızdık. Akademisyen olarak da insan olarak da rahatsızdık ve farklı platformlarda barış çağrısı yapıyorduk zaten” diyen Mustafa Şener,  çatışma ortamının Temmuz ayından beri tırmandığına ve Türkiye’nin ‘her gün onlarca kişinin öldüğü bir ortama geldiğine’ dikkat çekti.  Şener, “Akademisyen olarak bizim tek aracımız fikrimiz, kalemimiz. O bildiri de böyle bir ihtiyaçtan kaynaklandı. Bu kadar olayların yaşandığı, çocukların öldüğü bir yerde devlete müzakare çağrısı yaptık. Bu demokratik bir haktır, fikir özgürlüğü kapsamına girer” dedi.

‘Mesnetsiz suçlamalar yapılıyor’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarının ardından imzacılara “Niye PKK’yı değil de devleti eleştiriyorsunuz eleştirisiyle karşılaştıklarını söyleyen Şener, “Elbette barışı devletten isteyeceğiz çünkü biz devletin yurttaşıyız. Bir bardak suda fırtına koparılmaya çalışılıyor, algı operasyonu yapılıyor, cadı avı başlatıldı. Bildirinin içeriğinde bu cadı avını gerektirecek bir içerik yok. Tamamen mesnetsiz suçlamalarla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

1950’lerde Menderes’in üniversite camiasını ‘kara cüppeliler’ diye hedef aldığını, 27 Mayıs darbesinden sonra akademisyenlerin işten atıldığını, 12 Eylül döneminde çok sayıda akademisyenin işten atıldığını hatırlayan Şener, “Şu an yaşadıklarımız, 12 Eylül’den sonra gelişen Aydınlar Dilekçesi’ni andırıyor. O bildiri de o dönemin devlet başkanı Kenan Evren’in çok tepkisini çekmişti, Evren aydınlara hakaret etmişti. Bu tüm devletlerde görülen bir şeydir. Devletler aydınları sevmez. Aydınlar hapishane tehdidiyle, işsizlik tehdidiyle susturulmak istenir.   12 Eylül’de de benzer şeyler oldu ama akademisyenler görevlerine döndüler ve Kenan Evren bir kişinin bile sevmediği bir kişi olarak öldü” dedi.

‘Sorumlu rektörlükler olur’

Eğitim-Sen Mersin Üniversitesi Temsilcisi Mustafa Şener sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsanları susturmak istiyorlar ama bence bu ters tepecek ve bu bildiri meselesi kırılma noktasını oluşturulacak. Başta cumhurbaşkanı olmak üzere devlet kurumları, medya tarafından hedef gösteriliyoruz, belli yerlerde tehdit ediliyoruz ama kamuoyundan da destek aldık. Bu baskılara, cadı avına karşı tüm arkadaşların haklı oldukları için morallerinin yerinde olduğunu görüyorum.  Sendika olarak üyelerimizin ve diğer öğretim üyelerinin hedef gösterilmesine karşı duyarlıyız. Küçük şehirlerde ya da bazı büyük illerdeki bazı üniversitelerde olumsuzluk yaşanabilir. Bu noktada can güvenliği tehlikede olanlar var. Bunların kılına zarar gelirse bundan hükümet ve rektörlükler sorumlu olacaktır. Çünkü rektörlükler de bu cadı avına katıldılar. Bu noktada hükümeti ve rektörleri kışkırtıcı, hedef gösterici, tansiyonu yükseltici açıklamalardan uzak durmaya çağırıyoruz.”

 ‘Zaten hedefteydik. Listeyi ve vesileyi verdik’

DOÇ. DR. ULAŞ BAYRAKTAR:  Bildiriye imza atmak demek, bildirideki bütün her şeye katılmak değil. Bu bir partiye oy vermek gibi. Partinin programında beğendiğin yanlar vardır, beğenmediğin yanlar vardır. Ama partinin ana fikrine oy verirsin. Biz de bu bildirinin ana fikrine imza attık. Benim anladığım ana fikir hemen barışın tesis edilmesi, barışın kazanması. Neticede terörle mücadelede bile olsa devletin hukuk normlarına uyması zorunluluktur. Örgütler ve kişiler tarafından sergilenen şiddet, devletin hukuk normlarına riayet etmemesini meşru kılamaz. Buna yönelik duyduğumuz, gördüğümüz şeylerin endişesi ile imzaladık bu bildiriyi. Hangi dinden, hangi etnik kökenden olursa olsun hiçbir çocuk ölmesin. Ölmeyen çocuklar da huzur içinde yaşasın diye bir şey söyleme gereği duyduk.  Bu kampanyanın ana fikrine bile tahammül edemeyen bir siyasal ve toplumsal ortam söz konusu.  Böyle bir linç kampanyasına daha önce tanık olmadım. Ama bu linç kampanyasının bildiriden kaynaklandığını düşünmüyorum. Üniversiteler zaten uzun süredir iktidarın hedefiydi. Cumhurbaşkanı da üniversite ve kamu kurumlarının temizleneceğini söylemişti. Biz de bunun tedavüle girmesini bekliyorduk. Bu bildiri de bunun vesilesini ve listesini sunmuş oldu. Dolayısıyla zaten yaşanacak bir süreç daha hızlı bir şekilde yaşandı. Bu da kötü değil. Çünkü tek tek olsaydı bu kadar dayanışma ve tepki olmazdı. Mersin’de dayanışma ruhunu hissettik. Genele hakim milliyetçilik tepkisi Mersin’de de hissediliyor ama sadece bu tepki yok en azından. Bu noktada bizlere destek veren Mersin kamuoyuna teşekkür ederim.

 ‘Bizim üzerimizden topluma gözdağı veriliyor’

YRD. DOÇ. DR. ALİ EKBER DOĞAN: Bu tür imza kampanyalarında metne imza atmanız, metnin içeriğindeki her şeye katıldığınız anlamına gelmez. Yaşadığımız süreç çok farklı. İnsanlar evlerinde yemek yerken evlerine roket isabet ediyor, çocuklar ölüyor. Böyle bir sürecin içindeyiz. Geçmişte Türkiye’de barış ya da çatışmasızlık süreçleri yaşadık. Devletin, hükümetin bu tür süreçleri başlatma gücü de var. Ama hükümet tercihini başka yönde kullanıyor. İmza kampanyasına karşı yükseltilen bu tepkilerle topluma gözdağı veriliyor. Daha önce Suruç ve Ankara katliamlarıyla insanlar sokağa çıkarılamaz hale getirilmişti şimdi de insanlar söz söyleyemez hale getiriliyor. Kısa süre önce ODTÜ’ye saldırı vardı. Oradan bir şey çıkaramayınca aynı kesimler bize saldırıyor. Bizi kolay hedef olarak görüyorlar belki. Bizim üzerimizden toplumun diğer kesimlerine ayar veriliyor. En masum imza kampanyası bile çok büyük bir linçin konusu oluyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünün daha da gerilediğinin göstergesidir bu.

 ‘Bölgede yaşananların Türkiye’ye yayılmasından endişeliyiz’

PROF. DR. ÇETİN VEYSAL:  Bildirinin içeriğiyle ilgili söylenecek fazla bir şey yok. İçeriğini herkes biliyor. Türkiye sıkıntılı bir süreç yaşıyor. Bizler de yurttaşlar olarak çatışmalar olmasın, çocuklar ölmesin diyerek imzamızı bildiriye attık. Tek amacımız Türkiye’de barışın tesis edilmesi. Bu düşünceyle imzamızı attık. Cizre’de, Silopi’de, Nusaybin’de, Sur’da yaşanan olayların tüm Türkiye’de yaşanmasından endişeliyiz. Bildiriyi imzaladıktan sonra hedef gösterilmeye başlandık. Birçok sitede fotoğraflarımız yayınlanıyor. Linç edilmek isteniyoruz. İtibarsızlaştırma politikası yürütülüyor bize karşı. Recep Tayyip Erdoğan’ın ve hükümetin politikalarının, asker polis eliyle yarattığı şiddet havasının dinmesini diliyoruz. Biz sadece düşünce beyanında bulunduk. Düşünce ve fikir özgürlüğü çerçevesinde bir fikir beyan ettik. Bu bağlamda, bildiriye imza atanlar hakkında soruşturma açılması, gözaltına alınması hukuksuzdur. Bu hukuksuzluğa son verilmesi gerekir. Düşünce ve fikir açıklama özgürlüğü anayasada açıkça belirtilmiştir ve akademisyenlere soruşturma açılması, gözaltına alınmaları anayasanın ihlalidir.

 ‘Aynı şeyleri devlet söylediğinde halk alkışlıyordu’

YRD. DOÇ. DR. ESMERAY YOGUN (Özel Toros Üniversitesi): İnsan olan herkes, kim olduğu önemli olmaksızın, ölüme, savaşa karşı durduğunu herkese karşı söyleyebilmelidir. Kimin suçlu olduğundan ziyade, devletin devletliğini yaparak akan kanı durdurması için o bildiriyi imzaladım. Birkaç yıl önce aynı hükümetin akil insanları topladığı zaman alkışlanan bu metin bugün vatan hainliği gibi algılandı. Üzülüyoruz tabi buna. Çözüm sürecinde aynı şeyleri hükümet dillendirdi, insanlar ölmesin, kan akmasın dediler,  halk alkışladı. Bugün biz de insanlar ölmesin, kan dökülmesin, devlet, hükümet çözüm için adım atsın istiyoruz. Orada kötü şeyler yaşanıyor. Batıda olmak bir şeyi değiştirmez. Orada olanlara arkamızı dönmeyecek kadar cesaretimiz, vicdanımız, insanlığımız var. Ölüm olmasın, kan akmasın, çocuklar ölmesin derdindeyiz. Vicdanı olan herkes de bunu söyler.