AYM’nin Akademisyen Kararı: Mahkemelere Sekiz Karşı-Gerekçe

Yazar / Referans: 
Kemal Göktaş, Diken
Tarih: 
30.07.2019

Anayasa Mahkemesi’nin barış akademisyenleri kararının gerekçesinde, yerel mahkemelerin mahkumiyet kararlarında dile getirdikleri görüşlere tek tek yanıt verildi. Bildiride nihai olarak çatışmaların sona erdirilmesi talebinin baskın olduğu belirtilerek bildirinin mağdurları aşağılayan bir boyutunun olmadığı, PKK’nın talimatı ile yazıldığı iddiasının ispatlanmadığı belirtilen AYM’nin gerekçeli kararında algı yaratma diye bir suçun olamayacağı vurgulandı. AYM, yerel mahkemelerin bildiride yalnızca devlete çağrı yapılması ve PKK’nın eleştirilmemesini de suç olarak gören yaklaşımlarına cevaben “çağrılarını terör örgütüne değil de yalnızca devlete sunmaları nedeniyle cezalandırılmaları kamusal tartışmayı tümüyle ortadan kaldırır” görüşünü dile getirdi.

AYM’nin akademisyenler Füsun Üstel, Sharo İbrahim Garip, Yasemin Gülsüm Acar, Ayda Rona Aylin Altınay, Melda Tunçay, İzzeddin Önden, Canan Özbey, Nazlı Ökten Gülsoy, Zübeyde Gaye Çankaya Esen’in yaptığı başvurulara ilişkin gerekçeli kararında yerel mahkemelerin mahkumiyet kararlarındaki ortak noktalar sıralandı ve ardından AYM’nin bu konudaki değerlendirmelerine yer verildi.

‘Barış için Akademisyenler’ grubunun imzaladığı barış bildirisine yönelik yerel mahkemelerin ‘terör örgütü propagandası yapmak suçundan’ verdikleri mahkumiyet kararlarını düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlali olarak gören AYM kararında şunlar kaydedildi:

1- BİLDİRİNİN ZAMANLAMASI

YEREL MAHKEMELER: Bildirinin yayımlandığı koşullar çok önemlidir. Bildirinin yayımlandığı sırada PKK terör eylemlerini kırsal alandan şehir merkezlerine taşımayı amaçladığını, şehirlerde özyönetim adı altında işgal eylemleri gerçekleştirdiğini, yollara barikatlar kurarak güvenlik güçleri ile uzun süren çatışmalara giriştiğini, halkı kendisine kalkan olarak kullandığını ve onların çatışma bölgelerinden ayrılmalarına müsaade etmediğini ifade etmiştir.

ANAYASA MAHKEMESİ: Bildiriyle hendek olaylarında güvenlik güçleri ile çatışmaya giren örgüt üyelerinin övüldüğü, terör örgütünün yüceltildiği, çatışmalara doğrudan katılan güvenlik gücü mensuplarına karşı özellikle bir nefret aşılandığı veya şiddete başvurmanın cesaretlendirildiği değerlendirilmemiştir. Hazırlanmasında veya imzalanmasında güdülen diğer amaçlar ne olursa olsun ve hangi dil ve üslup kullanılırsa kullanılsın nihai olarak bildiride o tarihlerde sürmekte olan çatışmaların sona erdirilmesi talebinin baskın olduğu değerlendirilmiştir.

2- MAĞDURLARIN AŞAĞILANDIĞI İDDİASI

YEREL MAHKEMELER: Hendek olayları olarak isimlendirilen çatışma sürecinde en az 532 güvenlik görevlisi şehit olmuş ve 228 sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Sokağa çıkma yasaklarından 1.300.000 kişi doğrudan etkilenmiş, 362.000 öğrenci eğitim hakkından mahrum kalmıştır.

ANAYASA MAHKEMESİ: Anayasa Mahkemesi başvuruya konu müdahalenin haklılığını tartışırken terör mağdurlarının acılarını görmezden gelemez. Bununla birlikte bildiride yer alan sözlerin mağdurları aşağılayan bir boyutunun bulunduğu tespit edilememiştir. 

3- DIŞ GÜÇLERİN MÜDAHALESİNE ZEMİN HAZIRLANDIĞI İDDİASI:

YEREL MAHKEMELER: Mahkemelere göre terör örgütü, şiddeti tırmandırarak meseleye uluslararası bir boyut katmak istemektedir. Terör örgütü ülkemizi uluslararası alanda küçük düşürme ve hatta bu olayları bahane ederek ülkemize dış güçler tarafından müdahale edilmesine zemin hazırlamaya çalışmaktadır.

ANAYASA MAHKEMESİ: Mahkemelerin bildirinin ülkemizi uluslararası alanda küçük düşürme amacı bulunduğu gerekçesine dayanmaları müdahalenin meşru sebebi olarak kabul edilemez. Başvurucuların ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin meşru sebebi kamu güvenliğinin sağlanmasıdır. Kamusal makamların şerefi veya saygınlığı gibi sebeplerle kişilerin varsayımsal değerlendirmeler üzerinden terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılması ve bu suretle ifade özgürlüklerinin sınırlandırılması anayasal olarak mümkün değildir.

4- OPERASYONLARI SİVİLLERE KARŞI YAPILMIŞ GİBİ GÖSTERMEK

YEREL MAHKEMELER: Mahkemelere göre bildirinin yayımlandığı tarihte devam eden çatışmalarda devlet tümüyle hukuka uygun hareket etmektedir. Bildiride ise güvenlik güçlerinin operasyonları sivillere karşı yapılıyormuş gibi gösterilmeye çalışılmıştır.

ANAYASA MAHKEMESİ: Bildiri kamu otoritelerini başvurdukları terörle mücadele yöntemi ve uyguladıkları şiddetin ağırlığı konusunda açıkça eleştirmektedir. Bildiriye göre yetkililerin oldukça uzun bir süre şiddet kullanarak sorunları halletmeye çalışması neticesinde çok sayıda ölüm ve kitlesel göç meydana gelmiştir. İmzacılar daha hafif yöntemlere başvurmayı tercih etmeyen yetkilileri katliam yapmak ve bilinçli sürgün uygulamakla suçlamakta, meydana gelen maddi kayıplar nedeniyle şehirleri yıkım bölgeleri olarak nitelendirmektedir.

Mahkemeler, bildiride ‘yıkım’, ‘katliam’, ‘işkence’, ‘sürgün’, ‘kasıtlı ve planlı kıyım’ gibi ifadelerin kullanılmış olmasını da eleştirmiştir. Bildirinin dilinin sert, suçlayıcı ve kamu otoriteleri açısından rahatsız edici olduğu açıktır. Fakat ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir.

5. “BİLDİRİ, PKK’NIN TALİMATI İLE YAZILDI” İDDİASI

YEREL MAHKEMELER: Terör örgütünün üst düzey bir yetkilisinin (Bese Hozat) çağrısı üzerine bildiri ilan edilmiştir. 

ANAYASA MAHKEMESİ: Bahsi geçen ve çağrı niteliğinde olduğu ileri sürülen açıklamanın hangi mecrada yapıldığına ilişkin bir bilgi bulunmadığı gibi orijinal metni savcılıkça dosyasına konulmamış; mahkemelerce de bu hususta bir araştırma yapılmamıştır. İlk derece mahkemeleri savcılığın iddiasını yeterli saymış, başvurucuların bu yöndeki taleplerini ise cevapsız bırakmıştır.

AYM’ye sunulan belgelere göre, üst düzey PKK’lı iddianamede ileri sürülen tarihten bir hafta önce 22/12/2015 tarihinde bir televizyon kanalında bazı açıklamalarda bulunmuştur. Açıklamalar daha sonra PKK’ya müzahir yayın yapan bir haber ajansında da yayınlanmıştır. Tümüyle ayaklanma ve silahlı şiddet çağrısı niteliğindeki açıklamada “Aydın ve demokratik çevreler öz yönetimlere sahip çıksın” biçiminde bir ifadenin yer aldığı tespit edilememiştir.

Üst düzey PKK’lı, Kürtlere ve ‘tüm demokratik çevrelere’ Türkiye sathında ayaklanma ve AK Parti’ye ait binalara ve yerlere saldırı çağrısı yapmışken, başvurucuların imzaladığı bildiride, hangi kelimeler ve üslup tercih edilmiş olursa olsun, çatışmaların sona ermesi ve temel hak ve hürriyetlere saygı gösterilmesi, çözüm sürecine geri dönülmesi, şiddetin durdurulması, diyalog ve çatışmasızlık ortamının oluşturulması çağrısı yapılmıştır.

Bildiriye imza atanların çok sayıda mahkemede yargılandıkları düşünüldüğünde mahkemelerden hiçbirinin bu yönde bir araştırmaya ve değerlendirmeye gitmemiş olması anlaşılır değildir.

Ceza mahkemelerinin ve diğer kamu otoritelerinin ellerinde her tür tartışmayı ortadan kaldıracak nitelikte kesin ve inandırıcı deliller olmadan soyut bazı değerlendirmelerle bir düşünce açıklamasının terör örgütü ile yapılan bir tür iş bölümü neticesinde veya örgütün talimatı ile yapıldığını varsayması ve bu tür bir varsayımla kişilerin cezalandırılması ifade özgürlüğü üzerinde ağır bir baskı oluşturacaktır. 

6- SADECE DEVLETE ÇAĞRI YAPILMASI, PKK’NIN ELEŞTİRİLMEMESİ

YEREL MAHKEMELER: Bildiride yalnızca devlete çağrı yapılması imzacıların aslında silahlı terör örgütünü koruma ve kollama saiki içinde hareket ettiğini ortaya koymaktadır.

ANAYASA MAHKEMESİ: Tümüyle hukuk alanının dışında hareket eden, amacı korku salmak olan ve toplumu yıldırmaya dönük her türlü eylemi yapmaktan çekinmeyen silahlı ve tehlikeli bir örgütün muhatap alınmamasına veya değerlendirmelerde şu veya bu sebeple gözardı edilmesine hukuksal bir sonuç bağlanmasının kabul edilmeyeceğinin altı çizilmelidir.

Sivil toplumdan gelen talep ve önerileri dikkate alıp almamak kanunlar çerçevesinde kamu otoritelerinin takdirindedir. Ancak toplum hayatını önemli bir biçimde etkileyen bir olaya ilişkin olarak devlete bazı önerilerde bulunan kişilerin hukuken meşru ve gayrimeşru aktörleri aynı düzeyde tutmamaları ve çağrılarını terör örgütüne değil de yalnızca devlete sunmaları nedeniyle cezalandırılmalarının kamusal tartışmayı tümüyle ortadan kaldıracağına kuşku yoktur. Kaldı ki bilgilerin veya kanaatlerin tek yönlü olması ifade özgürlüğüne müdahale etmek için tek başına bir neden olarak kabul edilemez. 

7- OLAYLARIN SORUMLUSUNUN DEVLET OLDUĞU ALGISINI YARATMA 

YEREL MAHKEMELER: Bildiride ‘katliam’, ‘işkence’, ‘sürgün’, ‘kasıtlı ve planlı kıyım’ gibi kavramlar bilinçli olarak kullanılmış ve olayların sorumlusunun devlet olduğu algısı yaratılmıştır.

ANAYASA MAHKEMESİ: Herhangi bir düşünce açıklamasının algı yaratılmaya çalışıldığından bahisle terör örgütünün propagandası olarak kabul edilmesi hukuksal bir değerlendirme olarak kabul edilemez. Bildiride, terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin bazı uygulamalarının kabul edilemez olduğu ifade edilmiş ve kamu kurumlarına suçlamalar yöneltilmiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi pek çok kararında, ifade özgürlüğünün yalnızca lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız veya önemsiz görülen bilgi veya fikirler için değil aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız edenler için de geçerli olduğunu belirten AİHM kararındaki görüşlere de atıf yapmıştır. Anayasa Mahkemesi, bu tür düşüncelerin demokratik bir toplum için şart olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereklerinden olduğunu teyit etmiştir.

Zikredilen kavramları kullanmalarının bildiriyi kaleme alanların açıkça polemik çıkarmaya ve şiddetli tepkiler yaratmaya yönelik üsluplarının bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Eleştirel bir düşünce açıklamasında öfke dilinin kullanılmasının muhatabı sarsma amacı da vardır. Nitekim başvurucular uzunca bir süre devam eden şiddet sarmalının sona erdirilmesi için seslerini duyurmaya çalıştıklarını, yetkililerin dikkatini çekmeyi amaçladıklarını, bu nedenle de şoke edici ve rahatsızlık verici ifadeleri tercih ettiklerini belirtmişlerdir. 

8- BİLDİRİNİN PKK TARAFINDAN ARAÇ OLARAK KULLANILMASI

YEREL MAHKEMELER: Bildirinin silahlı terör örgütünün propagandasında bir araç olarak kullanılacağının düşünülmemesi mümkün değildir. 

ANAYASA MAHKEMESİ: Ceza mahkemelerinin yalnızca zan ve varsayımlarla mahkûmiyet kararları vermesi düşünülemez. Anılan kararlarda, bildirinin yazarları ve imzacıları tarafından açıklanan amacın geçerli olmadığını gösterecek somut bir delil ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla başvuruya konu bildiride sert sözlere ve ağır ithamlara yer verilmekle birlikte genel olarak kamu gücünü kullananlara hukuk içinde kalmaları ve meseleleri şiddeti dışlayan yöntemlerle çözmeleri çağrısında bulunulduğu kanaatine ulaşılmıştır.

Kaynak: http://www.diken.com.tr/anayasa-mahkemesinin-akademisyen-karari-mahkemel...