Barış Akademisyenleri ve Kürt sorunu

Yazar / Referans: 
Ender İmrek, Evrensel
Tarih: 
28.09.2019

Şehirlerin yerle bir edildiği günlerdi… Sokağa çıkanın keskin nişancıların hedefi olduğu…

Cansız bedenlerin yerde sürüklendiği… Anaların çocuklarının cesetlerini soğuk dondurucuda beklettiği toprağa vermek için…

Çocukların annelerinin sokaktaki cesedini köpekler yemesin diye nöbet tuttuğu, yürekleri ağzında…

Cizre, Sur, Nusaybin…

Taybet Ana… 10 yaşındaki Cemile… Yıkılmış boşaltılmış şehirlere asılan bayraklar, bodrumlar, insan cesetleri…

Cemile’nin körpe bedeni eve “isabet eden” 105’lik havan topunun etkisine dayanamamıştı…

Cudi Mahallesi’nde oturan baba Ramazan Çağırga daha önce de büyük kayıplar vermiş, 7 aile üyesini 1990’ların acı dolu günlerinde kaybetmişti. Anne ve babasını, erkek ve kız kardeşini, yengesi, yeğeni ve 10 yaşındaki kızı Fatma.

Aradan beş, on, on beş, yirmi yıl geçmişti… Kürt sorunu yine şiddet sarmalındaydı.

Demokratikleşme, barışçı çözüm, “Düz ovada siyaset yapsınlar” çağrıları, barış görüşmeleri, müzakere masaları devrilmiş, savaşa devam kararları verilmişti.

Kızının cesedini buzlukta saklayan Cemile’nin annesi Emine Çağırga “Üç kızım vardı, beş de oğlum. 23 yıl önce büyük kızımı, şimdi ise küçük kızımı 10 yaşında iken kaybettim” diyordu.

“Cemile kollarımda can verdi. O gece kızımın cesedini koynuma alarak uyudum. Sabah saçlarına ve ellerine kına yaktım. Sonra onu yıkayıp kefenledik. Cesedi bozulmasın diye, kayın biraderimin evindeki derin dondurucuyu getirip kızımı içine koyduk. Üç gün boyunca kızımın cesedini buzlukta beklettik.”

Bugün meydanlara çıkma hazırlığındaki Davutoğlu o zamanlar başbakandı…

Başta Erdoğan, yanında o vardı… “Cizre’de sivil kayıp yok” demişti, annesi cesedi dondurucudaki Cemile’yi, oğulları Cesedi 9 gün sokak ortasında kalan Taybet anneyi toprağa gömmek için kurşunların dinmesini beklerken.

Beyaz bayraklarla sokağa çıkanların cansız yere serildiği günlerdi…

Bodrumlarda toplu ölümlere mahkûm edilen halkın feryadının figanının kulakları sağır ettiği günler…

Diğer taraftan yüreklerin, kulakların paslandığı, gözlerin görmediği…

İşte bu tablonun bir daha yaşanmaması için “Bir şeyler yapmak lazım” diyen üniversite hocaları bir bildiri yayımlamıştı…

Tarih 11 Ocak 2016… Önce 1128 akademisyen imzaladı o barış bildirisini. Sonra daha da büyüdü barış isteyen akademisyen sayısı 2212’ye ulaştı. “Barış olsun, kimse ölmesin, çatışmalar dursun, sorunlar demokratik yolla çözülsün, artık kan akmasın…”

Neresi kötü bunun!

“Sokağa çıkma yasakları son bulsun, çatışmalar durdurulsun” diyen bilim insanları devletin politikalarını eleştirmişti. “Bu suça ortak olmayacağız” diyerek, Türkiye’nin barışçı demokratik bir ortama kavuşması özlemlerini dile getirmişlerdi.

Bu bildiriden hemen sonra devlet yeni bir hedef belirleyip, hocaların üzerine hücum etmişti. Erdoğan çok sert konuştu, hakaret etti; “Önünde bir profesör, doçent bilmem ne olması kimseyi aydın yapmaz, bunlar kapkaranlık insanlardır. Bunlar zalimdir, alçaktır…”

Terör örgütü propagandası, talimat… Aklın almayacağı iddialarla iddianameler hazırlandı savcılar tarafından. Hakimler o kürsü sahibi, o bilim dünyasının başı dik anlı açık hocalarına ayar çekmeye kalktı. Diz çöksünler istediler. Akademisyenler büyük hakaretlere maruz kaldı.

Erdoğan’ın adeta yargıya talimat verircesine yaptığı açıklamalar sonucunda mahkemeler harekete geçti. Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı tutuklandılar. Sonra patır patır davalar açıldı. KHK’ler işletildi. Üniversitelerde cadı avı başlatıldı… İşten atıldılar, pasaportlarına el konuldu, linçten zor kurtulanlar oldu.

Önce bilinen tanınan isimler, ardından bine yakın akademisyen mahkemelerde aylarca süründürüldü… İki yüzü aşkın isim cezalara çarptırıldı. Prof. Füsun Üstel, Doç. Dr. Tuna Altınel gibi değerli hocalar hapse atıldılar. Hâlâ davaları süren akademisyenler var.

Ancak hocalarımız tehditlere pabuç bırakmadı. Onurlu duruşlarından taviz vermediler.

Şimdi tersine döndü hava… AİHM korkusuyla verilen AYM kararından sonra 262 hocaya beraat kararı verildi…

Bu defa peş peşe beraat kararları…

Akademisyenlerin haklı ve dirençli mücadelesi sonuç verdi.

“Barış için Akademisyenler” olarak tarihe geçtiler. Saygıyı hak ettiler ta başından beri.

Ve bir kez daha herkes şapkasını koyup düşünmeli önüne…

Kürt sorunu, çatışmayla, şiddetle, yok saymayla, yasakla çözülemez… Hocaların imzaladığı bildiri şimdi daha anlamlıdır ve ondan çıkarılacak sonuçlarla yeni bir yol haritası çıkarmak gerek.

Barış, Kürt sorununda demokratik çözüm, demokratik Türkiye…

Kaynak: https://www.evrensel.net/yazi/84823/baris-akademisyenleri-ve-kurt-sorunu