'Barış Akademisyenlerinden Hudut Dışı Öyküler' Çıktı!

Yazar / Referans: 
NotaBene Yayınları
Tarih: 
11.10.2019

Dünya genelinde sağ-popülist dalganın yükselişi, en son yüz yıl önce tanık olunan bir politik salgını andırıyor. Her yanda birbirine benzeyen politikacılar, aynı hamasetle, kopyacı dilleriyle hayatımıza yön veriyorlar. Her biri, kendi milletini sevdiğini söylüyor, başkalarını hor görüyor ve insan denen varlığın ortak değerlerine sırt çeviriyor. Demokrasi, eşitlik, insan hakları, barış gibi kavramları kötülemekle kalmıyor, bunlarda bir tehlikenin gizlendiğini de ileri sürüyorlar. Bizim ülkemiz de uzunca bir süredir bu zihniyetin deney sahası haline getirilmiş durumda. İktidarın siyasi kötülüğü, insani acımasızlıkla iç içe geçiyor. Barıştan korkmakla kalmıyor, barışı dillendirenlere de zalimce saldırıyor. Bunun karşısında, ülkemizin akademisyenleri ve aydınları unutulmaz bir duruş sergiliyorlar. Kendi düşüncelerinde yani özgürlüklerinde ısrar ediyor, başlarına gelen her zorluğa rağmen, bir gün geri dönecekleri inancıyla uzun ve acılı bir yola koyulmayı göze alıyorlar. Tarihte bunun ilk olmadığını ve maalesef son olmayacağını da biliyoruz, ama barış akademisyenlerinin bu yolu en güzel yürüyenlerden olduklarını görebiliyoruz. Yol, her adımdaki ayrıntıların farkına varılarak yürünen uzun bir ufuktur. Keder, özlem, umut, hepsi oradadır. Hudutlara varılır, sürgünlere düşülür, yeni bir kavimler göçünün yaşandığı çağımızda o kavimlerin akıntı yolları izlenir. Ve tarihi kendilerinin yazdığını iddia edenlere karşı başka bir tarih yazmanın imkânları yaratılır. Bu kitap, hudutların ardında, kendilerine ve yaşadıklarına asaletle bakanların sesini yankılıyor. Edebiyat insanın kader haritasıdır, derler. O haritada söz söyleyen akademisyenler yalnızca kendi kaderlerini dile getirmekle kalmıyor yurdumuzun kaderine de el atıyor, onun toprağını aktarıyor, hüzünlü görünen rengiyle umudun tohumlarını ekiyorlar. Hem de yetkinlikle ekiyorlar. Kar, yağmur ve güneş yeşertecek onların el sürdüğü toprağı.

Burhan Sönmez

Dünyanın gurbet olmadığını anlatan gurbet öykülerine benziyor bunlar. Dört kıtaya dağılmışlar demir ökçenin gücüyle. Zorlanmadan okudum. Zor ile rıza dikotomisi arasında soluk almaya çalışan bir okur konumuna da düşürülmüş oldum yer yer. “Felaketler iyidir,” diyor bu öyküler; sessizliği düğümlüyor, kuşkunun korkuyu oymasına yol açıyor; sancı üflüyor, çıkış arayışı çabalarıyla renklendiriyor, sanata dönüştürüyor yaşamı.

Bazılarında imge, metafor, humor, dil ve ustalık incelikleri,  kendini hemen gösteriyor. İşte, her okurunu farklı bir şekilde yaratan iyi öykülerden biri de bu, diyorsun. Bu öykülerin hemen hepsinde, insanı mallaştıran verili koşullara karşı bir itiraz dili kurma çabası var. Bu çaba bile tek başına, bu öykülerin, dört kıtaya sürülmelerine değiyor. Dileğim, bu öykülerin, sürüldükleri yerlerde de, söz konusu yaratıcı felaketlere maruz kalmalarıdır.

Muzaffer Oruçoğlu

Barış Akademisyenleri, Edward Said’in Entelektüel kitabında değindiği gibi, hayatları boyunca üyesi oldukları topluma imtiyaz ve şöhretle ilintilenmeden yaşarken bir çeşit sürgündüler zaten. Sürekli tedirgin entelektüel vicdanın “bu suça ortak olmayacağız” cümlesiyle asıl suçu topluma ifşa ettiler. Milli ejderin gözünün içine baka baka tarihin aslında şimdi yazılmakta olduğunu göstererek. Gelecekte, hepimizin hakkı olan uygarlığı savunmuş hiç olmazsa bin kişi aramızdan çıktı diyebileceğimiz özel bir hareketti bu. Taybet İnan, Cemile Kasırga, Sevê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar, Aziz Yural ve onlarca sivilin yeryüzündeki varlığını gözetmiş akademisyenlerin ödediği bedelin gerçekte bütün Türkiye halklarına mal olduğunu hep akılda tutarak Hudut Dışı Öyküler’i okumak gerekiyor. Bu öykülerin sanatsal uğraşın çok ötesinde bir anlama gelip, kitaptaki akademisyen öykücülerin Türkiye’deki düşsel evi yaza yaza döşediklerini unutmadan. 

Bu kitap onların evidir bir bakıma. Yazarak onarılmaya çalışılan yas, travma, bocalama, ayrılık, hasret, öfke, onur, dayanışma, mülteci yalnızlığı, göçmen tedirginliği, dosta küslük, hayranlık, hayal kırıklığıdır. Her şeye yeniden başlayan şahsiyetlerin yıkılan zamanın enkazını yaza yaza yüreğinden kaldırmasıdır. Okur içinse sarsıcı bir tekliftir bu kitap, hiç koparılmamış, kayıttan silinmemiş, göçmemiş olsak da sürgünlüğün en uçtaki düşünceyi düşünme gücünü, göğüsleyemeyeceğimizi sandığımız hayalleri kurma özgürlüğünü gösterir. Kendi yurdunda sürgün olup kendine sığamayanlara usul usul konuşan bu öyküleri yürekten bir armağan olarak kabul edin. Ben kendi adıma öyle yaptım.

Sema Kaygusuz

Kaynak: https://notabene.com.tr/ana-sayfa/472-baris-akademisyenlerinden-hudut-di...