Küresel Koronavirüs Salgını ve Gerçek Bir Barış İhtiyacı

Yazar / Referans: 
Osman İşçi, Bianet
Tarih: 
03.04.2020

Dünyanın karşı karşıya kaldığı bu salgına karşı yürütülen temel çalışma alanlarının, bilhassa da ikinci ve üçüncü kategorinin, işaret ettiği ortak nokta: gerçek bir barışın inşa edilme gerekliliğidir.

Çin’in Hubei eyaletinin başkenti Wuhan’da ortaya çıktığı 2019 yılı Aralık ayından bu yana tüm dünyaya yayılan ve bu nedenle 11 Mart günü Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından pandemi olarak tanımlanan COVID-19 salgınına karşı çok yönlü çalışmalar yürütülüyor. Esasen, küresel düzeyde ve yaşamın her alanında etkili olan bir virüs salgınına karşı verilen mücadele de kapsamlı ve küresel olmalı.

Bu çalışmalar arasında öncelikle testi pozitif çıkıp hastalığa yakalananların tedavisi ve yurttaşların virüse yakalanmaması için alınan önlemler bulunuyor. Kimi ülkelerde tamamen sokağa çıkma yasağı ilan edilirken ülkemizde olduğu gibi 65 yaş üzeri ve kronik rahatsızlığı bulunan kişilerin dışarı çıkmasını kısıtlayan örnekler de bulunuyor.

Bu noktada, bilhassa cezaevinde bulunan dolayısıyla kendi önlemlerini almakta imkanları kısıtlı olan kişilerin sağlık hakkının korunması da önemlidir. İHD, TİHV, ÖHD, ÇHD, SES ve CİSST’in 20 Mart 2020’de yayınladığı ortak açıklama bu konuya ilişkin ülkemizde alınabilecek önlemleri sıralamaktadır.[1] Sağlık hakkının herkes için geçerli olmasından kaynaklı salgın karşısında herkesin korunması gerekmektedir. DSÖ amacının “herkes için sağlık hakkının mümkün olan en üst yüksek standartta sunulmasının temel bir hak[2]” olarak formüle edilmesi de bu hakkın önemini ve kapsamını ortaya koymaktadır.

Çalışma ve çabaların yoğunlaştığı bir diğer alan ise; testi pozitif çıkan veya diğer sağlık problemleri nedeniyle sağlık kuruluşlarına giden kişilere hizmet sunan sağlık emekçilerinin de koronavirüsten korunmasıyla ilgili. Bu dönemde yaşamsal öneme sahip bir diğer üretim alanı ise muayene ve tedavi hizmetlerinin sunulmasında ihtiyaç duyulan eldiven, maske, solunum cihazları vb. medikal ürünlerin ve ilaçların üretimidir.

Gereksinim duyulan tüm bu cihaz ve ekipmanların ihtiyaç duyan herkes için erişilebilir ve ücretsiz olması sağlık hakkının daha iyi bir şekilde korunması için elzemdir. Koronavirüs ile ilgili olarak başta taşımacılık, posta ve kargo iş kolundakiler olmak üzere bu koşullar altında hizmet üretmeye devam eden tüm emekçilerin korunması yönünde çabalar ve talepler da bulunuyor. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından 1 Nisan itibariyle imzaya açılan 7 Acil Önlem[3] bu taleplere ilişkin bir örnek teşkil etmektedir. Salgın süresince çalışan emekçilerin korunması kadar çalışamayan yurttaşların da barınma, beslenme gibi temel hakları korunmalıdır.

COVID-19 ile ilgili yürütülen bir diğer çalışma alanı da salgına yol açan virüsün tedavisinde kullanılacak aşının bulunması yönündeki tıbbi araştırmalardır. Bu kapsamda bazı hükümetler, üniversiteler ve ilaç firmaları çaba sarf ediyor. Bu çalışmaların sonucunu başta test sonucu pozitif çıkanlar, yakınları olmak üzere tüm dünya beklemektedir.

Dünyanın karşı karşıya kaldığı bu salgına karşı yürütülen temel çalışma alanlarının, bilhassa da ikinci ve üçüncü kategorinin, işaret ettiği ortak nokta: gerçek bir barışın inşa edilme gerekliliğidir. Bu olgunun farkında olan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres 23 Mart’ta küresel çapta ateşkes çağrısında bulundu[4]. Savaş ve silahlı çatışmaların yıkıcılığını vurgulayan, sağlıkçıların bu koşullar altında çalışmasının zorluğundan bahseden bu çağrı çok kıymetli. Ne var ki, bahse konu çağrı barış meselesinin ilk aşaması olan ve tek bir yönüne odaklanıyor. Çağrının ikinci ve diğer yönü ise; gerçek bir barışın inşası[5] ile ilgilidir. Zira barış salt çatışmanın ve savaşın olmaması değildir.

Savaş toplumların çocuk, kadın, yaşlı, engelli ve azınlık topluluklara mensup bireyleri gibi dezavantajlı kesimlerinin yaşamasını imkânsız kılarken ya da en iyi ihtimalle son raddeye kadar zorlaştırırken, farklılıkların kabul edildiği ve herkesin sahip olduğu hakları ayrımsız kullandığı hakiki barış ortamı bu zorlukları ortadan kaldırmaktadır. Herkesin bildiği bir gerçek; savaşların, silahlı çatışmaların sürdürülmesi silah ve mühimmat gereklidir. Bunların temini için ise para.

Dolayısıyla, savaş yurttaşların yalnızca yaşamlarını almayıp, daha sağlıklı bir yaşam sürmeleri için gerekli olan iyi işler durumdaki sağlık sistemi amacıyla kullanılabilecek parayı da tüketir. Barışın tesis edildiği bir dünyada bütçenin savaşlara ayrılmaması devletin sosyal niteliğinin güçlenmesi ve tüm yurttaşların ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını daha iyi koruması sonucunu doğuracaktır.

Esasen, tüm dünyada 2018 yılında silahlanmaya ayrılan bütçenin neredeyse 2 trilyon dolar olduğunu düşündüğümüzde, aşı bulma çalışmalarına ve beslenme, barınma vb. diğer temel harcamalara fazlasıyla yeteceği sonucuna kolaylıkla ulaşılabilir. Bazı silahlı çatışma, savaş bölgelerinde kullanımı yasaklanmış olan kimyasal maddelerin kullanılması sonucunda ilgili bölgelerdeki tarım alanlarının da zarar gördüğü bilinmektedir. Bu durum, dünyada gıda güvenliğini tehdit eden faktörler arasındadır. Koronavirüs nedeniyle evlerimize kapandığımız bu günlerde gıda güvenliği de bir diğer ciddi sorun alanı olarak karşımıza çıkıyor. Savaşların ve çatışmaların yaşandığı topraklara barış gelmesi gıda güvenliği ve tarım için de önemlidir ki bu mesele şu anda karşı karşıya olunan salgın döneminin sonrasında da tüm insanlığın yararınadır. 

Sonuç olarak, küresel çaptaki virüs salgına karşı ateşkes çağrısının da küresel olması gayet doğal. İnsan hakları aktivistleri ve barış savunucularının yapması gereken barış ihtiyacını sürekli olarak dile getirmek, hakiki bir barışın inşası için taraflara çağrıda bulunmaktır. Barışın inşa edilmesi için toplumun sürekli gündemin olması yönünde çaba sarf etmektir. Ancak, bu şekilde silahlı çatışmaya ve savaşa taraf olanları hakiki barışa bir adım daha yaklaştırabiliriz. Son söz olarak, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) bir başka vesileyle 2018 yayınladığı açıklamanın başlığı olan “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” belirlemesi bu yazının sonuç kısmı için gayet uygundur. Savaşın bir halk sağlığı sorunu ise barış bu sorunun çözümüdür. (Oİ/EMK)

[1] https://www.ihd.org.tr/covid-19-salgini-ve-hapishanelerde-acilen-alinmas...

[2] https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/human-rights-and-health

[3] https://kesk.org.tr/2020/03/31/disk-kesk-tmmob-ve-ttbnin-yedi-acil-onlem...

[4] Çağrının gayriresmi çevirisi için: https://www.ihd.org.tr/bm-genel-sekreterinin-ateskes-cagrisi/

[5] Barış hakkı ile ilgili yararlı bir çalışma: Kıvılcım Turanlı, Barış Hakkı ve Hayata Geçirilmesi.

http://www.onikilevha.com.tr/yayin/272/baris-hakki-ve-hayata-gecirilmesi

Osman İşçi

İnsan hakları savunucusu.

2006’den beri İnsan Hakları Derneği Genel Merkezinde görevli. Avrupa Akdeniz İnsan Hakları Ağı (EuroMed Rights) Yönetim Kurulu üyesi.

Hacettepe Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde Araştırma Görevlisiyken KESK yöneticileri ve üyelerine açılan KCK adı altındaki soruşturma kapsamında tutuklandı ve sekiz ay tutuklu kaldı. Doktora tez konusu, Kuzey İrlanda çatışması ile şiddetin şiiri nasıl etkilediği ve şiirde nasıl temsil edildiğiyle ilgili. Ocak 2016’da birçok akademisyenle birlikte barış metninin imzaladı, Barış için Akademisyenlerden oldu.

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde araştırma görevlisiyken, 30 Nisan 2017 tarihli, 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi ve kamu görevinden men edildi. Avusturya İnsan Hakları Derneği'nin 2017 Ödülü kendisine verildi. Yurtdışına çıkış yasağı olduğu için ödülü almaya gidemedi.

Kaynak: https://bianet.org/bianet/toplum/222408-kuresel-koronavirus-salgini-ve-g...