Özgür Müftüoğlu: Yeni Politik Aktörler Ortaya Çıkmalı

Yazar / Referans: 
Selman Güzelyüz, Mezopotamya Ajansı
Tarih: 
04.05.2020

ANKARA - Akademisyen Özgür Müftüoğlu, salgın sürecinin emekçiler için yeni olanaklar sunduğunu belirterek, yeni politik aktörlerin ortaya çıkması gerektiğini, birlikte mücadele edilmemesi durumunda barbarlık sürecinin yaşanacağını söyledi. 

Koronavirüs salgınıyla devlet ve toplum çelişkisi de ortaya çıktı. Devletlerin virüsle mücadele adı altında açıkladığı tedbir paketlerinde ortaya çıkan bu gerçek, yurttaşların temel çıkarları ile devlet-sermaye çıkarları arasındaki uyumsuzluğu bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Söz konusu çelişkinin en derin yaşandığı ülkelerden biri de Türkiye. Emek üzerine çalışmalarıyla bilinen akademisyen Özgür Müftüoğlu, pandemi sürecinde ortaya çıkan devlet ve toplum uyumsuzluğu ile işçi sınıfının pozisyonunu değerlendirdi. 

DEVLETİN İŞLEVLERİ

Devlet mekanizmasında üç işlev olduğunu söyleyen Müftüoğlu, “Biri; toplumsal işlevi, bir diğeri egemen sınıfın varlığını korumak, üçüncüsü de devleti yöneten siyasi iktidarların kendi iktidarlarını tahkim işlevi” diyerek, devletin temel işlevlerinin birbiri ile çeliştiğini, egemen sınıfın çıkarları ile devlet çıkarlarının her zaman için toplum çıkarlarından önce tutulduğunu ifade etti.  Müftüoğlu, “Siyasi iktidarlar kendi çıkarları ile örtüştüğü için sermayenin çıkarını tercih ediyor. Devletin gücünü kullanarak hem toplum üzerinde baskı kuruyor hem emeği daha rahat daha kolay sömürmek ve doğayı tahrip etmek için hem de savaşlar üzerinde elde edilen çıkarlar sayesinde kendisini var etmeye çalışıyor. Bugün de bunu çok açık görüyoruz. Toplum sağlığı göz ardı ediliyor, sermaye ve siyasi iktidarın çıkarları üzerinde süreç yürütülüyor. Bu da hepimizin sorunu” dedi. 

EMEK OLMADAN SİSTEM YÜRÜMÜYOR

Koronavirüs salgınıyla emek olmadan sistemin yürüyemediği gerçekliğinin de ortaya çıktığına dikkat çeken Müftüoğlu, “Siz istediğiniz kadar zengin olun, istediğiniz kadar teknolojiyi geliştirin, uzaya gidin, en gelişmiş silahlara sahip olun ama emek olmadığı zaman sistem yürümüyor. Herkes evinde kalsın diyorlar, hayat eve sığar diyorlar ama emekçiler hariç. Çünkü emekçiler olmazsa, sistem dönmüyor, bu iş olmuyor. Onun için şu anda içinde bulunduğumuz dönem, emeğin en net şekilde görüldüğü bir süreçtir. Şimdi bu büyük bir avantaj sağlıyor. Zaten bir avuç sermayedarın tüm bu emekçi halkların varlığına el koyarak varlığını sürdürebilmesinin sebebi de ‘sermaye esastır, emeğin bir değeri yoktur’ yönünde oluşturulan algıydı. Emek hep değersizleştirildi, yok sayıldı. Oysa şimdi görüyoruz ki emek çok değerli” diye belirtti.

AYRIŞTIRMA ÇABASI 

Emeğin sadece işçiler üzerinden ele alınmaması gerektiğini, bu yönlü değerlendirmelerin sistemin istediği ayrışma noktasına hizmet ettiğini belirten Müftüoğlu, “Emekçi dediğimiz, başkasının emeğine el koyarak geçimini sağlayanlar dışında kalanlardır. Kendi alın teriyle yaşamlarını sürdürenler, başkasını sömürmeden var olanları kastediyorum. İkincisi; bu birlikteliği bozmak için, kapitalizm 18’inci yüzyıldan beri emekçiler arasında bir ayrışma yaratmaya çalışmıştır. Irk, dil, din, renk ve cinsiyetler üzerinden emekçileri birbirlerine düşman haline, rakip haline getirmeye çalışmıştır.  Maalesef büyük ölçü de de başarmıştır. Bunu yenmemiz lazım. Başta ırkçılık olmak üzere, tüm bu ayrıştırma noktalarını ortadan kaldırmamız lazım. Dolaysıyla sınıf dediğimiz zaman, bütün ezilenler, ayrımcılığa uğrayan tüm halkların birlikte mücadelesiyle olacak bir süreçtir” diye konuştu. 

TEMSİLİYET SORUNU

Emek örgütlerinin hem dünyada hem de Türkiye’de mevcut sorunlara yanıt olabilecek bir mücadele perspektifine sahip olmadıkları eleştirisinde bulunan Müftüoğlu, “Tamamen sermaye ile iş birliği içerisinde, uzlaşma içerisinde var olmaya çalışan yapılar haline dönüşmüşler. Bürokratikleşmişler.  Sadece kendi üyelerinin çıkarlarını düşünen ama onun dışındaki milyonlarca örgütlenemeyen kesimlerle bağlarını koparmışlar. Bakın; bugün Kürt meselesine ilişkin emek örgütlerinin bir sözü yok. Geçmiş dönemlerde de bugün de. Göçmenlere de baktığımızda yine bunlara ilişkin bir sözleri yok. Bunları örgütleme gibi bir dertleri yok. Tam tersine, bunlara yönelik milliyetçi, ırkçı yaklaşımların birçok sendikada olduğunu görüyoruz. Hepsi için demiyoruz ama birçok kısmının böyle olduğunu görüyoruz. Siz bu şekilde işçileri emekçileri örgütleyemezsiniz. Örgütlediğiniz emekçileri de bir sınıf perspektifi doğrultusunda, onları bilinçlendirme sürecine getirmeniz lazım. Bununda olmadığını görüyoruz” şeklinde konuştu. 

Emekçilerin sendikalara güvenmediğini dile getiren Müftüoğlu, “Şimdi dolayısıyla bu problemler var. Hem örgütlenememe meselesi hem de sendikaların çok büyük bir güven problemleri var. Bunların aşılması lazım. İşlevini göremeyen, mücadeleye engel çıkaran bu sendikal yapılarla da mücadele etmek gerekiyor. Dolayısıyla bugünün ihtiyaçlarına cevap veren bir örgütlenme lazım. Eğer bu şekilde bir mücadele yürütülürse, karşımızdaki sisteme razı olmayanlar örgütlenirse; bence burada bir aktör olunabilir ve bu süreç tersine dönebilir” önerisinde bulundu.

YENİ OLANAKLAR

Mevcut sürecin emekçiler için yeni olanaklar sunduğunu, hiçbir işçinin tek başına sisteme karşı mücadele etme şansının olmadığını sözlerine ekleyen Müftüoğlu, emek değerinin harekete geçmesi ve aktör olabilmesi için yeni politik aktörlerin ortaya çıkması gerekliliğine vurgu yaptı. Müftüoğlu, şunları söyledi: “Sadece emek sömürülmüyor, insanların yaşam hakları da yok sayılıyor. Kimsenin sokağa çıkmasını istemedikleri bir dönemde, emekçileri işe gitmeye zorluyorlar. Hem işçilerin yaşam hakları ihlal ediliyor hem de emekleri sömürülüyor. Bunlara rağmen eğer hala bir şey yapılamıyorsa, mevcut kafalardaki ta belki 20’nci yüzyılın başından beri gelen bu uzlaşmacı, milliyetçi, ırkçı, kimi zaman bürokratik, yine emeğin değişen yapısına ayak uyduramayan sendikal mekanizmaların artık hurdaya çıkması gerekiyor.

İKİNCİ BİR YOL YOK

Eğer insanca yaşayacaksak, çocuklarımızın da insan gibi yaşamasını istiyorsak, bunun bu sistemle olanağı yoktur. Bir şeyi değiştirmek, daha iyi hale getirmek değil, giderek o kadar kötü yere gidecek ki... Bakın sermaye giderek sıkıştı, artık dip yok. Dolayısıyla bizim en kısa sürede bu süreci döndürmek için bir mücadeleye girişmemiz gerekiyor. Çünkü sistem krize girdikçe; kendisine yeni birikim olanakları sağlayacak. Bunu da savaşla, doğayı katlederek, emeği daha fazla sömürerek yapacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Eğer önümüzdeki süreci durduramazsak, çok daha otoriterleşmenin arttığı bir dönem olacak. Barbarlık noktasına gelecek olan bir süreci yaşarız. Onun için bizim bir an önce bunu durdurmamız lazım. Yani artık bu bir lüks değil. Eğer çocuklarınız için bir şeye katlanmak istiyorsanız, birlikte bir mücadele dışında başka çare yok. İkinci bir yol yok. Ya buna karşı mücadele edeceğiz ya da mücadele edeceğiz.”

MA / Selman Güzelyüz

Kaynak: http://mezopotamyaajansi22.com/tum-haberler/content/view/95446