Kadınların Gözünden Kadın Hikâyeleri

Yazar / Referans: 
Zeynep Akgül, Jinha
Tarih: 
15.01.2021

Aslı Takanay, “ Yaptığımız çalışmanın özü, kendi anlatıları ve kendi sesleriyle kadınların hikâyelerini, dünde ve bugünde gündelik hayatta neler yaşadıklarını, kendilerini-yaşamlarını yeniden yeniden nasıl kurduklarını aktarabilmek. Kadın hikâyelerinden oluşan bu arşivin birbirimize kulak verebileceğimiz, birbirimizi duyabileceğimiz bir platformda hepimiz için erişilebilir olması ve böylece birbirimizden, birbirimizin deneyimlerinden öğrenmemiz, daha kalabalık hissetmemiz için bir pencere olacağını düşünüyorum.” diyor. 

“Kadınların Hafızası, Kadınların Medyası Projesi “ Bizimhikayemiz.org üzerinden erişime açıldı. Projenin amacı, kadınların yok sayılan tarihini görünür kılmak. Kadınların hikâyeleri herkesin erişebileceği açık bir arşivde toplanılıyor. Loughborough Üniversitesi’nin desteğiyle yürütülen projenin sözlü tarih görüşmelerini Meral Camcı, Nuray Türkmen, Çiğdem Anad, Burçe Çelik, Esra Dabağcı, Tül Akbal, Didem Dayı, Aslı Takanay ve Şahika Erkonan yapıyor.  Biz de Esra Dabağcı ve Aslı Takanay ile projenin amacını ve Türkiye’deki otoriteryanizmin kadınların hayatında neleri değiştirdiğini konuştuk.

● Kadın odaklı sözlü tarih çalışması “Kadınların Hafızası, Kadınların Medyası” Projesi’ni Bizimhikayemiz.org üzerinden erişime açtınız. Bu proje nasıl oluştu, nerelerden ilham aldınız? Bizimle bu süreci paylaşır mısınız?

Aslı T. : Proje, kadınların kendi hikâyelerini ve tarihlerini yazdıkları, anlattıkları, isteyen herkesin ulaşabileceği bir kaynak, bir külliyat ve arşiv yaratma hedefiyle ortaya çıktı. Kadınların kişisel tarihleri toplumsal olanı anlamaya ışık tutuyor ve tarih yazınında görünmez kılınanı açığa çıkarabiliyor. Bu tür dijital arşivleri çeşitli ülkelerde görmek mümkün. Bu çalışmalara baktık ve biz ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz diye düşündük. En büyük ilham kaynaklarından biri de gündelik hayatın tarihini hayatı yaşayan sıradan insanların katılımıyla yaratan Britanya’da 1930’larda oluşturulmaya başlanan Mass Observation Laboratory oldu. 

“Kadın deneyimlerinin ortak kesenleri oldukça fazla”

● Olympe de Gouges, Elizabeth Cady Stanton, Lucretia Coffin, Clara Zetkin… Kadın mücadelesi bu hikâyelerin tam ortasında. Bir kere her kadının mücadelesi hep aleyhine işleyen ve onu bir gruba koymaya çalışan patriyarkal düzene karşı. Bu hikâyeler, doğdukları dönem, yaşadıkları coğrafya, konuştukları dil ve sahip oldukları inançlara göre daha katmanlı mücadelelere dönüşüyor. Daha kapsayıcı bir kadın dayanışması için tek tip değil, daha çok farklı kadın deneyimlerini konuşmaya ihtiyacımız var belki de… Siz de farklı deneyimlerdeki kadınlarla mı bir araya geldiniz? Bizimle o deneyimleri paylaşır mısınız?

Esra D. : Kadın mücadelesi elbette patriyarkal düzene karşı işliyor ama ne yazık ki kadınların hikâyelerinin hepsi tek tek bu düzene karşı yaşanmıyor. Kaldı ki böyle olmasını da bekleyemeyiz. Hikâye, başlı başına karmaşık ve dinamik bir örgü. Bazen kaçma, bazen terk etme, bazen sığınma ve bazen de yerleşik kılma şeklinde yaşanıyor. Tabii bazen de kadınların hikâyelerinde bunların hepsi aynı anda da yaşanabiliyor. Kadınlar kaçarken kendilerini yerleşik kılabiliyor. Bu nedenle “farklı” dediğimiz deneyimlerin kendisi biricik yaşam anlamında farklılaşsa da deneyimlerin ortak kesenleri oldukça fazla. 

Deneyimlerin farklılaşmasında özellikle sınıf ve kimlik değişkenlerini esas alarak profili genişletmek için çabalıyoruz. Bu kapsayıcılık bir yandan bize sınıfsal ve kimlik farklılıkları düzeyinde deneyimlerin çeşitliliğini sunuyor. Ancak bir yandan da farklı sınıflardan ve kimliklerden kadınların, bizatihi kadın olmaları hasebiyle deneyimlerinin ne kadar ortaklaştığını, birbirine yaklaştığını da gösteriyor. En genelde ise hikâyelerin bileşkesi, kadın dayanışması için de bir fikir ve hatta olanak göstermiş oluyor.

● Bu projede galiba son 20 yılın kadınlar üzerindeki etkisi üzerine odaklanıyorsunuz. Projenin özü buradan oluşuyor diyebilir miyiz?

Aslı T. : Yaptığımız çalışmanın özü, kendi anlatıları ve kendi sesleriyle kadınların hikâyelerini, dünde ve bugünde gündelik hayatta neler yaşadıklarını, kendilerini-yaşamlarını yeniden yeniden nasıl kurduklarını aktarabilmek. Kadın hikâyelerinden oluşan bu arşivin birbirimize kulak verebileceğimiz, birbirimizi duyabileceğimiz bir platformda hepimiz için erişilebilir olması ve böylece birbirimizden, birbirimizin deneyimlerinden öğrenmemiz, daha kalabalık hissetmemiz için bir pencere açacağını düşünüyorum. 

Elbette çalışmamızı bu haliyle örerken belli dönemlerin kadınların yaşamları üzerindeki dönüştürücü etkisini de düşünme eğilimi gösterdik ve acaba son 20 yılda bu değişim nasıl yaşandı sorusunu da dâhil ettik çalışmaya. Kadınların özellikle son 20 yılda yaşam alanlarının kısıtlandığını, cinayetlerin, tacizin arttığını, kadın yoksulluğunun, işsizliğinin ve güvencesizliğinin alabildiğine yükseldiğini her fırsatta söylediği, bunlar için sokağa çıktıkları bir zamanda son 20 yılın hikâyesini sormak esasında kadınların tarihi açısından bir zorunluluk ve sorumluluk da.  Bizler bu alana emek vermeye çalışan kadınlar olarak bunun sorumluluğuyla da hareket ediyoruz. 

“Hikayeler toplumsal dinamiği pek çok yönüyle açığa çıkarıyor”

● Türkiye’deki otoriteryanizmin kadınların hayatında neleri değiştirdiği üzerine çalışmalar yapıyorsunuz diyebilir miyiz?

Esra D. : Bizim Hikâyemiz, kadınların hikâyesi üzerinden Türkiye’deki otoriteryenizmin çeşitli veçhelerini bize göstermiş oluyor. Hâkim otoriter anlayışın kadınların hayatında ne şekilde tezahür ettiğini görürken bir yandan da esasında bu otoriter anlayışın tarihsel alanının oldukça eskiye dayandığını, son 20 yılla geçmiş arasında kopuş değil, bir süreklilik olduğunu ve fakat son 20 yılın kronikleştirdiği, kurumsallaştırdığı ve kural haline getirdiği bir baskı biçimini de görmüş oluyoruz. 

Yanı sıra her baskıcı dönemin kendi özgürleşme-güçlenme deneyimlerini de ürettiğini görebiliyoruz. Bu son 20-30 yıllık süreç aynı zamanda kentleşme hatta metropolleşme deneyimini de beraberinde getiriyor. Anlatılar, bizim hikâyelerimiz bu toplumsal dinamiği de pek çok yönüyle açığa çıkarıyor. 

● Projeyi, Meral Camcı, Nuray Türkmen, Çiğdem Anad, Burçe Çelik, Esra Dabağcı, Tül Akbal, Didem Dayı, Aslı Takanay ve Şahika Erkonan yapıyor. Bu isimler nasıl yan yana geldi?

Aslı T. : Proje kadınların kişisel ve toplumsal tarihlerini sosyal bilimler, medya pratiği ve aktivizmle birleştiren bir yol almaya başladıktan sonra ilk bağlantılar Loughborough Üniversitesi’nde medya ve tarih araştırmaları yapan Burçe, Cambridge’de yaşayan gazeteci Çiğdem ve eş zamanlı olarak Kampüssüzlerin kurucularından Tül arasında kuruldu. Sonra ekip büyüdü, Kampüssüzler içinde yer alan aktivist araştırmacılar ve Loughborough Üniversitesi’nde doktora yapan Şahika da aramıza katıldı. Çeşitli bir araya gelişlerde projenin detaylandırılması, rotalarının belirlenmesi ve nasıl hayata geçirileceği konusunda ortak kararlara vardık. 

“Sanki hikâyeler birbiriyle konuşmaya başladı”

● Bu proje aracılığı ile “sıradan” olan hayatların aslında ne kadar sıradan olmadığını ve farklı mücadeleler ile şekillendiğini gösteriyorsunuz. Başladığınızda sitedeki içerik ile ilgili düşünceleriniz-planlarınız nelerdi, ilk hikâyenizi nasıl yazdınız ve zamanla gelen hikâyelerle sayfanız nasıl şekillendi? 

Esra D. : Söylediğiniz gibi bir yandan her hikâyenin kendi mücadele biçimini, aracını yarattığını görürken bir yanda da aslında her kadının hikâyesinin “sıradanlığının” patriyarkanın bu topraklardaki “sıradanlığı” ile ilintisini görüyoruz. Kadınların, bu ilintiyi ve ardındaki ilişkiler ağını adeta çok sesli bir koro halinde görünür kılmasını çok çarpıcı ve kıymetli buluyoruz ve nihayetinde bunun ortak mücadelemize bir biçimde katkı sağlamasını umuyoruz. Öte yandan, “ilk hikâyeyi” ya da sonrakileri biz yazmadık tabii, kadınların süregiden hikâyelerine ilişkin anlatılarına alan açmaya çalıştık ve kendimizi aracı kıldık aslında. Bir de, aynı süreçlerde farklı şehirlerde hikâyeleri dinleyen ve kaydeden kadınlar olarak bizler açısından “ilk” hikâye gibi bir ilk de oluşmadı. Aynı süreçte birden fazla hikâye kaydedilmiş, birbirine değmiş, ulaşmış oldu. Bir yerden sonra sanki hikâyeler birbiriyle konuşmaya başladı. Bu da aslında tam da ölçe biçe yapmadığımız ama hikâyeleri platforma yüklerken içimize epeyce sinen bir şey oldu. Bir de, hikâyelerini paylaşanların fotoğraflarının, içeriği oluştururken bu kadar etkili olabileceğini düşünmüyorduk galiba; ancak sonrasında fotoğrafların da hikâyelerin önemli bir parçası olduğunu görmüş olduk. Hikâyeler birbirine değerken, birbiriyle sohbete girişirken, fotoğraflar da katıldı o konuşmalara yani ve birbirlerinin anlamlarını güçlendirmeye başladı. 

“Çekmeceler doluyor”

● Hikâyelerin kadınların sesiyle yazılmış olması aktarımı eşsiz kılan özelliklerinden biri. Günlükler de paylaşıyorsunuz. Günlüklere nasıl ulaşıyorsunuz ve yazma sürecini nasıl gerçekleştiriyorsunuz?

Aslı T. : Çalışmanın asıl damarlarından birini oluşturan hikâyeleri bire bir sözlü tarih görüşmesi yaparak dinleyip kaydediyoruz. Bütün görüşmeleri yüz yüze yapmayı tercih ederdik ancak malum, pandemiden dolayı görüşmelerin çoğunu çevrimiçi ortamda buluşarak yapmak zorunda kalıyoruz. Bunun kimi avantajları ve dezavantajları var tabii. Kadınların bizlerle paylaştığı günlükler için de belirli bir kıstasımız yok aslında. İster gününü, gecesini yazsın, ister geçmişini isterse de şimdisini ya da geleceğini. Adına “günlük” dedik ama aslında lafın gelişi öyle o, pratikte yazma periyoduna da kendileri karar veriyor kadınlar. Çevrimiçi platformda hikâyelerinden kesitleri paylaşmak isteyenler kendi çekmecelerine kendi günlüklerini, fotoğraflarını koyabiliyor. Bizimle e-posta ya da da telefon aracılığıyla paylaşıyorlar, sağ olsun, çalışmanın grafik tasarım işlerini de üstlenen Didem (Dayı) arkadaşımızın maharetiyle çekmeceler dolmuş oluyor. 

“Anlatıcılar bugünlerinden geçmişlerine bir pencere açıyorlar”

● Kadınların hikâyeleri nelerden oluşuyor?

Esra D. : Hikâyeler, kadınlar hangi vakitlerde nerelerden geçmişse, o mekânların, o zamanların deneyimlerinden oluşuyor. Yani farklı yerlerin ve farklı zaman dilimlerinin deneyimi, yaşanmışlığı var hepsinde. Evin, köyün, kentin, sokağın, işyerinin, tarlanın, çocuklu olmanın, evliliğin, bekârlığın, tacizin, tecavüzün, her tür şiddetin, kahkahanın, coşkunun, yasın, mücadelenin, dayanışmanın, inadın ve ısrarın, her şeye rağmen kendini yeniden kurmanın, gecenin, gündüzün ve kısacası bütün mekânların ve zamanların deneyimlerinden oluşuyor. Bizim Hikâyemizin kadınların kendi anlatıları yoluyla hem anlatıcılara hem de dinleyicilere öz-düşünümsel bir pencere açtığını düşünüyoruz/umuyoruz. Anlatıcılar bugünlerinden geçmişlerine bir pencere açıyorlar. Bize sadece geçmişteki yaşantılarını, salt olup biteni anlatmıyorlar. Anlattıkları anda kendi geçmişleri üzerine, kendi benlikleri ve kadınlıkları üzerine düşünüyorlar. Zaman zaman geçmişteki deneyimlerinin aktörü olan kendilerine şefkat gösteriyorlar, zaman zaman kızıyorlar, itiraz ediyorlar.  Geçmiş deneyimler bazen itaati anlatırken bazen meydan okumayı anlatıyor, çoğu zaman da ikisini birden anlatıyor ve örtük olarak başka bir hikâyenin deneyimine yaslanıyor, oradan güç alıyor, oraya güç veriyor…

“Birlikte çalışmaya açığız”

● Bundan sonra sayfa ve hikâyelerin aktarımı ile ilgili başka projeleriniz var mı? Nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz?

Aslı T. : Bu süreçte pek çok kadın örgütü ile görüşerek platformu tanıtmaya, paylaşmaya çalıştık. Derdimiz bu arşivin, hikâyelerin kadın örgütlenmesini ihtiyaç duyulan bir yerden güçlendirmesi ya da kadınların örgütlenmesi için güçlendirici hikâyeler hâline gelebilmesi. Tabii bu nasıl, ne şekilde olur, buna daha çok örgütlerin kendileri karar verebilirler. Ancak Bizim Hikâyemiz platformu olarak bizler birlikte çalışmaya, emek vermeye açığız. 

Gelebilecek her türlü istek başımız üstüne, birlikte kafa yorma, eylemek için hevesimiz yerinde, davetimiz bâki. Ayrıca, oluşturduğumuz arşive dayanarak bizim dışımızda bizimle benzer amaçlarla çeşitli alanlarda çalışma yapmak, üretimde bulunmak isteyenler de olabilir, bundan mutluluk duyacağımızı her fırsatta dile getiriyoruz. Çok seviniriz. 

Bizim açımızdan ise bu çalışma daha başka nelere, nerelere evrilebilir, bunu zamanla göreceğiz sanırım. Belki, sözlü tarih görüşmeleri için belirlediğimiz beş kentin ötesine, daha başka coğrafyalara adım atarak genişleyebilir ya da çalışmamızın bütününe dair yapacağımız nihai değerlendirme sırasında odaklanmayı istediğimiz ve gerekli gördüğümüz bazı konu başlıkları belirleriz ve sonraki planlarımızı bu başlıkları çalışmak üzerine kurarız, biz de hikâyemizi oradan yazmaya devam ederiz. Dediğim gibi, bunu zamanla görebileceğiz.

Kaynak: https://jinhaagency.com/tr/kultursanat/content/view/1624?fbclid=IwAR3x3U...