
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi imzacılarından Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nur Betül Çelik ile barış bildirisinin etkileri, iktidarın saldırıları, Ankara Üniversitesi’nde uzun süredir yaşanan baskı ortamı, soruşturmalara üzerine konuştuk
Nur Betül Çelik, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisinin deklare edilmesinin ardından iktidar tarafından başlayan ve tutuklamalara varan baskı sürecini beklemediğini söylerken bu saldırıları aslında barış taleplerinin ne kadar güçlü olduğunun bir göstergesi olarak değerlendiriyor: “Bu sertlik üzerinden bakıldığında güçlü bir barış talebi olması anlamına geldi. Bu tabi çok sevindiriciydi. Belki de bu tepki yüzünden hayatımda ilk kez bu kadar güçlü hissettim, en azından kısa bir süre. En azından bir yerleri harekete geçirdiğinizi düşünüyorsunuz. Rahatsızlık verse bile barış adına bir ses veriyorsunuz. Buna silsile olarak başka sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, toplumun çeşitli kesimleri destek oluyor. Bu gerçekten çok önemliydi. Bir rüzgar gibiydi o anlamda ve güçlü hissettirdi her tür baskıya rağmen.”
İmza metni ile başlayan sürecin toplam olarak üniversitenin sorgulanması ve akademisyenlerin bir araya gelme zemini oluşturma durumunu ise şöyle değerlendiriyor:
“Akademisyenler genellikle kendilerini bir mücadelenin aktörü olarak görmezler. Yani biz biraz sinik bir topluluğuz doğrusunu isterseniz. İşimiz kadar var oluyoruz. Siyasetin odağında olmak, bu kadar çok söz edilmek alışkın olmadığımız bir durum. Bu kadar yoğun bir baskı hissetmek. Bütün bunlar akademi için biraz sarsıcıydı tabi.”
Ankara Üniversitesi’nde son dönemde yaşanan polis, faşist saldırılarla ilgili ise artık akademisyenlerin bile araya girme olanağının kalmadığı bir ortamın oluştuğunu dile getiriyor Çelik: “Daha önce de biz polisle karşı karşıya geldik, özellikle yönetimlerin polis şefleriyle, emniyet görevlileriyle müzakere edebilme şansları vardı, dekan, dekan yardımcısı, kampüsten sorumlu olduklarını söyledikleri zaman, mutlaka belli bir saygı çerçevesinde dinleniyorlardı. Fakat şimdi hocalara, ‘Burası kamuya ait bir alan, hocaysanız hocalığınızı bilin, gidin dersinizi yapın, ne işiniz var burada’ deniyor. Öğrencilere müdahale ederlerken araya girmeye, müzakere etmeye çalışıyoruz ve sonuçta aldığımız cevap bu oluyor.”
Sendika.Org’un soruları ve Prof. Dr. Nur Betül Çelik’in cevapları
Sendika.org: Merhaba, öncelikle kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Nur Betül Çelik: Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim üyesiyim. Gazetecilik bölümündeyim ama ben siyasal düşünce alanında uzmanlaştım. Dolayısıyla okulda daha çok siyaset bilimi, siyasal düşünceler ve rejimler gibi dersleri okutuyorum. Yani iletişim alanına biraz dışardan bakıyorum diyelim, öyle bir yerim var.
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi imzacılarındansınız İmza kampanyası iktidarın savaş politikalarına karşı toplumda biriken hoşnutsuzluğun dışavurumunu yansıttı aslında. İktidar tarafından da tutuklamalara varan bir saldırı silsilesi geldi. Bu imza kampanyasının böyle bir etki yaratacağını bekliyor muydunuz?
Doğrusunu isterseniz, hayır. Şundan dolayı; bu sanıyorum imzacısı olduğumuz benzeri pek çok bildiriden yalnızca biriydi. Bu bağlamda kaç bildiri imzaladığımı doğrusu hatırlamıyorum bile. Hatta bu bildiri bir şekilde mailime düştüğünde tereddüt ettim. Sonuçta imza ile nereye varıyoruz, bir tek imza. Barış için çok daha aktif rol oynamamız gerekir diye düşünüyordum. Dolayısıyla da içeriği anlamında değil ama bir sonuç vermeyeceğini düşünerek tereddütle imzaladım. İktidarın bu kadar sert bir biçimde tepki göstereceğini hiç düşünmemiştim. Aklıma bile gelmedi. Elbette böyle şeylere imza attığımızda bu kadar otoriter bir yönetim var olduğu zaman herhangi bir imza, herhangi bir başka eylem bu şekilde sonuçlanabilir. Bunu bir şekilde yine de aklınızın gerisinde tutuyorsunuz. Ama ben yine de en tepeden itibaren bu kadar yoğun, bu kadar bitmeyen, nerdeyse her gün her konuşmasında Cumhurbaşkanı’nın tekrar ve tekrar gündeme gelen bir biçimde, bu imzanın iktidarın odağında olacağını düşünmemiştim.
Bu sertlik üzerinden bakıldığında güçlü bir barış talebi olması anlamına geldi. Bu tabi çok sevindiriciydi. Belki de bu tepki yüzünden hayatımda ilk kez bu kadar güçlü hissettim, en azından kısa bir süre. En azından bir yerleri harekete geçirdiğinizi düşünüyorsunuz. Rahatsızlık verse bile barış adına bir ses veriyorsunuz. Buna silsile olarak başka sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, toplumun çeşitli kesimleri destek oluyor. Bu gerçekten çok önemliydi. Bir rüzgar gibiydi o anlamda ve güçlü hissettirdi her tür baskıya rağmen. Ama şu an gerçekten baskının yoğunluğu nedeniyle nasıl hissedeceğimi bilemiyorum. Çünkü herhalde getirdiği barış adına o sırada yarattığı umudu devam ettirme kapasitesini de bu yoğun baskı sanıyorum biraz azalttı. Buradan da olumsuz bir şey oluştu tabi, her ne kadar imzamızın arkasında duruyoruz desek de. Çok az imzacı da imzasını çekti. Sayı olarak bilmiyorum ama çok büyük bir rakam değil. Çeşitli gerekçelerle, bulundukları yerlerde yoğun tepkiler, linçe varan dışlamalarla karşılaşınca, imzayı çekmenin son çare olduğunu düşünen arkadaşlarımız oldu. Ama onlar yine de bizim yanımızda durmaya devam ettiler tabi. İmzalarını çekmeleri, biraz da kendi güvenliklerini sağlamak gerekçesiyle oldu. Arkasında duruyoruz ama bunun ne kadar beklendiği gibi bir etki yaratacağını da şimdiden kestirmek çok zor.
Aslında bu süreçle birlikte sadece “savaş suçlarına ortak olmayacağız”ın ötesinde bir şey çıktı. Akademi sarsıldı ve toplumu da sarstı. Bildiriyle birlikte akademinin verili hali de yeniden tartışılır hale geldi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
En ilginç yanı bu oldu bence. Çünkü akademisyenler genellikle kendilerini bir mücadelenin aktörü olarak görmezler. Yani biz biraz sinik bir topluluğuz doğrusunu isterseniz. İşimiz kadar var oluyoruz. Siyasetin odağında olmak, bu kadar çok söz edilmek alışkın olmadığımız bir durum. Bu kadar yoğun bir baskı hissetmek. Bütün bunlar akademi için biraz sarsıcıydı tabi. Ama bu kadar uzun bir süre politik aktör olmaya çalışmak da akademisyenler için çok yeni bir şey. Birlikte kalmak ve birlikte verilen bir söz var, o sözün arkasında durmaya devam etmek… Bu, akademinin yapısı nedeniyle kolay bir şey değil.
Biz genellikle bu kadar yoğun bir etkileşim içinde olmuyoruz işimizi yaparken. Araştırmamız bizi çoğunlukla yanıltıyor. Elbette bu toplumdan yalıtılmak anlamına gelmesin. Öyle bir şey söylemek istemiyorum. Toplumsal duyarlılıklarımız her zaman yüksektir. Özellikle belli bir grubun. Akademi içinde duyarlılığı yüksek kesimler her zaman vardır. Ama akademinin kendini böyle sürekli merkezde, sürekli kendisinden bir şey beklenen, bir sonraki adımı merak edilen bir politik aktöre dönüşmesi çok yeni bir şeydi ve akademiyi sarstı, dağıttı aslında. Bunun arkasında nasıl duracağımızı hala bilemiyoruz. Sözümüzün arkasında durmaya devam ediyoruz, imzamızı çekmiyoruz ama bu süreç sonunda nereye varacak ve biz ne yapmalıyız, bu konuda çok net bir fikrimiz olduğunu düşünmüyoruz.
Bu, işin bir yanı. Başka bir yanı da özellikle akademiyle ilgili olarak, akademi içindeki sefalet açığa çıkmış oldu bir anlamda. İmzacı sayısı az değil ama yine de çok küçük bir grup olduğumuzu, Türkiye’deki akademisyen sayısı içinde bu çok küçük bir rakam, tam tersi düşünen, iktidarın yanında yer alan ve kendisine akademisyen diyen çok sayıda insan var. Bu kişilerin ilk zamanlarda verdiği tepkiler benim için çok şaşırtıcıydı. Mesela şöyle şeyler söylediler: “Biz akademisyenleri biliriz, akademisyenler bu bildiriyi kesinlikle okumadan imzalamışlardır.” Bir akademisyenin bir başka akademisyen için herhangi bir metni okumadan imzalayabileceğini söylemesi bana çok şaşırtıcı ve tuhaf geldi açıkçası. Başbakan da bir akademisyen ve o da benzeri bir açıklama yapmıştı. Böyle bir şey olamaz. Öyle olsaydı, hakikaten imzasını çeken çok sayıda insan olurdu. Şimdi az sayıda akademisyenin farklı gerekçelerle imzasını çekmiş olması bile, insanların bunu okuduklarını ve iyi anladıklarını gösteriyor. Zaten ilk dalgadan sonra imzalar artmıştı. Orada ifade özgürlüğüne bir saldırı hissedildi. Bu çerçevede ilk imzacı sayısı kadar bir imzacı da ikinci bir dalga olarak metni imzaladı. İktidar için asıl azılı suçlu olanlar ilk imzacılar. Onları, ilk elden adli soruşturma kapsamı içinde tutuyorlar. Bunların dışında kalanları da idari soruşturmalar kapsadı. İdari soruşturmalarda ikinci imzacıların da soruşturmaya konu edildiklerini biliyoruz.
Bütün imzacı akademisyenlere idari soruşturma açıldı mı?
Hayır. Bazı üniversiteler açmadılar. İlginç bir durum. Örneğin Gazi Üniversitesi, kendisinden hiç beklenmeyecek bir biçimde soruşturma açmadı. Ama içeride akademisyenlere öğrencilerden özellikle de ülkücü kökenli öğrencilerden yoğun bir baskı oluştu. Hatta ciddi hayati tehlike nedeniyle okula gidemeyen arkadaşlarımız var. Odalarının kapılarına çarpı işaretleri konuldu, odaları yakılmaya çalışıldı, kapılar kırılıp odaya girilmek istendi. Bütün bunlar herkesin gözü önünde yapılan ve cezalandırılmayan eylemler. Ama hocalar işlerine gidemiyorlar, derslerini veremiyorlar. Şu anda özellikle iki arkadaşımız bu nedenle okula hiç gitmiyor. Çok ciddi bir baskı yaşadılar.
Savcılık soruşturmaları da devam ediyor bir yandan. Bütün dosyalar İstanbul’da birleşti. Her savcılık, yerel savcılar yetkisizlik kararı verdiler ve dosyayı İstanbul’a gönderdiler. Çünkü ilk soruşturmayı İstanbul açmıştı. Dolayısıyla şu an dosyaların hepsi Terörle Mücadele Kanunu 7. madde kapsamında İstanbul’da görülecek. Şu an büyük gruplar halinde ifadeye çağırılıyor herkes. Henüz İstanbul tamamlanmadı ama yakında bitmiş olur. İstanbul’da imzacı sayısı 700’ün üzerinde, onun dışında kalan sayı daha çok bölgeye dağılıyor. Ankara Üniversitesi’nde 121 imzacı var, bildiğim kadarıyla bunun 17’si doktora öğrencisi. Onun dışında kalan asistanlarımız var. Onlar da doktora öğrencisi tabi ama onlar aynı zamanda asistan oldukları için kadrolu statüdeler. Onlar da soruşturuluyorlar şu anda. En hızlı hareket edenlerden biri Ankara Üniversitesi idi soruşturma açma konusunda. YÖK’ten gelen talimatın hemen altı gün sonrasında bir soruşturma heyeti oluşturarak soruşturmayı başlattılar. Sonucu ne olacak bilmiyoruz.
Ankara’da ODTÜ soruşturma açmadı. Hukukçu görüşü istedi. Hukukçulardan aldığı görüşlere istinaden YÖK’e soruşturma açamayacağına dair bir yazı yazdığını biliyoruz. Boğaziçi Üniversitesi soruşturma açmadı. Böyle birkaç üniversitenin soruşturma açmadığını biliyoruz.
Onun dışında taşrada, bu işi dünyanın en önemli görevlerinden biri addederek, sadece soruşturma açmıyorlar. Örneğin hiç soruşturma açmaksızın -yardımcı doçentler sözleşmeli statüdeler üniversitelerde- onların üçer yıllık olan sözleşme sürelerini uzatmıyorlar. Üstelik yasadışı bir biçimde iki yıla indirmiş durumdalar. Örneğin, Mersin Üniversitesi’nin jüri kurdurup değerlendirme yaptırıp, jüriyi de yasanın öngördüğü biçimde kurdurmayıp, hemen imzacı yardımcı doçentlerin işine son verdiğini, sözleşmelerini uzatmadığını biliyoruz.
Bu konuda en kötü örnek, en büyük baskının olduğu yer Mersin Üniversitesi şu anda. Çok sayıda işten çıkarma var. İşten çıkarılanların sayısı 8’e çıktı en son. Çoğu genç akademisyenler. Zaten öyle anlaşılıyor ki genç akademisyenler daha fazla zarar görecekler. Genç akademisyenlerin üzerindeki baskı çok yoğun. Özellikle ÖYP kapsamında, burada araştırma görevlisi olan arkadaşlarımızın hakkında iki ayrı soruşturma yürüyor. Ankara Üniversitesi ayrı soruşturma yapıyor, kendi üniversiteleri ayrı soruşturma yapacak.
Üniversitelere dönük saldırılardan bahsettik. Örneğin, Ankara Üniversitesi’nin Cebeci Kampüsü’nü öğrencileriyle, akademisyenleriyle, çalışanlarıyla muhalefetin bir parçası olarak tartışabiliyoruz. Ama son dönemde birinci dönemden itibaren polis baskısı, kapının önünde polis bekletme, baskının daha fazla artması, okula sürekli polisin girip çıkması, güvenliğin özel bir önlem alma çabası, tüm bunların sizce imza süreciyle bir ilişkisi var mıdır?
İmzadan önce başlamış bir süreç bu aslında. Bana kalırsa birinci dönem hakikaten imzanın öncesinde. Fakat bu kampüsün muhalif konumu nedeniyle geçen dönemden itibaren sistematik saldırılara uğradık. Dışardan gelen, kim olduğunu çok bilemediğimiz ama kullandıkları sloganlardan, tarzlarından anladığımız kadarıyla ya ülkücü olabilirler ya da Osmanlı Ocakları’ndan birileri olabilir, tekbir getirerek, kampüse elinde palalarla, bıçaklarla saldırıyorlar. Onun dışında şöyle bir şey yapıldı; sistematik bir biçimde kampüste öğrenci olmadığı saatlerde, örneğin akşamları kampüse gelip duvar yazılarını, varsa afişleri hedef aldılar. Onları indirip kendi afişlerini astılar, önünde fotoğraf çekildiler. Güvenliğe sorulduğunda, buna engel olamadığını söyledi genellikle. Gündüz vakti de saldırılar oldu. Böyle durumlarda da genellikle polisin kampüslere izinle gelmesi gerekir. Tabi ki can güvenliği riski olduğunda, birisi elinde silahla geldiğinde ona karşı ne yapabilirsiniz. Tabi ki polisi yardıma çağırıyoruz. Ancak böyle durumlarda neredeyse olay sonlanırken polisin geldiğine tanık olduk. Kampüse dönük bu saldırılar biraz sistematik bir hal almıştı birinci dönemde.
Sanki bütün bu saldırılar ve buradaki bir tür güvenlik açığı, Rektörlük nezdinde büyük bir sorun gibi algılandı. Anladığım kadarıyla şöyle bir zihniyet de var; burada bir avuç muhalif öğrencinin olduğunu ve bunların temizlenmesi durumunda kampüsün steril bir alana dönüşebileceği. Yani duvarlar tertemiz olacak, hiçbir afiş olmayacak, hiçbir eylemlilik olmayacak, herhangi muhalif bir çıkış olmayacak, dolayısıyla kampüs güllük gülistanlık hale getirilecek. Yani Rektörlük’ün, “kampüste bir problem var, öğrenciler şikayetçi, dolayısıyla buraya çekidüzen vermek lazım” fikrinde olduğu anlaşılıyor. Bunu sıklıkla güvenlik amaçlı toplantılarda tekrar ettiklerini dekanlarımız aracılığıyla biliyoruz. Anladığım kadarıyla valilikle bu yönde bir uzlaşı içindeler. Ve süresiz tarihsiz olduğu iddia edilen -ki böyleyse hukuksuz demektir aynı zamanda- bir izin verilmiş valiliğe yani burada sürekli polis kuvveti bulundurulabilmesi için -ki bunlar da terörle mücadele ekibi, tomalarıyla kampüsün yanında, sağında, solunda, içinde, her yerdeler, her şeyi yapabilirler.
Daha önce de biz polisle karşı karşıya geldik, özellikle yönetimlerin polis şefleriyle, emniyet görevlileriyle müzakere edebilme şansları vardı, dekan, dekan yardımcısı, kampüsten sorumlu olduklarını söyledikleri zaman, mutlaka belli bir saygı çerçevesinde dinleniyorlardı. Fakat şimdi gördüğümüz tavırda imza sürecinin etkisi olduğunu söyleyebilirim. Hocalara, “Burası kamuya ait bir alan, hocaysanız hocalığınızı bilin, gidin dersinizi yapın, ne işiniz var burada” deniyor. Öğrencilere müdahale ederlerken araya girmeye, müzakere etmeye çalışıyoruz ve sonuçta aldığımız cevap bu oluyor. Dolayısıyla giderek tartaklama, saldırganca bir tutum, “Biz sizin nasıl sınav yaptığınızı da biliriz, biz sizin nasıl sorular sorduğunuzu da biliriz, biz sizin nasıl ders yaptığınızı da biliriz, siz de kim oluyorsunuz” diyerek hocaları tartakladıklarını da biliyoruz. Bazılarını gözaltına almalarına ramak kalmıştı hatta.
Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak her gün bir yıpratma stratejisi izleniyor. Bize her gün hakaret ediliyor. Bunların etki yaratmayacağını düşünemeyiz. Akademinin yeriyle ilgili toplumda zaten ciddi bir problemimiz vardı bizim. Ama bunun giderek derinleşmesine neden olan bir süreç bu aynı zamanda. Toplumun gözünde çok daha yalıtılmış, toplumun gözünde çok daha farklı bir yerde konumlandırılmaya başlanmış olduk. Bunlar ciddi sorunlar. Şu an herhangi birine akademisyen olduğumu söylediğimde alacağım tepkinin ne olduğu konusunda kuşku duymaya başladım. Yani eskiden bunu söylediğinizde asgari düzeyde de olsa bir saygı görürdünüz. Ancak şimdi bu konuda tereddüt ediyorum. Bana bunu düşündürecek kadar bir yıpratma süreci var.
Burada polisin tavrından anladığım, polis bize haddimizi bildirme noktasında. Dolayısıyla biz artık öğrencilerimizi koruyamıyoruz. En vahim durumlardan biri, öğrenciyle polisin arasına giremiyoruz. Oysa bu kampüsün en önemli geleneklerinden biridir. Biz öğrenciyken de, hocaların polisle müzakere ettiğini ve hep sonuç aldıklarını bilirim. Ama biz şu an artık böyle bir pazarlık gücüne sahip değiliz maalesef.
Üniversitenin sorgulanması ve dönüşümü için nasıl bir tutum almak, nasıl bir dayanışma ağı kurmak gerekir sizce?
Şimdi bu dayanışma konusunda gerçekten tereddüdüm var. Çünkü dayanışma konusunda sınıfta kaldığımızı düşünüyorum. Bu süreç bize aslında çok az kişinin dayanışmaya hazır olduğunu ve dayanışmadan anladığımız şeyin ortaklaştığı insan sayısının çok az olduğunu düşündürdü bana. Yani maalesef çok farklı tepkiler alıyoruz. Bunun çeşitli nedenleri olabilir tabi, tartışılabilir ama dayanışma konusunda şu anda en çok dayanışmaya ihtiyacımız olan dönemde bizim arkamızda olmak, bizimle dayanışmak konusunda üniversite gerçekten çok zayıf, sınıfta kaldı.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ve İletişim Fakültesi’nde, bu baskılara karşı akademik kurul kararları alındı. Bu kararların alınması sürecinde yapılan tartışmalar ve o kararları bile onaylamayan arkadaşlarımızın varlığı, bu dayanışma sürecinin pek de umut vadetmediğini söylüyor bize maalesef.
Ama bunun yanında imzacılar arasında başka tür bir dayanışmanın, güçlü bir dayanışmanın örülmeye başladığını da görüyoruz. İşten çıkarılan arkadaşlarımızı desteklemek, maddi ve manevi destek sağlamak, imzacı akademisyenler arasında alt komisyonlar var, onlar özellikle bu dayanışma ağını örmeye çalışıyorlar. Çok zorlanıyoruz, kolay olmuyor ama bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Türkiye’de olan pek çok şey aslında dünyadaki eğilimlerin bir sonucu gibi görünüyor. Yani dünyada üniversitelerin uğradığı baskılar ve dönüşümler anlamında çok ciddi eğilimler var. Mesela geçmişte çok güçlü bir üniversite geleneği olan özellikle de devletin üniversiteleri belli bir katkıda bulunarak, onları ayakta tuttuğu ülkelerde, örneğin İngiltere bunlardan biridir, bu devlet destekleri giderek küçüldü ve hatta neredeyse hiç kalmadı. Bu durum, üniversiteleri kendi başına ayakta durmak zorunda bırakıyor. Bunun sonucunda ise üniversiteler elbette öğrenci harçları, öğrenciden gelecek gelir, projelerden gelebilecek gelirler gibi kendilerini besleyecek farklı kaynaklar aramaya başlıyor. Bu da üniversitenin kendi içinde üniversiteye dair üniversal değerlerin pekçoğunun bitmesi, kaybolması demek. Çünkü üniversite proje üreten, piyasayla giderek daha fazla eklemlenen, piyasa koşullarını kendini eklemleyen, ona göre hareket eden bir tür işletmeye dönüşmeye başlıyor. Bunun için de çok az kaliteli, nitelikli araştırma yapmak mümkün. Yani burada piyasaya iş yapmak zorunda olmak, çok büyük bütçeli projeler yapmak zorunda hissetmek, başka türlü alanların sürekli boş kalmasına neden oluyor.
Burada sosyal bilimler, insan bilimleri, felsefe, antropoloji gibi alanlar yani daha çok beşeri alanlar için bunlar çok büyük gerilemeler. Çünkü o alanlarda projeler üretemiyorsunuz. Mesela ben siyasal düşünce uzmanıyım, ne projesi üretebilirim. Piyasaya yarayacak bir proje üretme şansım yok ama kitap yazabilirim, öğrenci yetiştirebilirim. Ama bunların çok sıklıkla önünün kesildiğini görüyoruz. Burada hakikaten üniversitenin oturup alternatif yollar araması gerekiyor.
İmza süreci, böyle bir alternatif akademi fikrinin oluşmasına yol açtı. İçeriğinin ne olduğunu bilmiyoruz ancak böyle bir fikir ortaya atıldı. Elbette burada temel ilke, akademik özgürlük olmak durumunda. Yani bunu koruyacak ve piyasaya karşı da korunaklı bir yeni yapılanma gerekecek. Yani süreç eğer Cumhurbaşkanı’nın talep ettiği gibi vatandaşlıktan çıkarılmaya kadar giderse, o zaman ne yaparız bilmiyorum.
Bu söyleşi 14 Nisan 2016 tarihinde yapılmıştır.
Sendika.Org
Dosya: Barış için Akademisyenler
- Barış için Akademisyenler: ‘Katliam suçuna ortak olmayacağız’
- Kocaeli’de gözaltına alınan akademisyenler serbest
- Barış için Sağlıkçılar’dan akademisyenlere: ‘Birlikte mücadele sözü veriyoruz’
- Üniversiteliler hocalarına sahip çıkıyor: Üniversite biat etmez!
- Esra Mungan: Yeter ki Barış Olsun!- Ümit Altaş -Söyleşi (hukukpolitik.com.tr)
- Tutuklu akademisyen Esra Mungan koğuşa alındı
- 120 psikoloji akademisyeninden tutuklu meslektaşlarına destek bildirisi
- Halk Kazancak’tan tutuklu akademisyenlere barış kartları
- Barış için Akademisyenler’in iddianamesi hazır: 7,5 yıl hapis istemi
- Barış için Akademisyenler’e cezaevinde insanlık dışı uygulama
- Mersin Üniversitesi’nden akademisyenlerle söyleşi: Kral çıplak
- Torba yasadan barış isteyen akademisyenler için özel hükümler
- Tutuklu akademisyenler için Özgürlük Nöbeti: “Barışta direnmeye devam”
- İngiliz akademisyen Stephenson Türkiye’ye döndü
- ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisi imzacılarından Cem Oyvat ile söyleşi
- 62 ülkeden 1402 akademisyen: Barış için Akademisyenler’e yönelik baskıyı durdurun
- Tutuklu akademisyenler için Metris Cezaevi önünde dayanışma eylemleri
- Tutuklu akademisyenlerden mektup: ‘Bu cezayı da onur olarak taşımayı çok iyi biliriz’
- Barış istediği için tutuklanan Esra Mungan’a Boğaziçi Üniversitesi’nden destek
- CHP PM: “Akademisyenlerin tutuklanması, tek adam rejiminin gözdağı”
- Chris Stephenson kendi dersine bağlandı: “Mücadeleye devam”
- Tutuklu akademisyen Mungan: ‘Sözümüzün arkasındayız’
- ‘İnsanları biz akademisyenler öldürmedik ama tutuklanan biziz!’
- Akademisyen Chris Stephenson sınır dışı edildi
- Boğaziçi ve Mimar Sinan’da barış akademisyenlerine destek: Üniversite biat etmez
- Akademisyenlere destek büyüyor: #BarışınAkademisyenleriYalnızDeğildir
- Erdoğan talimat verdi, barış isteyen üç akademisyen tutuklandı
- Barış için Akademisyenler: ‘Katliam suçuna ortak olmayacağız’
- Meral Camcı: Akademisyenler hakikati söyledi, sıra verili üniversiteyi sorgulamakta
- Gözaltına alınan akademisyenler tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi
- Akademisyenler Adliye önündeydi: Barış istemek suçsa, suçu hep birlikte işliyoruz
- Savcılık, barış isteyenin peşinde: Dört akademisyene yakalama kararı
- Barış için Akademisyenler: Baskılara rağmen barış talebini yükselteceğiz
- Mersin Üniversitesi’nin hukuksuzluğu tescillendi: Mahkemeden görev yeri değişikliği kararına yürütmeyi durdurma
- 733 akademisyene terör soruşturması
- Ankara Başsavcılığı 395 akademisyen için soruşturma izni istedi
- Barış isteyen akademisyenlere 147 soruşturma, 26 gözaltı
- Barış bildirisini imzalayan YYÜ öğretim üyesi Meral Camcı işten atıldı
- 109 Yunan akademisyenden barış bildirisine destek
- Cem Küçük hedef gösterdi, üniversite akademisyeni işten attı
- İzmir Üniversitesi’nde barış bildirisine imza atan akademisyen işten atıldı
- Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde akademisyenler: “Soruşturmalar geri alınsın!”
- ‘Barış için Herkes’ bir araya geldi: ‘Ne kadar güçlü olduğumuzu gördük’
- İTÜ’de 30’dan fazla akademisyene soruşturma açıldı
- Erkan İbiş öğrenciyi es geçmedi: AÜ’de barış isteyen doktora öğrencisine soruşturma
- Nişantaşı Üniversitesi barış isteyen 6 akademisyeni işten çıkardı
- Mersin Üniversitesi, Barış Bildirisi’ni imzalayan iki akademisyeni uzaklaştırdı
- Dicle Üniversitesi’nde barış isteyen 24 akademisyene soruşturma
- Akademiye saldırıda ikinci dalga: Ev aramaları, gözaltı, soruşturma, uzaklaştırma
- Önergeye ret gerekçesi: Burada ‘Cumhurbaşkanı hedef gösterdi’ yazıyor
- Barış için müzisyenler: Kardeşlik ve barış istemini sahipleniyoruz
- İstanbul Aydın Üniversitesi, barış imzacısı Battal Odabaşı’nı işten attı
- Fransa’da Türkiyeli akademisyenlerle dayanışma büyüyor
- Akademisyenlere destek büyüyor: ‘Hocaların’ metnine yeni imzalar
- Barış isteyen akademisyenlerden Doç. Dr. Şebnem Oğuz görevden uzaklaştırıldı
- DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’den Kocaeli Üniversitesi akademisyenlerine destek
- Barış için Akademisyenler’e uluslararası destek mektubu
- Barış için Akademisyenler’in metnine imza atan 12 akademisyene uzaklaştırma
- KOÜ cübbe giyme töreninde “Barış İçin Akademisyenler” sona atıldı
- Akademisyenlerin bildirisini sınavda soran profesöre soruşturma
- Dünyanın her yerinden bilim insanları: Savaş durumunda barış isteme hakkını savunuyoruz
- Barış İçin Akademisyenler’in imza metni sınav sorusu oldu
- Üniversiteliler ODTÜ’de sözünü söyledi: “Barışın yanındayız”
- Barış İçin Ekoloji Aktivistleri: Barışın ve kardeşliğin sesini büyütüyoruz
- barış hareketinin üç-beş ağacı – ayşe düzkan
- Akademisyenlerden Sedat Peker hakkında suç duyurusu
- Yazar ve sanatçılar üç kentte barış istedi, kendilerini ihbar etti
- Van’da gözaltına alınan akademisyenler serbest
- Bir diktatörün meslek hastalığı (yine yeni yeniden) – Emre Gürcanlı (İleri Haber)
- ‘Barış İçin Akademisyenleri ‘ama’sız, ‘fakat’sız destekleyebilmek – Nurcan Baysal (T24)
- İstanbul’da akademisyenlere destek eylemi: Üniversitelerden elinizi çekin
- İngiltere’den 500’ü aşkın akademisyen Barış İçin Akademisyenler’e destek verdi
- Ankaralılar akademisyenlerin yanında: ‘Akademisyenler susturulamaz’
- Aleviler de barışa ses verdi: “Akademisyenlerin yanındayız”
- Barış için Yayıncılar: “Biz de bu suça ortak olmayacağız”
- Erdoğan’ın davetini reddeden Chomsky’e HDP’den çağrı
- Saray’ın savaşına karşı akademisyenlerden bir metin daha
- Fişeği akademi çaktı: Türkiye, Saray’ın savaşına ortak olmayı reddediyor
- Her alanda gündem: Akademisyenlere, barışa destek
- Barış isteyen akademisyenlere destek büyüyor: ‘Cadı avına son verilsin’
- Erdoğan’dan akademisyenlere: ‘Bunlar zalimdir, alçaktır’
- Feministler de barış isteyen akademisyenlerin yanında
- Yavru Sedat Pekerlerden akademisyenlerin odalarına çarpı
- Ve faşizm profesörün kapısında: Erdoğan emretti, polis harekete geçti
- 12 üniversitede akademisyenlere ‘barış’ soruşturması
- Barış için Tiyatrocular: Akademisyenlerin barış çağrısına ses katıyoruz
- Bartın Eğitim Sen: Barış için Akademisyenleri sahipleniyor, metne imzamızı atıyoruz
- Akademisyenlere DİSK, TMMOB ve TTB’den destek: Bu suça ortak olmayacağız
- Sinemacılardan akademisyenlere “Ama’sız, fakat’sız” destek
- Üniversiteliler eylemde: Üniversite barıştır, barışı savunacağız
- Davutoğlu: Son 48 saatte Suriye ve Irak’a 500 top attık, 200 IŞİD’ci öldü
- Erdoğan akademisyenleri yine hedef gösterdi: “Milletimiz hak ettikleri cevabı verir”
- Davutoğlu’ndan akademisyenlere tehdit: Herkes safını belirlemek durumunda
- Hakkari’de akademisyenler bildirisine imza atan okutmana savcılık soruşturması
- Üç’ler, Beş’ler, Yedi’ler….1402’likler, 1128’likler – Ahmet Bülent Özer
- Barış için Edebiyatçılar: Barış çağrısına kalemimizle katılıyoruz
- Barış için Akademisyenler: İmzalar 2 bini aştı, sözlerimizin arkasındayız
- Barış için Akademisyenler’e destek büyüyor
- Bartın Üniversitesi’nde barış isteyen akademisyen görevden alındı, soruşturma açıldı
- Rektörler talimatla harekete geçti: Barış isteyen akademisyenlere soruşturma
- Barış Bloku: ‘Barış için Akademisyenler grubu yalnız değildir’
- Erdoğan akademisyenleri ihanetle suçladı, YÖK’ten ses geldi: Gereği yapılacak
- Akademisyen Esra Mungan, tek kişilik hücreye konuldu
- Marmara Üniversitesi’nde 35 akademisyene soruşturma
- İstanbul Üniversitesi’nde akademisyen ve öğrencilere polis saldırısı
- Barış İsteyen Fotoğrafçılar’dan akademisyenlere destek
- Barış isteyen akademisyenler Yeni Şafak’ın hedefinde
- Akademisyenlerden siyah bantlı protesto
- Akademisyenler yine Erdoğan’ın hedefinde: Siz beni destekleseniz kaç yazar
- Akademisyenlere Nobel ödüllü isimlerden destek
- ‘Yurtta ve dünyada barış için rehberler akademinin yanında’
- Üniversite sözünü söylüyor, ODTÜ’de buluşuyor
- Barış için Gazeteciler’den akademisyenlere destek
- Dosya: Bu suça ortak olmayacağız!
- Duy da inanma; Davutoğlu akademisyenlerin tutuklanmasına karşıymış!
- Başaşağı giderken atsineklerinize sahip çıkın – Bilge Selçuk (Birgün)
- Akademisyenin makbulü – Bilge Selçuk (Birgün)
- Akademisyen Meral Camcı ülkeye dönüyor: O duvarları kaldıracağız, özgürleşeceğiz
- Barış için Herkes, Silivri’ye, #özgürlüknöbeti’ne çağırıyor
- Barış için Herkes, Özgürlük Nöbeti’nde: “Barış kazanacak!”
- Barış akademisyenlerine saldırı ve Türkiye üniversitelerinin sefaleti- Prof. Dr. Gazi Çağlar
- Barışın akademisyeni #MeralCamcıHoşgeldin
- Barışın akademisyeni #MeralCamcı tutuklandı
- Barış için Akademisyenler’den Neşe Özgen: Ancak mücadele ederseniz bir tarihiniz olur
- Erdoğan demokrasiden dem vururken bir akademisyen daha tutuklandı
- Barışın akademisyenlerine uluslararası destek: Görevlerine iade edilsinler
- Meral Camcı: Siz dışarıdan biz içeriden duvarları zorlamaya devam!
- Tutuklu akademisyenler için hapishane önlerinde Özgürlük Nöbetleri
- Akademisyen Meral Camcı hakkında 7,5 yıla kadar hapis istemi
- Akademisyen Latife Akyüz: Saldırıların sebebi birlikte ve ısrarcı olmamız (Video haber)
- Muzaffer Kaya: “Cezaevinden önce Savcı İrfan Fidan’ın evine götürüldüm”
- Tutuklu akademisyenler için özgürlük nöbeti: Güneş doğacak, özgürlük gelecek
- Meral Camcı’dan Sendika.Org’a mesaj: Tarihe anlamlı ve devrimci bir not düşsün
- Barış bildirisine imza atan üç akademisyene konferans engeli
- Üniversiteliler Bakırköy Özgürlük Nöbeti’nde: Uçurtmalar özgürlük için uçtu
- Sungur Savran: Üniversiteyi tek başına kurtarmak mümkün değil
- Avrupa Sosyoloji Derneği’nden Barış İçin Akademisyenler’e destek
- Meral Camcı: Haklıyım, o halde mücadeleye varım – Maaz İbrahimoğlu (Nokta)
- Sendika.Org Özgürlük Nöbeti’ndeydi: “Ne hakikat susar ne barış diyenler”
- Saray’a biat ödülü Mersin Üniversitesi’ne: Üç akademisyen daha atıldı
- Barışın akademisyenleri için 22 Nisan’da Çağlayan’a
- Eczacılar Bakırköy Cezaevi’nde özgürlük nöbetinde
- Barışın akademisyenlerinden Cebeci Kampüsü’nde açık ders
- Nazan Üstündağ: Bu suça ortak olmayacağız, bizim için bir varoluş sözüydü
- Barış ve demokrasi için Büyük Adalet Şöleni’ne: #22NisandaÇağlayandayız
- Muzaffer Kaya’dan mektup var: Tarihin nasıl yazacağını biz belirleyeceğiz
- Barış için Akademisyenlerin savunmaları: Bu iddianameye 2 bile vermezdim
- Çağlayan’da Adalet Şöleni: Barışın Akademisyenleri özgür! (Dakika dakika)
- Bu defa akademisyen Neşe Özgen’den Erdoğan’a ‘hakaret’ davası
- Barış için herkes Adalet Şöleni’nde buluştu (Foto haber)
- Esra Mungan ve Meral Camcı’nın tahliye sonrası ilk sözleri: Barış (Video Haber)
- Barış Akademisyenleri tahliye oldu: Adalet Şöleni cezaevi önlerine taşındı
- Meral Camcı ile söyleşi: Savunma yapmadık, onları yargıladık
- Barışın akademisyenleri okullarında şenliklerle karşılandı
- Iğdır ve Antalya’da Barış Akademisyenleri’ne memuriyetten çıkarma
- Barış için Akademisyenler’den Nur Betül Çelik: Hayatımda ilk kez bu kadar güçlü hissettim