Etkin Haber Ajansı / 21 Nisan 2013 / İSTANBUL (Arzu Demir)
Barış İçin Akademisyenler'den Yrd. Dç. Dr. Erdem Yörük, barışın güvencesinin halk hareketleri ve sokak olacağına dikkat çekti, "Batıda iş daha çok sosyalistlere düşüyor" dedi. Yörük, Halkların Demokratik Partisi'nin yerel örgütlenmelerinin hızla hayata geçirilmesinin ve halkla buluşmasının barışın güvencesi olacağını söyledi.
Barış İçin Akademisyenler Girişimi geçtiğimiz günlerde düzenlediği basın toplantısıyla, kalıcı ve adil bir barışın tesis edilmesi için her türlü katkıyı yapacağını duyurdu. Bu oluşum içerisinde yer alan akademisyenlerden Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erdem Yörük, hem girişim hem de müzakere sürecine ilişkin olarak ETHA'nın sorularını yanıtladı.
Barış İçin Akademisyenler Girişimi ne zaman bir araya geldi?
Barış İçin Akademisyenler, açlık grevi zamanında oluştu. Açlık grevleri çok büyük bir toplumsal mücadele alanı olarak ortaya çıktı. Ancak buna karşı akademisyenlerin, aydınların sesinin görünürlüğünün yeterli olmadığını düşünüyorduk. Bu nedenle Kürt sorununa duyarlı, demokrat akademisyenler olarak bir araya geldik ve sürece müdahil olmak istedik. O günlerde bir imza kampanyası yürüttük, basın duyurusu yaptık. Ancak bunların ötesine geçmek, uzun vadeli akademisyenlerin, aydınların bir örgütlenmesi olarak hareket etmek istedik. Bu adımı bir mail grubuna, düzenli aralıklarla yapılan toplantılara, her türlü toplumsal harekete anında refleks gösterebilecek birlikteliğe evriltmeyi amaçladık. Özetle akademisyenlerin bir örgütlenmesi için ilk adımı fırsat olarak gördük. O günden bugüne de çeşitli eylemlerle, toplantılarla süreç devam ediyor.
Temel buluşma noktanız barış mücadelesi... Barış İçin Akademisyenler Girişimi, bu müzakere sürecinde barışa ne kadar yakın olduğunu düşünüyor?
Barış İçin Akademisyenler'den arkadaşların yaptığı araştırmalara göre, 1990-2010 arasında dünyada 118 farklı çatışma sonrası müzakere ve barış süreci gerçekleşmiş. Türkiye'de olan ilk kez yaşanan bir şey değil. Bu müzakere ve barış görüşmelerinin bir çoğu da başarısızlıkla sonuçlanmış.
DEVLETLER MÜZAKEREDEN VAZGEÇMİŞ
Neden başarısızlıkla sonuçlanmış?
Çoğu örnekte devletin müzakereden vazgeçmesi söz konusu. Ortadaki temel problem bu. Devletin kendi araçlarıyla ya da paramiliter araçlarıyla olayı provoke etmesi veya fazla taviz vermemek adına süreçten sıyrılması söz konusu. Burada temel güvence halk hareketlerinin varlığı, toplumsal basınç. Sokak hareketlerinin, haklarını talep eden, eşitlik, özgürlük isteyen insanların sokaklarda bunu dile getirmesi. İkinci olarak da bunu kolaylaştıracak belki önünü açacak ama muhtemelen de bu sokak hareketlerinin yanında duracak, arkasından gelecek aydınların varlığı. Bütün barış görüşmeleri aslında birer hegemonya mücadelesine dönüşüyor. Türkiye'de de devletin kurmaya çalıştığı bir hegemonya var. Buna karşı da Kürt hareketinin, Kürt halkının kurmaya çalıştığı karşı hegemonya var. Hegemonya inşaası sivil toplumda entelektüellerin sözleri üzerinden de yürüyen bir süreçtir aynı zamanda. Dolayısıyla bizim akademisyenler olarak böyle bir katkımız olabilir.
Akil İnsanlar Heyeti, bu sürecin güvencelerinden biri olabilir mi?
Akil İnsanlar Heyeti sürecin farklı parametrelerinden biri. Parlamentoda işleyen bir süreç var. Sokak hareketlerinin olması gerekiyor. Akil İnsanlar Heyeti'nin de olması gerekli. Bu parametrelerden hiçbirisine iyi veya kötü diye bakmamak gerektiğini düşünüyorum. Bunları birer mücadele alanı olarak görüyorum. Akil İnsanlar Heyeti'ni "AKP projesinin PİAR'ını yapıyorlar" şeklinde elimizin tersiyle itersek bu sürecin bizi apolitize edeceğini ve de AKP elini daha da güçlendireceğini düşünüyorum. Çünkü Akil İnsanlar Heyeti içerisinde değerli akademisyen ve aydınlar da var. Bu insanlar aslında Kürt hareketiyle de yeri geldiğinde dayanışma içinde oldular. Onları bu süreçte desteklemek, güçlendirmek gerekir. - ki Akil İnsanlar Heyeti içerisinde de güç mücadeleleri olacak- Onların elinin güçlenmesi, Kürt hareketinin elini güçlendirmek anlamına gelecektir.
Akademi dünyasının da gündeminde bu barış meselesi?
Akademi genelde kendini halktan ayırmayı sever. Ancak bu noktada çok ayrılabileceklerini düşünmüyorum. Çünkü akademisyenler kendi aralarında konuştukları zaman da süreci çok anlayamadıklarını söylüyorlar.
Anlayamadıkları nedir?
Halk nasıl sorular soruyor? "Bir barış olacaksa Kürtlere ne veriyor AKP?" Akademisyenlerin sorduğu sorular da çok farklı değil açıkçası. Bilinmezlik, işin nereye varacağına dair bir kaygı var. Bu kaygının çok da hayırlı olduğunu düşünmüyorum. Kamuoyunu bilgilendirme görevini nasıl kendimize biçmişsek, aynı zamanda akademiyi de bu yönde aydınlatmaya çalışacağız.
BARIŞ AYNI ZAMANDA BİR İKTİDAR MÜCADELESİ
Barış İçin Akademisyenler Grubu'nun benzer kaygıları var mı? Meseleye nasıl yaklaşıyorsunuz? Kaygılar mı öne çıkıyor yoksa barışa dair umutlar?
Olayı umut/umutsuz perspektifinden bakmamak gerekiyor. Biz Barış İçin Akademisyenler olarak bu işin içine girmişsek, elimizden geldiğince olayın öznelerinden birisi olmaya çalışıyoruz. Çünkü bütün toplumun; sendikaların, siyasi partilerin, demokratların, sosyalistlerin, kadınların, bütün grupların, sürece müdahalesi sürecin bizim için faydalı olmasının tek garantisidir. Olayı "AKP'den ne umulabilir?" perspektifine hapsetmemeliyiz. Elbette ki AKP'den hiçbir şey umulamaz. Ancak diğer ülkelerdeki deneyimler ve bizim ülkemizdeki daha önce yaşadığımız deneyimler gösteriyor ki; süreci ne kadar zorlarsak o kadar fazla kazanımla çıkacağız. Bunun tamamen bir iktidar mücadelesi olduğunu düşünüyorum. AKP'nin kafasında belli bir plan var. Kürt hareketinin kafasında da belli bir plan var ama bunu sonucu belirleyecek, hangi orta noktada buluşulacağını gösterecek olan şey iki tarafın güç mücadelesidir. Barış İçin Akademisyenler olarak -benim yorumum bu, belki başka arkadaşlar farklı düşünür- Kürt hareketinden yana olan insanlarız. Dolayısıyla elimizden geldiğinde buraya destek vermek istiyoruz.
Nasıl özne olacaksınız?
Ne derece ciddi bir özne olabileceğimiz örgütlenmeyle ilgili. Ne kadar iyi örgütlenebilirsek o kadar güçlü bir özne olabiliriz. O da bir çaba. Şu anda büyük bir özne değiliz, ufak bir özneyiz ama en azından eylemeye çalışıyoruz. Akil İnsanlar Komisyonu ile görüştük. Onlara, farklı ülkelerdeki çatışma deneyleriyle ilgili yaptığımız araştırma sonuçlarını sunmak istediğimizi söyledik. Çünkü bu çalışma, devletlerin süreci baltalamak için ne tür taktik ve stratejiler izlediğini gösteriyor. Bunları Türk devleti muhtemelen kendisi keşfetmeyecek. Farklı ülkelerde yapılan örnekleri kullanacak. Dolayısıyla bunların bilgisi sürecin nasıl daha sağlıklı ve Kürt halkı için daha pozitif gerçekleşeceğinin bilgisini verecek bize.
AMACIMIZ KÜRT HALKININ MÜCADELESİNİ DESTEKLEMEK
Bahsettiğiniz örneklerde devletler süreci nasıl baltalamış?
Barış görüşmeleri yapılırken bir saldırmazlık durumunun olması gerekir. Devletler kendi aygıtlarını kullanarak saldıramadığı durumlarda paramiliter güçleri kullanarak saldırıya geçiyor. En son Dicle Üniversitesi'nde olanları biraz açıklayan durum. Önümüzdeki günlerde, 'barışa yaklaşıyoruz' dedikçe daha çok böyle saldırılar göreceğiz. Bunlara biraz hazırlıklı olmak gerekiyor. Barış İçin Akademisyenler olarak bizim de zanaatimiz literatürü taramak, başka ülkelerde tarihte ne olmuş bunları araştırmak, kamuoyuyla paylaşmak. Bu da bir eyleme biçimi. "Dağları devireceğiz" diye bir iddiamız yok. Amacımız, elimizden geldiğince özneleşip sürece katkıda bulunmak, aslında Kürt halkının mücadelesini desteklemek.
Akademisyenlerin bu meseleyi kampüslerin ve bilimsel araştırmaların dışına çıkartıp halka taşımak gibi bir yaklaşımı olmalı mı, olacak mı?
Bulduğumuz verileri gündelik bir dil ile yazıp kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Bir taraftan üniversitelerde barışla ilgili paneller düzenleyip, üniversite kamuoyuyla paylaşmak, bir taraftan da gündelik bir dil ile gazetelere yazı yazmak, bu deneyimleri paylaşmak amacındayız. Bunların her biri birer katkı niteliği taşıyor. Batıda sosyalist örgütlere iş düşüyor aslında. Gücümüzün de aslında farkındayız. AKP ile karşılaştırılamayacak bir kitle gücü olduğu için, biraz olay sıkıntılı. Sol hareketin bugünkü örgütlenme seviyesinde bu olaya denk gelmek biraz talihsizlik aslında.
Barışın toplumsallaşması nasıl sağlanacak?
AKP'nin olayı nasıl kamulaştırmaya, toplumsallaştırmaya çalıştığı ortada. İslam merkezinde bunu yapmaya çalışıyor. Bu plan, 'Türklerin ve Kürtlerin ortak paydası olan İslam'ı, muhafazakarlığı biraz daha derinleştirerek Türklerle Kürtleri barıştırmaya çalışacak' diye lahse ediliyor. Dolayısıyla da buna alternatif olan bir barışın toplumsallaştırılması da aslında hem BDP'nin hem de onun etrafında şekillenen HDP'nin örgütlenme kapasitesine bağlı. Bu örgütlenme çalışmasının çok hızlandırılması gerekiyor. HDP'nin yerel örgütlenmelerinin hızla hayata geçirilmesi, halkla temasının çok fazla artırılması. Bu da emek isteyen bir süreç. Olayın tek garantisinin bu olacağını düşünüyorum. Sosyalistler, muhalifler yerellerde örgütlenemediği sürece, sürecin asıl kontrolü AKP'nin elinde olacaktır. Bu da pek hayırlı sonuçlar getirmez.