Dört Akademisyenin İkinci Duruşmaları Görüldü

Yazar / Referans: 
Beyza Kural, Bianet
Tarih: 
08.02.2018

İstanbul Üniversitesi'nden üç, Galatasaray Üniversitesi'nden bir akademisyen ikinci duruşmalarında savunmalarını yaptı.

Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi imzacılarına yönelik davalar bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam etti.

İlk duruşmaları 7 Aralık 2017'de gerçekleşen İstanbul Üniversitesi’nden Hülya Kirmanoğlu, Haydar Durak ve Fatma Nihan Aksakallı ile Galatasaray Üniversitesi’nden Gözde Aytemur Nüfusçu’nun ikinci duruşmaları bugün görüldü.

Dört akademisyen savunmalarında suçlamaları reddedip derhal beraat talebinde bulundu. Duruşmalarda avukatlar derhal beraat, birleştirme, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki (ACM) dosyanın istenmesini, ek süre talep ettiler. Mahkeme heyeti ek süre ve 13. ACM'deki dosyanın istenmesi taleplerini kabul etti.

Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları İçin Avukatlar Birliği (European Association for Lawyers for Democracy-World Human Rights) ve İsviçre Demokratik Hukukçular (Democratic Jurists Switzerland) temsilcileri de duruşmaları izledi.

Savcı İsmet Bozkurt'un hazırladığı iddianamede imzacı akademisyenler 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 7/2 maddesinde yer alan "Terör örgütü propagandası" ile suçlanıyor. Davalar 5 Aralık 2017'de başladı. Bugün itibariyle 106 kişinin ilk duruşmaları, bu kişilerden 16'sının ikinci duruşmaları görülmüş oldu. 

1. Duruşma

"Beraat talep ediyorum"

Prof. Dr. Hülya Kirmanoğlu (İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) yazılı olarak savunmasını sundu, sözlü olarak da şöyle dedi:

“Suçlamaları kabul etmiyorum. Yalnızca 11 Ocak tarihli bildiriye imza verdim. İddianamedeki diğer eylemlerin benimle ilgisi bulunmuyor. Bildiri, devleti yönetenlere barışın ve güvenli yaşamın korunduğu ortamın sağlanması için çağrı niteliğindedir. Düşünce ve ifade özgürlüğü sınırlarında kalarak bildiriye imza atmam dolayısıyla hakkımda açılan davada derhal beraat kararı verilmesini talep ediyorum.”

Kirmanoğlu, Mahkeme Başkanının “Mart’taki basın açıklamasından ve Bese Hozat’ın açıklamasından haberiniz var mı?” sorularını olumsuz yanıtladı.

"Erciş'in yazısı dikkate alınmasın"

Prof. Dr. Kirmanoğlu'nun avukatı Aynur Tuncel Yazgan, bildiri nedeniyle ilk davanın açıldığı 13. ACM’deki dosyadan bazı belgelerin geldiğini söyledi. Dosyaların birleştirilmesi hususunda değerlendirme yapılmasını talep etti.

Dosyada yer alan bildirinin nasıl paylaşıldığında dair kolluk tutanağıyla ilgili müvekkilinin bu toplantıya katılmadığını, düzenlemediğini söyledi.

Dosyada yer alan 12 Mart 2016 tarihinde Emre Erciş'in Avaztürk'ta yazdığı "Kim bu Erdoğan'ın işaret ettiği etki ajanları?” adlı yazının müvekkili ile ilgili olmadığını, Erciş’in kişisel beyanlarını içerdiğini, subjektif yorumlarının bulunduğunu söyledi.

Bu belgelerin iddianameye konu olan fiil ve faille ilgisi olmadığından dolayı dosyada delil olarak yer almasına katılmadıklarını, hüküm kurulurken bu belgelerin dikkate alınmamasını ve duruşmada okunmamasını talep etti.

Mahkeme başkanı, “TMK 7/2 maddesinin ikinci cümlesi uygulanması ihtimaline binaen", ek savunma yapıp yapmayacaklarını sordu. Söz konusu ikinci cümle terör örgütü propagandasının basın yolu ile işlenmesi halinde cezanın arttırımını içeriyor. Avukat ek savunma için süre istedi.

Savcı, “dosyadaki tüm delillerin tek teke değerlendirilerek tez antitez şeklinde delil değerlendirmesi yapılması gerektiği anlaşıldığından sanığın derhal beraat kararının verilmesine yönelik talebin reddini, birleştirme talebini takdirinin mahkemeye ait olduğunu, ek savunma için süre verilmesini, mütalaa sunması için kendisine süre verilmesini” talep etti.

Mahkeme heyeti, sanık ve avukatın hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden beyanda bulunmaları ve ek savunmalarını hazırlamaları için süre verilmesine, mütalaa hazırlaması için dosyanın cumhuriyet başsavcılığına tebliğine karar verdi.

Gelecek duruşma 19 Haziran saat 10.00’da.

2. duruşma

Araştırma Görevlisi Gözde Aytemur Nüfusçu (Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü) yazılı savunmasını okudu. Savunmasından şu ifadeler öne çıktı:

"Bir gün toplumca tartışabilme umudunu hala taşıyorum"

“Doktora tezimde Türkiye'nin hukuk sisteminde yapılan yasal değişikliklerin pratikte adalet sisteminin işleyişini nasıl etkilediğini araştırıyorum. Çalışma konularım kapsamında siz, sayın heyet üyeleri ve sayın savcıyla bambaşka platformlarda tanışmak, Türkiye'nin hukuk sistemini tartışmak ve ortaklaşmak umudu taşırken bugün burada terör örgütü propagandası yapma suçlamasına karşılık savunma vermek üzere karşınızdayım. ‘Savunma’ ifadesinin iletişim ve etkileşim yollarını kısıtladığını düşündüğüm için ‘savunma’ yapmak yerine iddianameye konu olan bildiride adimin kullanılmasına izin verişimin nedenlerini mesleğim ve dünya görüşüm üzerinden sizlere açıklamak istiyorum

“İddianameyi ilk okuduğumda benim tartışma unsuru olarak gördüğüm her noktanın iddianameyi kaleme alan Savcı tarafından propaganda unsuru olarak nitelendirilmiş olduğunu gördüm. Hem kişisel merakımdan hem de çalışma alanlarım gereği aradaki bu görüş farklılığının nedenleri üzerine düşünmeye başladım. Sonuçta hukukun ve sosyolojinin dirsek temasında olan iki disiplin olmalarına rağmen bir noktada ayrıldıklarını fark ettim. Hukukçular hayati hukuk kuralları ve adaletin tesisi üzerinden algılarken sosyologlar hayatı toplumsal eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin ortaya çıkartması olarak tanımlar. Hukukçular adaleti ararken sosyologlar nerede adaletsizlik var diye bakar. Sosyolog olarak benim de edindiğim bu şüphe, ancak özgür tartışma ortamında eleştirel bakış açılarının dillendirilmesiyle giderilebilir. Hukukun ve sosyolojinin edindiği bu iki farklı yöntemle elbette iki farklı sonuca varılabilir, fakat bu akil yürütme yine de birinin diğerinin sözünü boğmayacağı sağlıklı ve adil bir tartışma zeminiyle mümkündür

"Barış bildirisinin yayınlandığı dönemde sivillerin ölüm haberlerinin peş peşe gelmesi ve barış umuduyla hayata geçirilen müzakere ve çatışmasızlık döneminin şiddetin ani tırmanışı ile son bulması aslında 1980'li yıllardan beri gündemimizde olan terör sorununu yeniden ve acı bir biçimde karşımıza çıkardı. Bu sorun karşısında toplumca duyduğumuz çaresizlik hissini hem bir insan hem bir yurttaş hem de bir sosyolog olarak ben de duydum ve benim açımdan bu gelişmeler toplumsal barış koşulların kamuoyu nezdinde yeniden tartışmayı zorunlu kıldı.

"Bu bağlamda bir tartışma zemini oluşturulmasına hizmet edeceğini düşündüğüm bu bildiri, umduğumun aksine metinde isminin kullanılmasına izin veren barış temennisinde bulunan akademisyenlerin farklı biçimlerde şiddete maruz kalmalarına ve mafya liderleri tarafından tehdit edilmelerine neden oldu. Ve sonuç olarak üzüntüyle söylemem gerekir ki barış ve insan hakları tartışması arka planda kaldı.

"Ben bildiri içerisindeki ifadelerin ve temennilerin, hukuk devleti sınırları içerisinde, siyasi ve toplumsal tartışmaların konusu olabileceğini düşünüyorum. Ancak söz konusu tartışmayı terörle mücadele ve ifade özgürlüğü gibi iki uç kavrama indirgemek, bir diğer deyişle bu iki kavramın arasına sıkıştırmak bizi siyaseten ya da hukuken daha üretken bir yere götürmüyor. Bu nedenle toplumsal bar inşa etmek yerine öncelikle nasıl inşa edeceğimizin yöntemleri üzerine kafa yorma gerektiği kanaatinde olduğumu sizlerle paylaşmak isterim. Dolayısıyla mahkemenizin vereceği karar, birlikte düşünmenin yöntemlerini tartışacağımız günler geldiğinde, son derece önemli bir yere ve değere sahip olacaktır. Hem buraya kadar özetlemeye çalıştığım fikir ve saptamalarım hem de bir gün toplumca tartışabilme umudunu hala taşımam nedeniyle üzerime atılı terör örgütü propagandası yapma suçunu kesinlikle kabul etmiyorum ve hakkımda beraat karar verilmesini saygı ile arz ve talep ediyorum."

Mahkeme başkanı başka duruşmadaki akademisyenin beyanını sordu

Mahkeme başkanı, “Bahsettiğiniz tartışmadan tarzınız nedir?” sorusuna Gözde Aytemur, “Toplumda birlikte yaşamaya çalışan herkes, barış içinde yaşamayı çalışıyor, savcı bey bildiriyi okuduğunda bu temenniden ziyade detay meselelere takılmış” dedi.

Mahkeme Başkanı, daha önceki duruşmalara katıldığını belirten Gözde Aytemur’a, 31 Ocak’ta savunmasını yapan Feyza Ak Akyol’un beyanlarına atıfta bulunarak “Feyza hanımı dinlediniz değil mi, ne dedi?” diyerek “bildirideki bazı ifadelerin sert olabileceği” görüşü için bir şey deyip demeyeceğini sordu.

Gözde Aytemur, bildirinin yazım sürecinde bulunmadığını, “barış temennisine, özüne destek veriyor musunuz” çağrısı ile imzaladığını söyledi.

Mahkeme başkanı “Sorduğum soruya cevap vermediniz. Ağır, sert ifade var mı?” diye yineledi.

Gözde Aytemur “Ağır ve serti tanımlamak çok zor. O dönemin siyasi koşulları belirliyor” dedi.

“Şu an baktığınızda var mı?” sorusuna “Kişisel bir soru bu, metindeki ifadelerin kırdığı üzdüğü insanlar olabilir ama bunun yolu kamuoyunda bunu tartışmaktır. İsminin kullanılmasına izin verilen akademisyenlerin linç edilmesinden ziyade bunun hepimiz açısından tartışmaya açılması gerekiyor" yanıtı verdi.

Hakimin soruları üzerine Mart’taki basın açıklamasına katılmadığını, bildiriyi sosyal medyada gördüğünü ve altında isminin yer almasına onay verdiğini söyledi.

Avukatı İlkan Koyuncu’nun bildirinin yayınlanmasından çalışması olup olmadığını, noter örnekli imza atıp atmadığı sorularını olumsuz yanıtladı.

Avukatı İlkan Koyuncu söz alarak beyanlarda bulundu:

“Sorduğunuz soruların benzerlerini müvekkillerimizle toplantıda sorduk, hukuk ve sosyoloji bakış açısının farklı olduğunu gördük. Onlar ‘Bu bir bildiri, desteklersin ya da desteklemezsin’ diye düşünüyor. ‘Bu konu en azından tartışılmalı’ diyorlar. Bir şeyin altında ıslak imza attığınızda içeriğine daha dikkatli bakarsınız, internet ortamında gördüğünüz şeyi destekliyorum desteklemiyorum diye bakarsınız.”

Mahkeme başkanı, “TMK 7/2 maddesinin ikinci cümlesi uygulanması ihtimaline binaen", ek savunma yapıp yapmayacaklarını sordu. Söz konusu ikinci cümle terör örgütü propagandasının basın yolu ile işlenmesi halinde cezanın arttırımını içeriyor. Avukat ek savunmaya yönelik beyanda bulunmak üzere süre istedi. 13. ACM’deki dosyanın istenmesini talep etti.

Savcı, 13. ACM’deki dosyanın istenmesini, ek savunma için süre verilmesini istedi.

Mahkeme heyeti, sanık ve avukatın hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden beyanda bulunmaları ve ek savunmalarını hazırlamaları için süre verilmesine, 13. ACM’deki dosyanın duruşma zabıtları ve TCK 301. maddeye dair evrakların istenmesine karar verdi.

Bir sonraki duruşma 19 Haziran’da. 

3. duruşma

İstanbul Üniversitesi’nden emekli Tıp Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Haydar Durak savunmasını okudu.

Mahkeme başkanı “Bildiride sağlıkçılarla ilgili, ambulansların olay yeri sokulmamasıyla ilgili ifade yok, bu konuda açıklamanız oldu mu, ambulansa bölgeden ateş edildiği haberini gördünüz mü?” diye sordu. Haydar Durak, “Bunların kimden nereden ateş edildiğine dair kesin bilgiler yoktu. Barış talebinin muhatabı devlet olduğu için ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında bildiriyi imzaladım” dedi.

Hakimin soruları üzerine bildiriyi sosyal medyadan imzaladığını, Mart’ta açıklamadan haberinin olduğunu ancak üniversitede olduğu için katılamadığını söyledi.

“İddianame tutarlıktan yoksun ve çelişkili”

Avukat Oya Öznur, suç unsurları oluşmadığını söyledi derhal beraat talep etti.

“İddianame suç isnadına dair somutlaştırma yapılmaksızın tutarlılıktan yoksun, çelişkili bir iddianame düzenlenmiştir.

“İddianamede dört farklı vasıflandırma var. Bildiriye imza atmak ‘propaganda, hakaret, örgütün uzantısı olmak, gerçekten bihaber kayıtsız davranmakla’ vasıflandırmış.”

“Bildiride hangi kelimenin ne şekilde silahlı terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini övdüğü ya da teşvik ettiği açıklanmamıştır. İngilizce çeviri ile ilgili çarpıtma söz konusu. Türkçe ve İngilizce metinde yer alamayan Kürdistan ve Kürt siyasi hareketi şeklinde ibareleri iddianamede yer alıyor. Bu ifadeler yer de alabilirdi, bu da ifade özgürlüğü kapsamında olurdu. Bese Hozat’ın konuşması ile bildiri yanyana konduğunda içerik olarak ilgisi olmadığı kolaylıkla görülebilir. Bildiride öz yönetime ilişkin tek cümle yok. Akademisyenlerin bildiriden sonraki bir buçuk yıllık dönemde yaptıkları dayanışma etkinlikleri de suç olarak gösterilmeye çalışılmış.”

“13 ACM, Stephenson kararı ve üniversite soruşturması celp edilsin”

Avukat Meriç Eyüboğlu, birleştirme talebine dair beyanda bulundu.

“Sadece isimlerin farklı olduğu iddianame silsilesi ile karşı karşıyayız. Hukuken birleşme kararı verilmemiş olsa bile fiilen birleşmiş dosya kümesi var. Siz talepleri, biz cevapları biliyoruz.”

Bildirinin ardından başlatılan soruşturmalarda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TCK 301. madde yönünden yargılama için başvurduğu Adalet Bakanlığı’nın “dosya ile eylem arasında fiili ve hukuki irtibat kurulması, soruşturmanın tek elden yürütülmesinin soruşturmanın usul ekonomisine uygun olacağı ve delillerin birlikte değerlendirilmesi açısından birleştirilmesi ve soruşturmanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilmesine” dair kararını örnek verdi.

13. ACM’deki dosyanın, iddianamede yer alan akademisyen Chris Stephenson’un beraat ettiği dava dosyasının ya da kararının, müvekkilinin imza döneminde görev yaptığı İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde süren disiplin soruşturmanın celplerini talep etti.

Mahkeme başkanı, “TMK 7/2 maddesinin ikinci cümlesi uygulanması ihtimaline binaen", ek savunma yapıp yapmayacaklarını sordu. Söz konusu ikinci cümle terör örgütü propagandasının basın yolu ile işlenmesi halinde cezanın arttırımını içeriyor. Avukat ek savunma için süre istedi.

Savcı, birleştirme ve 13. ACM’deki dosyası ile Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki disiplin soruşturmasına dair talebin takdiri mahkemede olduğunu söyledi. Ek savunma için süre verilmesini istedi.

Mahkeme heyeti, sanık ve avukatın hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden beyanda bulunmaları ve ek savunmalarını hazırlamaları için süre verilmesine, 13. ACM’deki dosyanın iddianamesinin, duruşma zabıtlarının ve TCK 301. maddeye dair yazışmalara ait evrakların örneğinin gönderilmesinin istenmesine, diğer taleplerin “dosyanın mevcut delil durumu göz önüne alınarak şu aşamada reddine” karar verdi.

Bir sonraki duruşma 19 Haziran'da.

4. duruşma

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nden Yrd. Doç. Dr. Fatma Nihan Aksakallı ve avukatları duruşma salonunda hazır bulundu.

Fatma Nihan Aksakallı savunmasını okudu.

"Tek devleti mi muhatap aldınız?"

Mahkeme başkanı “Tek devleti mi muhatap aldınız metinde? Bir terör örgütüne bir şey yapmayın demeyi gerek duydunuz mu?” diye sordu. Fatma Nihan Aksakallı “Barışı tesise edecek olan devlet. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Tabii ki devletten talep edeceğim” yanıtı verdi.

Avukatlar Oya Öznur ve Meriç Eyüboğlu bir önceki duruşmadaki taleplerini yinelediklerini belirtti, tutanaklar kopyalandı.

Mahkeme başkanı, “TMK 7/2 maddesinin ikinci cümlesi uygulanması ihtimaline binaen", ek savunma yapıp yapmayacaklarını sordu. Söz konusu ikinci cümle terör örgütü propagandasının basın yolu ile işlenmesi halinde cezanın arttırımını içeriyor. Avukatlar ek savunma için süre istedi.

Savcı, birleştirme ve 13. ACM’deki dosyasının celbine dair talebin ve İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’ndeki disiplin soruşturması dosyasının celbine dair takdiri mahkemede olduğunu söyledi. Ek savunma için süre verilmesini istedi.

Mahkeme heyeti, sanık ve avukatın hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden beyanda bulunmaları ve ek savunmalarını hazırlamaları için süre verilmesine, 13. ACM’deki dosyanın iddianamesinin, duruşma zabıtlarının ve TCK 301. maddeye dair yazışmalara ait evrakların örneğinin gönderilmesinin istenmesine, diğer taleplerin “dosyanın mevcut delil durumu göz önüne alınarak şu aşamada reddine” karar verdi.

Bir sonraki duruşma 19 Haziran’da.

Ne olmuştu?

1128 akademisyen, 10 Ocak 2016'da "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" adına "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiriyi yayınladı. Toplam imza sayısı 2212'ye ulaştı.

Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Doç. Dr. Kıvanç Ersoy ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı Barış İçin Akademisyenler/İstanbul grubu adına "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisi kapsamında yaşananları 10 MArt 2016'da basın toplantısıyla paylaştı. Camcı dışındaki üç akademisyen 15 Mart 2016’da; tutuklama kararı çıktığında yurtdışında olan Camcı ise Türkiye’ye döndüğünde 31 Mart 2016’da “örgüt propagandası” suçlamasıyla tutuklandı. Dört akademisyen 22 Nisan 2016'daki ilk duruşmada serbest bırakıldı. İlk duruşmada savcı suçlamayı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. maddesinde belirlenen "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama" şeklinde değiştirmesiyle yargılama izni için Adalet Bakanlığı'na başvuruldu.

Ekim 2017'de en az 148 imzacı akademisyen hakkında da iddianame hazırlandı. Savcı İsmet Bozkurt'un hazırladığı iddianamede imzacı akademisyenler 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 7/2 maddesinde yer alan "Terör örgütü propagandası" ile suçlandı. İlk duruşmalar 5 Aralık 2017'de görüldü. 8 Şubat 2018 itibariyle 106 kişinin ilk duruşmaları, bu kişilerden 16'sının ikinci duruşmaları görülmüş oldu.

(BK)

Kaynak: http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/194117-dort-akademisyenin-ikinc...