Türkiye'de Barış İçin Akademisyenleri Destekleyen Açıklamalar ve Kampanyalar

Tarih: 
19.01.2016

BARIŞ İÇİN AKADEMİSYENLERİ DESTEKLEYEN AÇIKLAMALAR VE KAMPANYALAR (TÜRKİYE)

  1. Bağzı Üniversiteliler - 36019 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  2. Barışa Destek – (8355 bireysel, 86 kurumsal imza – tam liste)
  3. Barış Bloku
  4. Barış İçin Alevi İnisiyatifi - 124 imza (tam liste)
  5. Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği
  6. İTÜ Öğretim Üyeleri Derneği
  7. 1402’likler – ilk imzacı 12 kişi (liste 20 Ocak’a kadar güncelleniyor)
  8. Akademisyenlerden Fikir Özgürlüğü Metni - 610 imza (tamamlanmış)
  9. Barış İçin Gazeteciler - 625 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  10. Barış İçin Edebiyatçılar – (800 imza – tam liste)
  11. Barış İçin Sanatçılar - 1086 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  12. Barış İçin Tiyatrocular - 779 imza (tam liste)
  13. Barış İçin Sinemacılar - 433 (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  14. Barış İsteyen Fotoğrafçılar - 989 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  15. Barış İçin Feministler - 2805 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  16. Barış İçin Kadın Girişimi
  17. LGBTİ Barış Girişimi
  18. Kaos GL Derneği
  19. Lambdaistanbul
  20. Barış İçin Mimarlar – 100 imza (18 Ocak 17.00 itibariyle, güncelleniyor)
  21. Barış İçin Yayıncılar – 53 yayınevi (tam liste)
  22. Barış İçin Hukukçular - 2000 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  23. Barış İçin Psikologlar ve Psikolojik Danışmanlar - 162 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  24. Barış İçin Sağlıkçılar İnisiyatifi - 1639 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  25. Barış İçin Eczacılar ve Eczacılık Öğrencileri – 210 imza (tam liste)
  26. Barış İçin İşsizler - 327 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  27. Barış İçin Tribünler – (4 büyükler dahil olmak üzere 16 takımdan taraftar grupları)
  28. Barış İçin Rehberler - 95 imza (tam liste)
  29. Barış İçin Plaza Çalışanları - 324 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  30. Barış Öğretmenleri - 255 imza (18 Ocak 13.00 itibariyle, güncelleniyor)
  31. KESK (Kamu Emekçileri Sendikası)
  32. DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu)
  33. Eğitim-Sen
  34. TODAP (Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği)
  35. TTB (Türk Tabipler Birliği)
  36. TMMOB (Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği)
  37. TMMOB Şehir Plancıları Odası
  38. TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
  39. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
  40. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
  41. TMMOB Makina Mühendisleri Odası
  42. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
  43. Ankara Barosu
  44. YARSAV (Yargıçlar ve Savcılar Birliği)
  45. Demokrat Yargı Derneği
  46. Türk Ceza Hukuku Derneği
  47. Çağdaş Hukukçular Derneği
  48. TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı)
  49. İHD (İnsan Hakları Derneği)
  50. Akademisyenlere Destek Açıklaması (İstanbul, Ankara ve İzmir’de aydın, yazar ve akademisyenlerden kendileri hakkında suç duyurusu)
  51. Mazlum-Der Akademisyenlere Destek Açıklaması 
  52. Adalete Davet
  53. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı
  54. Barış Anneleri Meclisi
  55. SOMDER (Sosyoloji Mezunları Derneği)
  56. Koç Üniversitesi Asistan Dayanışması
  57. Göçmen Dayanışma Ağı
  58. Kuzey Ormanları Savunması
  59. Barış İçin Ekoloji Aktivistleri
  60. Birleşik Haziran Hareketi – 442 imza (18 Ocak 23.30 itibariyle, imza kampanyası hala açık)
  61. Erktolia
  62. Sendika.org
  63. Ankara Özgür Haber Platformu
  64. Jiyan
  65. Barışın Mühendisleri, Mimarları, Plancıları – 1020 imza (18 Ocak 23.30 itibariyle, imza kampanyası hala açık)

 

 

 

1. Bağzı Üniversiteliler: “Barış İsteyen Akademisyenlerin Yanındayız”

Gururdur Bize Savaşa Karşı Sessiz Kalmayanların Öğrencileri Olmak

Barış talebini dillendiren 1128 akademisyen cumhurbaşkanı tarafından hedef gösteriliyor. YÖK akademisyenlerimiz hakkında gerekli ‘’hukuki’’ işlemin yapılacağınız söylüyor.Savaşa yaşanan katliama karşı ses çıkaran öğretmenlerin öğrencileri olarak , onlardan öğrendiğimiz cüret ile haykırıyoruz. Öğretmenlerimiz yalnız değildir. Onlara yönelen bütün baskılama politikalarına karşı beraber direneceğiz. Herkesi öğretmenlerimizin yanında olmaya davet ediyor. Bizler de öğrencileriniz olarak diyoruz ki “Sonuna kadar yanınızdayız Hocam’’

https://www.change.org/tr/kurumlar/bağzı%20Üniversiteliler_2

 

2. Barışa Destek: “Biz de Bu Suça Ortak Olmayacağız”

11 Ocak Pazartesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin pek çok ilde sokağa çıkma yasağı altında uyguladığı insanlık dışı muameleye, yaşam, özgürlük ve güvenlik hakkı ihlaline dikkat çeken, “bu suça ortak olmayacağız” ifadesiyle bir imza metni yayınlandı. Yurtiçinden ve yurtdışından bini aşkın akademisyenin imzaladığı metin, devlet eliyle gerçekleşen katliam ve sürgünlerin durdurulmasını ve kalıcı barışın sağlanabilmesi için gerekli adımların atılmasını talep ediyor.

İmza metninin basın açıklamasıyla kamuoyuna sunulmasının ardından başta çeşitli medya kuruluşları olmak üzere, Cumhurbaşkanının ve YÖK’ün de açıklamalarıyla barış için çağrıda bulunan akademisyenler hedef gösterildi. Akademisyenler, terör örgütü propagandası yapmakla suçlandı, “aydın müsveddesi” olarak itham edildi, soruşturma ile tehdit edilerek sindirilmeye çalışıldı.

Devletin her politikası için hesap sormak demokrasilerde en temel yurttaşlık hakkı iken, yapılan katliamların hesabının verilmesini istemek terörist olmakla eşdeğer görüldü. Oysa bizler, “Çocuklar öldürülmesin” demenin suç haline geldiği bu topraklarda, asıl suçun barış çağrılarına kulak tıkamak, her gün başka bir ölüm haberine kayıtsız kalmak, insanlık dışı koşullarda yaşamaya ya da yaşadığı topraklardan sürgün edilmeye mahkum olanlar karşısında sessiz durmak olduğunu biliyoruz. Eğer ortada bir suç varsa, bu suçun “inadına barış” demek değil, barış isteyenlerin yanında olmamak olduğunu biliyor ve ilan ediyoruz:

Biz, aşağıda imzası bulunan yurttaşlar olarak, katliamların durması ve kalıcı barışın sağlanması çağrısıyla akademisyenler tarafından imzalanan metne desteğimizi bildiriyor, her türlü tahribatın tazmin edilmesini, müzakere ortamının sağlanmasını, katliamların durdurulmasını ve kalıcı barış için somut adımlar atılmasını talep ederek, bu hususta üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeyi taahhüt ediyoruz.

Sessiz kalmayacağız, biz de bu suça ortak olmayacağız!

https://barisadestekblog.wordpress.com/imzacilar/

 

3. Barış Bloku

"Bizler de barış, özgürlük ve eşitlik adına onların dediği gibi 'Bu suça ortak olmayacağız!" denilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

"Başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirilen  katliam ve sürgün politikasından derhal vazgeçilmesini talep eden ve “Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritası oluşturmasını” isteyen 1128 akademisyen, Cumhurbaşkanı tarafından, içinde, aydın müsveddesi, güruh, mandacı, karanlık ve cahil sözcüklerinin geçtiği cümleler kurularak hedef gösterilmiş ve küçük düşürülmeye çalışılmıştır. Durumdan vazife çıkaran YÖK de acilen toplanarak “gereğinin yapılacağını” duyurmuştur.

Cumhurbaşkanı ve YÖK’ün tutumu sadece “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiriye imza atan akademisyenleri değil düşüncelerin özgürce ifade edilmesi gereken, toplumun aydınlık kadrolarının yetiştiği üniversite kurumunun tamamını hedef almıştır. Daha önce de mevcut siyasi iktidar; itiraz eden, hükümetin politikalarını eleştiren aydınlara “sözde aydın” diyerek yaftalamıştır. Ancak aydınlar bütün kritik dönemlerde toplumun vicdanı olmayı sürdürmüşlerdir.

Saray iktidarının hedef haline getirdiği Barış İçin Akademisyenler barış taleplerini cesaretle dile getirmiş, onurlu bir tutum almışlardır.

Akademisyenler yalnız değildir."

http://www.evrensel.net/haber/269918/baris-bloku-baris-isteyen-akademisyenler-yalniz-degildir

 

4. Barış İçin Alevi İnisiyatifi

"Alevi Aydınları, Yazarları, Dedeleri ve Kurum temsilcileri olarak, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin, 11 Ocak 2016 tarihinde hükümete yaptığı barış ve müzakere çağrısına, vicdanımız, kalbimizle katılıyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesini reddediyoruz. Eşitlik ve barışın yanındayız. Yaşam hakkının yanındayız. Özgür düşüncenin yanındayız. Amasız, fakatsız, eğersiz: Bu suça ortak olmayacağız!"

http://www.radikal.com.tr/turkiye/alevilerden-aciklama-baris-icin-akademisyenler-inisiyatifinin-yanindayiz-1498636/

 

5. Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği:

“Akademik Kıyıma Sessiz Kalmayacağız, Bu Suça Ortak Olmayacağız”

Bin 128 bilim insanın imzalamış olduğu “Bu suça ortak olmayacağız”  başlıklı bildiriye karşı Yüksek Öğretim Kurumu’nun gösterdiği tepki yanlış ve çok kaygı vericidir. Akademisyenlerin ülke sorunlarıyla ilgili ifade ettikleri görüşler her zaman tartışmaya açıktır ve doğal olarak eleştirilebilir, eleştirilmelidir. Ama bu görüşlerin ifade edilmesini yasaklamaya ve cezalandırmaya yönelik girişimler,ifade özgürlüğüne ağır bir darbe oluşturur. İfade özgürlüğü, en aykırı, kimimize en ters gelecek fikirlerin de ifadesini kapsar, hatta özellikle bunları kapsamalıdır. Bu tavrımız ilkeseldir,  söz konusu bildirinin içeriği ve güneydoğudaki çatışma ortamıyla ilgili kişisel görüşlerimizden bağımsızdır.

YÖK'ün almış olduğu kararın ayrıca üniversite özerkliği bağlamında da çok kaygı verici  bir yanı vardır:  YÖK, Cumhurbaşkanının söz konusu bildiriyi bir konuşmasında 'vatana ihanet' ilan etmesinin hemen ardından 'vazife çıkarmış', aynı gün içinde acilen genel kurulu toplamıştır. YÖK kararı 'Bu bildiri ile ilgili olarak hukuk çerçevesinde gereği yapılacaktır. Rektörlerimiz ve Üniversitelerarası Kurul ile bu konuyu görüşmek üzere toplanacağız' demektedir. Böyle bir 'gereğini yapma' girişimi, üniversite özerkliğine doğrudan ve ağır bir saldırı niteliği taşımaktadır. Söz konusu bildiri bahane edilerek,  aykırı-muhalif akademisyenleri üniversitelerden ayıklamak için 'kasıtlı bir cadı avının' başladığına dair işaretler vardır.

İfade özgürlüğü ve üniversite özerkliğine böyle bir darbe, demokrasi ve toplumsal gelişme tarihimizde karanlık bir dönem teşkil edecektir. Yüksek Öğretim Kurumunu almış olduğu bu karar yönünde adımlar atmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz. Sessiz kalarak 'bu suça ortak olmayacağız'. Söz konusu bildiriye imza vermiş akademisyen arkadaşların akademik ve ifade özgürlüklerini sonuna kadar savunacağımızı kamuoyuna duyururuz.

 

6. İTÜ Öğretim Üyeleri Derneği

Bu Suça Ortak Olmayacağız başlıklı bildiriye imza koyan akademisyenler aleyhinde yürütülen kampanya, doğrudan doğruya Düşünce Özgürlüğüne karşı yürütülen bir linç kampanyasına dönüşmüştür.

Oysa bir ülkenin düşünce özgürlüğü karşısındaki tutumu, o ülkenin uygarlık yolunda mı ilkellik yolunda mı ilerleyeceğinin en kesin göstergesidir. Çünkü bir toplumun uygarlık yolunda ilerlemesinin, düşünmesini bilen fertlerinin düşüncelerinden başka itici gücü yoktur.

Düşünce üretmek, aklına bir şey gelmek demek değildir; bilgi, birikim ve analitik düşünme yeteneği gerektirir. Doğuştan buna elverişli olan bireylerin, uzun ve zahmetli bir eğitimden sonra emek vererek ulaşacakları bir sonuçtur.

Bu nedenlerle düşünce özgürlüğü, toplum içinde az sayıda kişiyi ilgilendiren bir özgürlük olmakla birlikte, toplumun geleceği için hayati önem taşıyan ve başka biri lehine feragat edilmesi mümkün olmayan bir temel insan hakkıdır. Bu hakkın kullanılmasından kaynaklanabilecek olumsuz sonuçların ilacı ise yine düşünce özgürlüğüdür.

Fırıncılarını linç eden toplumun kendini açlığa mahkûm etmesi gibi, düşünce özgürlüğünü kullanma yetisine sahip insanlarını linç eden toplum da kendini ilkelliğe mahkûm etmiş olur. Bu ise toplumun gelecek kuşaklarına karşı işlenebilecek en büyük suçtur.

Biz bu suça ortak olmuyoruz ve sözü edilen bildiride öne sürülen düşüncelere katılmayan herkesi, hakaret ve tehdit savurmak yerine, eğer bu yetenekleri varsa, karşı düşünceler öne sürüp savunmaya davet ediyoruz.

http://www.ituder.org/?p=493

 

7. 1402’liklerden 1128’e Destek

“Aşağıda imzası bulunan bilim insanları olarak, barış için çağrıda bulunan akademisyenlerin yanında olduğumuzu kamuoyuna duyururuz.

“Ülkemizin Güneydoğu bölgesinde aylardır devam eden çatışma ortamının yıkıcı ve onarılmaz etkileri olduğu açıktır. Bu ortamda kalıcı ve adil bir çözüm ve barış talep etmek, her bilim insanının topluma karşı vazgeçilmez sorumluluğu olduğu gibi, taraf olduğumuz tüm uluslararası insan hakları sözleşmelerinin hukuksal güvencesinde olan ve demokratik toplumun temel unsurlarından birini oluşturan ifade özgürlüğünün de doğal bir gereğidir.

“‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı imza metni ile 1128 akademisyen meslektaşımızın yükselttiği barış talebinin devleti yönetenlerce kriminalize edilmesi, barış içinde yaşama hakkına karşı bir tutum olduğu gibi, ifade özgürlüğüne de aykırıdır.

“Türkiye’nin tamamını kendi iradesine tabi kılmak gibi beyhude bir çabayı ısrarla sürdüren otoriter zihniyetin hedef tahtasındaki 1128 bilim insanı bugün can güvenlikleri, mesleki çalışma ortamları ve iş güvenceleri itibarıyla büyük tehdit altındadır.

“Unutulmamalıdır ki siyasi iktidarlara yönelik eleştiri hakkı, ifade özgürlüğünün esasıdır. Aynı şekilde, barış içinde bir arada yaşama ortamını tesis etmenin, siyasi iktidarların başta gelen görevi olduğu da hatırlanmalıdır.”

http://bianet.org/bianet/insan-haklari/171149-1402-liklerden-1128-e-destek

 

8. Akademisyenlerden Fikir Özgürlüğü Metni

“Biz aşağıda imzası olan akademisyenler, fikir ve ifade özgürlüğü ilkesine bağlıyız ve bu ilkenin akademik yaşamın temel unsuru olduğuna inanıyoruz. Bu temelde, ülkedeki çatışma ortamıyla ilgili kişisel değerlendirmelerimizden bağımsız olarak, siyasi iradenin ve YÖK’ün çok sayıda üniversite mensubunun imzaladığı “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye karşı gösterdiği tepkiyi yanlış ve kaygı verici buluyoruz.  

İfade özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz. Üniversite ve akademisyenin görevi akıl yürütme ve vicdan muhakemesi sonunda vardığı fikirleri toplumuyla paylaşmaktır. Fikrin eleştirilmesi demokrasinin, fikri ifade edenin cezalandırılması ise otoriterliğin niteliğidir. Akademisyenlerin ülke sorunlarıyla ilgili dile getirdikleri görüşlerinin siyasi irade tarafından cezalandırılmaya çalışılması, akademik özgürlüklere darbedir. Böyle darbeler herşeyden önce toplumsal gelişmeyi durdurur.

Ülke demokrasisine verilecek en büyük zarar, fikri söylemek değil, fikri ifade ettirmemektir.

http://www.radikal.com.tr/turkiye/bir-grup-akademisyenden-yeni-bildiri-ifade-ozgurlugu-olmadan-demokrasi-olmaz-1498550/

 

9. Barış İçin Gazeteciler

“Akademisyenlerin iktidar ve bazı medya kuruluşları tarafından hedef haline getirilmesini tehlikeli bulan gazetecilerin bildirisinde şöyle denildi: “‘Bu suça ortak olmayacağız’ diyerek çatışmalı sürecin sona ermesini ve yeniden müzakerelerin başlamasını istediklerini açıklayan ‘Barış İçin Akademisyenler’in yanındayız. Türkiye’nin geleceğini yetiştiren akademisyenlerin ‘Barış istiyoruz’ dedikleri için hedef haline getirilmelerini insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü açısından tehlikeli buluyoruz. Biz, barış isteyen gazeteciler olarak, ‘Bu suça ortak olmayacağız’ diyen akademisyenlerin yanında olduğumuzu ve savaş değil barış ortamı içinde habercilik yapmak istediğimizi beyan ediyoruz.”

http://www.diken.com.tr/gazetecilerden-akademisyenlere-destek-biz-de-bu-suca-ortak-olmayacagiz/

 

10. Barış İçin Edebiyatçılar

“Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifinin, 11 Ocak 2016 tarihinde hükümete yaptığı barış ve müzakare çağrısına, kalbimiz ve kalemimizle katılıyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesini reddediyoruz. Eşitlik ve barışın yanındayız. Yaşam hakkının yanındayız. Özgür düşüncenin yanındayız. Ama’sız fakat’sız eğer’siz: Bu suça ortak olmayacağız! Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin, yanındayız.”
 

https://barisicinyazarlar.wordpress.com/

 

11. Barış için Sanatçılar

“Bizler acil barış talebi etrafında bir araya gelmiş, sanat ve kültür alanı özneleri olarak düşünce özgürlüğünü ve barışı koşulsuzca savunmak adına “Barış için Akademisyenler”in yanındayız. Şiddet içermeyen ve çağrısı barış olan bir bildiriye imza atmış akademisyenlerin, devletin farklı kademeleri, belli medya kuruluşları, YÖK, üniversite yönetimleri, hatta mafya liderleri tarafından hedef gösterilmesini asla kabul etmiyoruz. Akademisyenlerin maruz kaldığı bu saldırının düşünce özgürlüğüne, toplumsal muhalefete, temel insan haklarına karşı yapıldığını; siyaset alanını kapatmayı ve tüm eleştiri kanallarını kriminalize etmeyi hedeflediğini düşünüyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere en temel haklarımızı gasp eden, hukuku askıya alan şiddet ve savaş siyasetinin hüküm sürmesine izin vermeyeceğiz. Katlederek, tutuklayarak, göz altına alarak, itibarsızlaştırmaya çalışarak, hedef göstererek ülkede muhalefetin sindirilmeye çalışılmasını reddediyoruz.“Barış için Akademisyenler”in yanındayız!”

https://www.change.org/p/sanat%C3%A7%C4%B1lar-bar%C4%B1%C5%9F-i%C3%A7in-akademisyenlerin-yan%C4%B1nda?recruiter=467057926

 

12. Barış için Tiyatrocular

“Barış İçin Akademisyenler İnsiyatifi’nin hükümete yaptığı barış ve müzakere çağrısını, her gün canımızı yakan haberler aldığımız bu günlerde umudumuzu güçlendiren en anlamlı ve insani girişimlerden biri olarak görüyoruz. Bizler tiyatro ve sahne-gösteri sanatları alanında çalışan sanatçılar olarak barış için çağrıda bulunan akademisyenlerin bu onurlu buluşmasının yanında duruyor, ifade özgürlüğünün, eşitliğin, yaşam hakkının ve koşulsuz barışın yanında olduğumuzu beyan ediyoruz. Vicdanımız ve tüm kalbimizle akademisyenlerin müzakere ve barış çağrısına sesimizi katıyoruz. Barış hemen şimdi!”

http://www.birgun.net/haber-detay/tiyatroculardan-baris-icin-akademisyenler-e-destek-100791.html

 

13. Barış için Sinemacılar

“Bizler Türkiyeli sinemacılar olarak, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi'nin, 11 Ocak 2016 tarihinde hükümete yaptığı barış ve müzakere çağrısına destek veriyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesini reddediyoruz. Eşitlik ve barışın yanındayız. Yaşam hakkının yanındayız. Özgür düşüncenin ve sanatın yanındayız. Ama'sız fakat'sız eğer'siz: ‘Bu suça ortak olmayacağız!’Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi'nin yanındayız.”

http://bianet.org/bianet/siyaset/171107-sinemacilardan-baris-icin-akad

 

14. Barış İsteyen Fotoğrafçılar

“Yaşadığımız dünyada haksızlık ve adaletsizliklere, savaşlara ve şiddete karşı sorumluluk hissederek davranan biz Türkiyeli fotoğrafçılar koşulsuz düşünce özgürlüğünü ve barışı savunuyoruz. Şiddet içermeyen bir çağrıyla kamuya seslenen “Barış için Akademisyenler”in de dile getirdiği gibi “Müzakere koşullarının hazırlanması ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulması” taleplerinin dikkate alınmasını istiyoruz. Bu taleplere karşı başlatılan “cadı avına” karşı çıkıyor düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesini reddediyoruz.”

http://barisisteyenfotografcilar.com/

 

15. Barış İçin Feministler

“Savaşın karşısında barış isteyen akademisyenlerin yanındayız! Barış için desteklerini açıklayan akademisyenlerin son birkaç gündür çeşitli çevrelerce aşağılanmalarını, haklarında idari ve yasal soruşturma açılmasını, hedef gösterilmelerini ve tehdit edilmelerini kaygıyla izliyoruz. Akademisyenlerin fikirlerini özgürce dile getirememesi ve barışı dillendirdikleri için 'hainlikle' suçlanması, aynı şekilde imza atan akademisyenlerin psikolojik ve fiziksel bütünlüklerine gelebilecek her türlü zarar biz feministleri derinden kaygılandırıyor. Bu sebeple barış isteklerini cesurca dile getiren, barışı öncülleyen akademisyenlerin feministler olarak yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Son birkaç aydır ülkenin doğusunda var olan, canlıların yaşam haklarının ellerinden alınmasına, doğanın ve tarihin tahrip edilmesine sebep olan böyle bir savaşın parçası olmayacağız. Yaşam hakkının her şeyin üstünde olacağı, barışın öznesi ve sesi olmaya devam edeceğiz. Biz feministler her şekilde, her koşulda, sadece kadının konumunu ve cinsiyet ilişkilerinin değil, hem cinsiyet üzerinden politika üreten iktidar anlayışlarının karşısında durmaktayız, hem de yaşayan her canlının hayatını tüm ideolojilerin üstünde tutan önerilerin yanındayız. Bundan dolayı, akademisyenlerin yayınlamış olduğu ve evrensel değer taşıyan imza metninin içeriğine katılıyor ve onları destekliyoruz. Feministler savaşa karşı çıkıyor! Feministler barış istiyor!”

https://www.change.org/p/bar%C4%B1%C5%9Fa-destek-ol-sava%C5%9Fa-kar%C5%9F%C4%B1-bar%C4%B1%C5%9F-isteyen-akademisyenlerin-yan%C4%B1nday%C4%B1z

 

16. Barış için Kadın Girişimi

“ÖLÜMDEN DEĞİL, YAŞAMDAN YANAYIZ!

Barış ve Hakikat Hakkımızı Savunuyoruz!

 Çok şey yaşandı bu topraklarda. Temmuz'dan beri yine savaşın içindeyiz ve savaşın şiddeti de, bedelleri de özellikle Aralık ayından beri yoğunlaşan operasyon ve sokağa çıkma yasaklarıyla gittikçe artıyor. Her yanımızda bombalar patlıyor. Bu ülkede insanların ölümüne, hepimizin güvensizlik ve dehşet içinde yaşamasına sebep olan bu savaş neden sürdürülüyor? Bizim buna rızamız yok.

Her gün artan ölümler, patlamalar, yerlerinden göç eden insanlar, şiddet ve tehdit olayları içerisinde yaşamaya mecbur bırakıldık. Buna rızamız yok. 

 Çocuklar öldürülüyor. Çocukların öldürüldüğü bir ülkede nasıl bir gelecek kuracağız? Bizim buna rızamız yok.

 Üstelik bunları konuşamıyoruz; yıllardır süren bu savaşın nedenlerini ortadan kaldırmak yerine birbirinin yüzüne bakamayan, nefret etmeden, linç etmeden duramayan bir toplum haline geliyoruz. Tüm bunlar yaşanırken insanları bilgilendirmekle sorumlu olan medya kuruluşları susmak veya savaş kışkırtıcılığı ikileminde gidip geliyor. Her gün tekrar tekrar niye hakikat hakkımız ihlal ediliyor? 

 Biz kadınlar barış ve hakikat hakkımıza sahip çıkıyoruz. Barış içinde yaşamak ve hakikati bilmek en temel hakkımız. Bizim bu savaşa rızamız yok!

 Kadınlara ve LGBTİ'lere yönelik ayrımcılığın, eşitsizliğin, şiddetin ortadan kalkması da, adaletin tesis edilebilmesi de, hepimiz için eşit ve özgür bir yaşam da ancak barış ortamında geliştirilebilir. Yok edilmeyle ve yok sayılmayla dolu bir tarihi değiştirmek ve hayatlarımıza sahip çıkmak için bize barış lazım.

 Bu yüzden tüm kadınları ve LGBTİ'leri umudumuzu yitirmeden barış ve hakikat haklarının peşine düşmeye çağırıyoruz. 

 Savaş hiçbir çözüm getirmezken, her gün acıları büyütürken sorunların bombalarla değil müzakereyle çözülmesine, hakikatleri konuşmaya ve barışa ihtiyacımız var. Buna hakkımız var.

 Ölümlerin, ablukaların, sokağa çıkma yasaklarının son bulması, bebeklerin ve çocukların hedef olmaması için bu ülkeyi yönetenleri, Meclisi ve hükümeti asli görevlerini yerine getirmeye barış içinde yaşama hakkımızın tesisi için göreve çağırıyoruz: Bu savaşın bir an evvel sonlandırılmasını, müzakerelerin yeniden başlatılmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yolları oluşturulmasını istiyoruz!”

http://bianet.org/bianet/kadin/171246-kadin-ve-lgbti-lerden-kampanya-baris-istiyorum-cunku

 

17. LGBTİ Barış Girişimi

"Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin yanındayız. Barışta ısrar ediyoruz. Savaşın, çatışmanın, şiddet ve linç dilinin giderek derinleştiği günleri yaşıyoruz. Nefretin güçlenmesinden ve yayılmasından medet uman bir yönetim anlayışı tüm Türkiye’yi sonu belirsiz bir tünelin karanlığına hapsediyor. İnsan hayatı hiçe sayılıyor.Yürütülen savaş konseptinde ‘barış’ diyenler terörist olmakla itham ediliyor. Yaşam hakkı gibi en temel talepleri ifade etmek suç olarak nitelendiriliyor. Haftalardan beri abluka altında olan Sur, Cizre, Silopi gibi birçok yerde ağır insan hakları ihlalleri ve insanlık dışı uygulamalar karşısında var olmaya çalışan Kürt halkının acılarının yanında olduğunu söyleyen herkesin hainlikle damgalanması kabul edilemez. "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin barış çağrısı yapan açıklamasının büyük bir linç kampanyasıyla karşılanması, akademisyenlerin gözaltına alınması, YÖK’e talimatlar yağdırılarak öğretim üyelerinin sindirilmek istenmesi en ufak bir eleştirel sese dahi tahammülün kalmadığının açık göstergesidir. LGBTİ Barış Girişimi olarak "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin yanında olduğumuzu ve açıklamalarını sahiplendiğimizi deklare ediyoruz. Bizler de demokrasinin, bir arada eşit yaşam niyetinin ve yaşam hakkının çiğnenmesi suçuna ortak değiliz, olmayacağız. Gözaltına alınan akademisyenler hemen serbest bırakılmalı, görevlerinden uzaklaştırılan akademisyenlerin işe dönmeleri sağlanmalı, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki baskılar ortadan kaldırılmalıdır. LGBTİ'ler olarak bizler Türkiye Cumhuriyeti'nin uygulamalarını Ankara Eryaman'dan, Avcılar Meis Sitesi'nden, Ülker Sokak'tan iyi biliyoruz ve on yıllardır tüm "öteki" kesimlere sistematik bir biçimde uygulanan inkâr ve yok etme politikaları karşısında yılmayacağımızı bir kez daha belirtiyoruz. Demokratik bir çözüm imkanının geliştirilmesi, barış, özgürlük ve yaşam değerlerinin savunulması için inisiyatif alan her kesimle birlikte omuz omuza olmayı sürdüreceğiz. Gerilla, asker, polis, sivil ölümlerinin durması için derhal müzakere masasına geri dönülmesini istiyoruz. Daha fazla geç olmadan.”

http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=20913

 

18. Kaos GL Derneği

“Barış İçin Akademisyenler’in, 11 Ocak 2016 tarihinde hükümete yaptığı barış ve müzakere çağrısına katılıyoruz. Yıllardır “LGBTİ’lere Yönelik İlan Edilmemiş Savaşa Son” diyerek barış mücadelesinin parçası olmaya çalışan Kaos GL Derneği olarak, içinden geçtiğimiz savaş ve çatışma ortamının durmasını isteyen akademisyenlere dönük nefret kampanyalarına karşı bir kez daha barış ve müzakere masasına dönülmesi çağrımızı yineliyoruz. Her günün ölümle başladığı; Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde haftaları bulan sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği, ağır silahlarla şehirlerin kuşatıldığı ve bombalandığı bir dönemde yaşamı ve barışı savunmanın hepimizin sorumluluğu olduğunu düşünüyoruz. Bu savaş ve şiddet sarmalı hepimizi içine çeken bir girdap yaratıyor. Bu sarmaldan çıkmak ise birlikte mücadeleden geçiyor.

Toplumsal barış tanınma ve eşitlikle olur

“LGBTİ’lere yönelik ilan edilmemiş savaşın son bulması için toplumsal barış mücadelesi verirken yinelediğimiz bir söz var: Toplumsal barış tanınma ve eşitlikle olur. Savaşın en ağırlaştığı bu dönemde bu sözü herkes için yineliyoruz. Toplumsal barış hepimiz için hava kadar su kadar hayati önem taşıyor. Bu barışa giden yol ise eşitlik ve tanınmadan geçiyor. LGBTİ toplumu için istediğimiz tanınma ve eşitliği kuşatma altındaki Kürt halkı için de toplumun ezilen, ötekileştirilen bütün kesimleri için de talep etmeye devam edeceğiz. Ölümleri bir an evvel durdurmak, eşitlik ve tanınma yolunda adım atmak için Barış İçin Akademisyenler’in de imza metninde belirttiği müzakere koşullarının hazırlanması ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulması, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturması talebini yineliyoruz.

Savaşa ortak olmayacağız!

“Hep beraber, işyerlerinde ve iş yollarında hâlâ ölmemek için, her gün daha da yoksullaşmaya itiraz hatta isyan edebilmek için, cinsiyetlerimiz, cinsel yönelimlerimiz, mezheplerimiz, etnik kimliklerimiz nedeniyle maruz kaldığımız ayrımcılıklarla mücadele edebilmek için Kürtlere Kürtlüklerinin geri verilmesi gerekiyor. Her gün ölen çocukların neden öldüğünü belki o zaman gerçekten konuşabileceğiz, gerçekten birbirimizin yüzüne bakabileceğimiz bir hayatı birlikte kurabileceğiz. Savaşa ortak olmayacağız, savaşa karşı hayatı savunmaya ve toplumsal barış için sorumluluk almaya devam edeceğiz! Adil ve onurlu bir barış için, katliamların durması için toplumun bütün kesimlerinin katılabileceği bir müzakere sürecine derhal geçilsin!”

http://kaosgl.org/sayfa.php?id=20895

 

19. Lambdaistanbul

“Lambdaistanbul LGBTİ Derneği olarak sokağa çıkma yasaklarına, yapılan katliama, işkence ve kötü muameleye, yaşam, güvenlik ve özgürlük haklarının hiçe sayılmasına karşı, devleti tekrardan müzakereye çağıran ve kalıcı bir barış arzulayan akademisyen ve araştırmacıların yanında olduğumuzu bildiriyoruz. Ülkemizde gerçekleşen insan hakları ihlallerine karşı, barışın sözcülerinden olarak "Bu suça ortak olmayacağız!" diyen Barış İçin Akademisyenler Girişimi'nin 11.01.2016'da yaptığı basın açıklamasıyla ve yayımladığı bildiriyle devam eden mücadelesini taciz, tehdit, karalama, işten çıkarma gibi eylemlerle sessizliğe mahkum etmeyi kendine görev edinenlere karşı Barış İçin Akademisyenler Girişimi'nin yanındayız.”

http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/171088-lgbti-derneklerinden-baris-icin-akademisyenlere-destek

 

20. Barış için Mimarlar

“Biz de bu suça ortak olmayacağız!

Barışın sesini yükseltme talebiyle ortak bir bildiri yayınlayan; hocalarımız, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız olan akademisyenleri destekliyor, kendilerine karşı yürütülen her türlü tehdit ve linç kampanyasına karşı çıkıyoruz.

İfade özgürlüğüne, yaşam hakkına ve koşulsuz barışa inanıyor, savaşın hayatın her alanına nüfuz eden yıkımına karşı Türkiyeli mimarlar olarak barışı inşa etmekte ısrar ediyoruz”.

http://imza.la/baris-icin-mimarlar/liste

 

21. Barış için Yayıncılar

“Mesleğimizi ancak düşünce ve ifade özgürlüğünün bulunduğu bir ortamda sürdürebilecek olan biz yayıncılar, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’ne yönelen saldırıları kınıyoruz. Yaşam hakkını, eşitlik ve barışı savunabilmek için özgür düşüncenin şart olduğunu vurguluyoruz. Barıştan yana tavır alan akademisyenlerin, yazarların yayıncısı olmaktan gurur duyduğumuzu, asla boyun eğmeyeceğimizi beyan ediyoruz. Biz de bu suça ortak olmayacağız!”

Bildiriye imza ile destek veren yayınevleri şunlar:

Agora, Alef, Aram, Aras, Avesta, Ayizi, Aykırı, Ayrıntı, Barış İlhan, Belge, bgst, Bulut, Can, Cem, Ceylan, Dedalus, Dipnot, Encore, Epos, Epsilon, Evrensel Basım Yayın, Güldünya, Habitus, Herdem, Hit, Islık, İletişim, İthaki, Kalkedon, Kıbrıs Khora, Kolektif, Kök, Literatür, Metis, Morışık, Norgunk, NotaBene, Notos, Omega, Otonom, Paloma, Pan, Pencere, Sanatatak, Say, Sel, Siren, Sorun, Varlık, Verita, Versus,Yordam

http://www.birgun.net/haber-detay/dayanisma-buyuyor-baris-icin-yayincilar-girisimi-akademisyenlerin-yanindayiz-100852.html

 

22. Barış için Hukukçular

‘Sesine ortağız’

“Yaşamın, hak ve özgürlüklerin avukatı; bu toprakların hukukçuları olarak;

“Şırnak ve Ankara’da, Diyarbakır ve İstanbul’da, Reyhanlı, Gazi, Suruç, Sultanahmet ve maalesef belki yarın başka bir yerde öldürülenlerin, yakınlarını kaybedenlerin, hakları ve özgürlükleri gasp edilenlerin, katliamdan kurtulamayan bebeklerin, çocukların; Ayşe öğretmenlerin, barış isteyen onurlu ve vicdanlı akademisyenlerin ve hayatı savunan herkesin yanında olacağımıza, adliyede ve sokakta onlara omuz vereceğimize, insanlarımıza karşı işlenen “bu suçların” hesabı sorulana kadar hukuk mücadelemize devam edeceğimize söz veriyoruz.

“Evet, “çocuklar öldürülüyor sessiz kalmayın” diyoruz. “Haftalarca süren sokağa çıkma yasakları, insanların açlığa ve susuzluğa mahkûm edilmesi, yerleşim yerlerinin, mezarlıkların, ibadethanelerin tank, helikopter ve uçaklarla bombalanması sistemli bir katliam ve tehcir politikasıdır, insanlığa karşı işlenmiş suçtur” diyoruz. Mardin, Diyarbakır ve Şırnak gibi illerde Kürtlere; Reyhanlı, Gazi, Sultanahmet ve Ankara’da Türk, Kürt, Arap, Alman, her halktan insanlara karşı işlenen suçların görülmesini ve bilinmesini istiyoruz.

“Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Sağlık Bakanı ve YÖK tarafından “savaşa son verilmesi, çocukların öldürülmemesi” için çağrı yapan akademisyenlere, iş bırakan eğitim emekçilerine, Hipokrat yemini çerçevesinde görevini yapan sağlık emekçilerine, barış isteyen herkese yönelik tehdit ve hakaretlerin suç teşkil ettiğini hatırlatıyoruz.

“Faşist-ırkçı propaganda ve nefret söylemleri suçtur ve cezalandırılması gerekir. İfade özgürlüğünün, sendikal eylemlerin, yaşatma görevinin ve barış taleplerinin kriminalize edilerek yargı mekanizmasının siyasi iktidarın giyotini gibi işletilmemesi için savcıları ve Adalet Bakanını uyarıyoruz. “Bu suça ortak olmayacağız” diyerek barış isteyen akademisyenlerin
imza metnini aynen sahiplendiğimizi, akademisyenlere yönelik tehditlere karşı yasal yollara başvuracağımızı ve her aşamada avukatlıklarını yapacağımızı belirtiyoruz.

“Biz aşağıda imzası olan avukatlar ve hukukçular olarak katliamın suç ortağı olmayacağını ilan eden herkesin sesine ortak olduğumuzu; silahlı saldırıların, medya veya yargı eliyle yürütülen baskı ve sindirme politikalarının hedefi olan her insana gönüllü avukatlık yapmaktan da onur duyacağımızı yineliyoruz.”

http://ilerihaber.org/2000-hukukcudan-baris-isteyen-akademisyenlere-destek/28696/

 

23. Barış İçin Psikologlar ve Psikolojik Danışmanlar

“Barış İçin Psikologlar ve Psikolojik Danışmanlar olarak Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin barış çağrısını sahipleniyoruz. Çağrı metnine imza koyan akademisyenlerin maruz kaldıkları baskı, tehdit, hakaret, soruşturma, gözaltı ve görevden uzaklaştırma gibi hukuk dışı uygulamaların bir an önce son bulması için mücadele edeceğimizi bildiriyoruz. Savaşın geri dönüşü olmayan toplumsal yarılmalara neden olduğunu ve yarattığı yıkımın onarılamayacak boyuta gelmeden savaş politikalarından vazgeçilmesi gerektiğini, başta devlet aygıtları olmak üzere, bütün kurumların, partilerin, örgütlerin ve bireylerin toplumsal barışın inşası için harekete geçmesi gerektiğini savunuyoruz. Biz de bu suça ortak olmayacağımızı beyan ediyoruz.”

http://imza.la/baris-icin-psikologlar-ve-psikolojik-danismanlar-biz-de-bu-suca-ortak-olmayacagiz/liste

 

24. Barış İçin Sağlıkçılar İnisiyatifi

“Yaşamı Savunan Sağlıkçılardan Barışı Talep Eden Akademisyenlere; Sadece Destek Değil, Birlikte Mücadele Sözü Veriyoruz!

Bizlerin hekim, diş hekimi, eczacı,psikolog, hemşire, ebe, sağlık memuru, teknisyen, laborant olmasını sağlayan akademisyenlere  ve  binbir zorlukla okumamıza olanak yaratan bu ülkenin halkına, ödenmesi zor bir borcumuz ve meslek yaşamımız boyunca peşimizi bırakmayacak vicdani bir sorumluluğumuz var.

Aralarında üzerimizde emekleri ve hakları olan tıp ve sağlık bilimlerinden akademisyenlerin de olduğu, bu ülkede barışın ve kardeşliğin yeşermesi için ses çıkaran, görüşlerini en demokratik araç olan imza ile ifade eden 1128 akademisyenden  rahatsız olanlara, onları ölümle tehdit edenlere, mağdur edilmeleri için YÖK'na, üniversitelere, savcı ve hakimlere talimat verenlere, özellikle Anadolu'daki üniversitelerde faşistlerin önüne itenlere ise hiçbir borcumuz, sorumluluğumuz olmadığı gibi, önlerinde ezdirmeyeceğimiz mesleki, insani onurumuz ve bilmeleri,  unutmamaları gereken bir çift sözümüz var:

Bizler bu ülkede gece gündüz; doğumdan ölüme, kanserden diş ağrısına kadar insanlarımızın ihtiyacı olduğu her durum, her yer ve her anda yanlarında olan ve olmaya devam edecek, yaşamı ve yaşatmayı önceleyen, sağlıklı olmanın barış içinde huzurlu bir yaşamdan geçtiğini çok iyi bilen sağlıkçılar olarak; ırk, dil, din, meslek ve sosyal statü ayrımı yapmadan herkese eşit ve gereksindiği sağlık hizmetini ulaştırmaya çalışıyoruz. Yer yer biber gazı ile boğulup, yer yer ambulansta ya da karargâh haline dönüştürülmüş sağlık kurumlarında ölümle yüzleştiğimiz bir ülkede yaşamak ve yaşatmakla yükümlü olduğumuz insanların ölüm raporlarını tutmak istemiyoruz. 

Barışı talep eden, ülkeyi yönetenleri bu doğrultuda insani olarak uyaran ve öneri getiren akademisyenlere karşı kin, nefret ve tehdit içeren sözlerle saldırılmasını,  gözaltına alma ve ev aramaları ile rencide edilmeye çalışılmasını, öğrencilerin akademisyenlere karşı kışkırtılmasını ve hocalarımızı bir kez daha haklı çıkarırcasına, bu hukuksuz ve keyfi talimatların emir telakki edilmiş olmasını ülkemiz adına utanç verici buluyoruz.

Ülkede aklın, bilimin ve özgür düşünce ile özdeşleşen akademinin temsilcileri  olarak  barış talebini dillendiren akademisyenlere dokunulmamasını, ülkede barışın tesis edilmesini, yaşamın ve yaşatmanın esas alınmasını talep ediyor,  bu talepler için mücadele eden herkesin yanında olduğumuzu ve bundan sonra da olmaya devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.”

http://www.barisicinsaglikcilar.net/

 

25. Barış İçin Eczacılar ve Eczacılık Öğrencileri

“Bugüne dek insanlığın geneli tarafından bir "aydın" olarak kabul edilenlerin ortak özellikleri, topluma anlatılmayanı anlatmakta gösterdikleri ısrar ve her şeyden önce kendi devletlerinin suçlarına karşı çıkma cesaretleridir.

7 Haziran seçimlerinden bu yana Kürt illerinde neredeyse iç savaş düzeyine erişen çatışmalar yaşanmakta, fakat bu çatışmalara dair pek çok gerçek ulusal medyada kendisine yer bulamamaktadır. Barış için Akademisyenler girişiminin "Bu suça ortak olmayacağız." başlıklı bildirisinin, gerek anlatılmayan gerçekleri anlatmak, gerek de Türkiye devletini kendi kanunlarına, kendi anayasasına ve uluslararası sözleşmelere uymaya çağırmak anlamında aydın sorumluluğuna yakışır bir bildiri olduğunu düşünüyoruz.

Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de, Şırnak'ta, Silopi'de haftalarca süren sokağa çıkma yasakları ile halkın aç ve susuz bırakılmasına, ağır silahlar ile yerleşim yerlerinin hedef alınmasına, çocukların keskin nişancılar ve tank mermileri ile öldürülmelerine, hayatını kaybedenlerin cenazelerinin haftalarca sokakta kalmasına karşı çıkmanın sadece aydınların değil, bütün vatandaşların sorumluluğunda olduğuna inanıyoruz.

"Çocuklar ölmesin," diyenlerin bile vatan haini ilan edildiği bu günlerde, barıştan bahsetme cesareti gösteren akademisyenlerle gurur duyuyoruz.

Bildirinin yayınlanmasından itibaren, bildiriye imza atan akademisyenler devletin en üst düzeyinden başlayarak vatan haini damgası yediler, ölümle tehdit edildiler, yasal dayanağı olmayan soruşturmalara maruz bırakıldılar. Dünden itibaren de bildiri imzacısı akademisyenler gözaltına alınmaya başladı.

Devleti yönetenlerin görüşlerine ters fikri olan aydınların bu şekilde muamele görmesine Kenan Evren zamanından, Hitler Almanya'sından aşinayız. Bugün akademisyenleri linç etmeye çalışanların, yarın bunlarla birlikte tarihin karanlık sayfalarına yazılacağına eminiz.

Barış için Akademisyenlere yönelik bu linç kampanyasını bertaraf etmenin, barış talebinde ısrar ederek, düşünce özgürlüğünü savunanlarla aynı safta durarak mümkün olacağına inanıyoruz.

Bizler, Barış İçin Eczacılar ve Eczacılık Öğrencileri,

Barışı savunan akademisyenlere yönelik gözaltı furyası ve linç kampanyasından bir an önce vazgeçilmesini ve savaş ortamının terk edilerek barış ortamına dönülmesini istiyoruz.

Bütün barış taleplerinin, fikir özgürlüğü için mücadele edenlerin suç ortakları olduğumuzu ilan ederiz.

Sağlıkçıyız, yaşamın yanındayız.”

https://www.change.org/organizations/barış_için_eczacılar_ve_eczacılık_Öğrencileri

 

26. Barış İçin İşsizler

“Barış İçin Akademisyenlerin, barış için kaleme aldıkları metni; toplumun en kalabalık meslek gruplarından işsizler olarak biz de destekliyoruz. Bir etnik kimliğin topyekûn ortadan kaldırılması çabalarına ve insan hakkı ihlallerine karşı barışın ve eşitliğin yanındayız. Üniversiteler devletin değil düşünce özgürlüğünün meydanıdır. Barış için imza veren akademisyenlerin muhatabı, savcılar veya polis-devletin istihbarat memuru üniversite yöneticileri değil, öğrencileridir.

Kaybedecek zinciri olmayanları da barışa destek olmaya davet ediyoruz”.

http://imza.la/baris-icin-issizler/liste

 

27. Barış İçin Tribünler

Biz tribüncüyüz. Dışarıdan bakınca bir garip topun peşindedir aklımız. Ama ne iki renkli formayı ne de o topu hayatın önüne koyarız. Birbirimizle tepişiriz; ama biliriz ki bu toprakların da bu oyunun da tadı bir arada yaşamada. Bu tadın ancak barış olursa alınabileceğini de biliriz.

Topçunun tekmeye kafa uzatanını severiz; ama çocuklar mermilerin önünde uzandığında biz de uzanırız. Ekmek bulmaya giden insanlar vurulduğunda, boğazımıza düğümlenir lokmalarımız. Anneler çocuklarına kurdukları sofrada can verdiklerinde, bize de zehir zıkkım olur yediğimiz içtiğimiz. Evlerinde oyun oynayan çocukları öldüren bombalar, bizim de yüreğimizi parçalar.

Herkesin 'bölünmesin' dediği memleket, barış isteyenler ve onlara vatan haini diyenler olarak çoktan bölündü. Toprağa düşen çocukların hangi halktan olduğuna bakarak tepki verenlerle, hepsi için aynı şekilde üzülenler olarak bölündü.

Hatırlıyoruz. Cumhurbaşkanı doksanlı yıllardaki faili meçhullere lanet okuyordu. Halefi “beyaz toroslar”ı işaret etti. Hatırlıyoruz “eski güvenlikçi bakış açısıyla hesaplaştık” diyorlardı. Şimdi tankla, topla sivil halkın yaşadığı mahalleleri dövüyorlar. Tek gerçeği bu kirli savaşın içinde doğmak olan insanlara zulmediyorlar tıpkı Cizre ve Çınar'da olduğu gibi.

Ayşe öğretmen dün “çocuklar ölmesin” dedi. Tekrar ediyoruz. Akademisyenler dün “bu suça ortak olmayacağız” dedi. Tekrar ediyoruz. Kim olursa olsun, artık hiç kimsenin ölmemesini istemek, bunu beyan etmek suç değildir. Aksine memleketin bir kısmını savaş alanına çevirmek, ölen insanlarımızı sayılarla ifade etmek suçtur. Bu suçu işleyenler, çocukların öldürülmesini sözde vatan kurtarma operasyonlarının zaruri teferruatı olarak görenler mutlaka bir gün hesap verecektir.

Bizler, aşağıda imzası olan, ülkemizin sorunlarına duyarlı taraftar grupları olarak, bir an önce bu gidişatın durdurulmasını, halk için işkenceye dönüşen hukuksuz sokağa çıkma yasaklarına derhal son verilmesini, barış masasının tekrar kurulmasını talep ediyoruz. Barış için ses çıkaran akademisyenlerin yalnız olmadığını, onların "insanlığın en büyük utancı olan savaş suçuna ortak olmayacağız" çığlığını sahiplendiğimizi ve “barış isteme suçunu” gururla üstleneceğimizi duyuruyoruz.

https://www.facebook.com/Trib%C3%BCnler-Bar%C4%B1%C5%9F-%C4%B0stiyor-511337995701620/?fref=nf

 

28. Yurtta ve Dünyada Barış İçin Rehberler

“Birkaç gün önce rehberlik ettiğimiz insanları Sultanahmet'ten sonsuzluğa uğurladık ve bu hain saldırıda iki de meslektaşımız yaralandı.
Ve bugün...
Yalnızca barış istedikleri için onlarca akademisyene savaş açıldı.
Biz rehberler için tarihi miras yalnızca yapılar ve müzeler değildir. Tarih bizlere barışı ve insanlığı da miras bıraktı.
Bizler bu mirasın arkasındayız.
Barış isteyen akademisyenleri düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı zulme karşı destekliyoruz. Birkaç gün önce rehberlik ettiğimiz insanları Sultanahmet'ten sonsuzluğa uğurladık ve bu hain saldırıda iki de meslektaşımız yaralandı.
Ve bugün...
Yalnızca barış istedikleri için onlarca akademisyene savaş açıldı.
Biz rehberler için tarihi miras yalnızca yapılar ve müzeler değildir. Tarih bizlere barışı ve insanlığı da miras bıraktı.
Bizler bu mirasın arkasındayız.
Barış isteyen akademisyenleri düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı zulme karşı destekliyoruz. Birkaç gün önce rehberlik ettiğimiz insanları Sultanahmet'ten sonsuzluğa uğurladık ve bu hain saldırıda iki de meslektaşımız yaralandı.
Ve bugün...
Yalnızca barış istedikleri için onlarca akademisyene savaş açıldı.
Biz rehberler için tarihi miras yalnızca yapılar ve müzeler değildir. Tarih bizlere barışı ve insanlığı da miras bıraktı.
Bizler bu mirasın arkasındayız.
Barış isteyen akademisyenleri düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı zulme karşı destekliyoruz”.

https://www.facebook.com/yurttavedunyadabarisicinrehberler/?fref=photo

 

29. Barış İçin Plaza Çalışanları

“Bizler beyaz yakalı plaza çalışanları olarak düşünce özgürlüğü ve barış için “Barış için Akademisyenler”in yanındayız.

Uluslararası insan hakları kapsamında, her türlü düşüncenin özgürce ifade edilmesi ve yayılması hakkının medeni toplumların olmazsa olmazı olduğuna inanıyoruz.

Bu kapsamda ülkemizde artan şiddet ve ölümlere dair düşüncelerini bir bildiri ile şiddet içermeyen ve şiddete teşvik etmeyen bir dil ile paylaşan akademisyenlerin maruz kaldığı saldırı ve baskıları reddediyoruz.

Bu bildirinin içeriğine tam anlamıyla katılmak veya katılmamaktan bağımsız olarak, şiddet içermeyen ve bu yönde bir çağrısı olmayan bu bildiriye imza atanların devletin en üst kademesinden, YÖK’e, bazı yayın organlarından mafya liderlerine kadar geniş bir kesim tarafında organize bir şeklide tehdit edilmesini, savcılıklar, YÖK ve üniversite yönetimleri tarafından şimdiden onlarca soruşturma açılmasını kabul etmiyoruz.

Bu saldırının, sadece söz konusu bildirinin içeriğine değil bu ülkedeki hakim güçlerden farklı düşünen tüm insanlara bir gözdağı olduğunu düşünüyoruz.

 Bu ülke insanlarının fikir beyan etme özgürlüğünü hedef alan, organize ve şiddet çağrısı içeren tepkilere karşı “Barış için Akademisyenler”in fikir beyan etme özgürlüğünün yanındayız ve destekliyoruz. Onlara karşı olan şiddet ve tehdite bir tepki olarak, biz de kendimizi "Barış için Plaza Çalışanları" olarak adlandırıyoruz”.

https://www.change.org/p/plaza-çalışanları-olarak-düşünce-özgürlüğü-için-barış-için-akademisyenler-in-yanındayız

 

30. Barış Öğretmenleri

Barış İçin Akademisyenlerin 11 Ocak 2016 tarihinde yaptığı “barış” çağrısına katılıyoruz. Bunlar barışı yürekten isteyen ve bu uğurda daha yakın zamanda Ankara’da ölen arkadaşlarımızın da, biz öğretmenlerin de talebidir. Anayasamızın 26. maddesine göre herkesin “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” vardır. Düşüncelerini ifade etme hakkını kullanan; evrensel hukuka, insan haklarına ve Türkiye’deki hukuka uygun talepler ileri sürerek, BARIŞ çağrısı yapan akademisyenlere yönelik baskıları, linç politikalarını kınıyor, imza sahiplerinin yanında olduğumuzu belirtiyoruz. 

https://www.change.org/p/kamuoyu-barış-biz-öğretmenlerin-de-talebidir-1a9ed9a4-068f-4c41-a3e8-2ba2d676f47e

 

31. KESK

“Her gün yeni ölüm, patlama, çatışma ve gözaltı haberleriyle uyandığımız son aylarda bugüne de aydınlara, akademisyenlere yönelik cadı avı haberi damgasını vurdu. 12 Eylül’de bile böylesi bir pervasızlık, böylesi bir faşizm görülmedi.

Akademisyenleri mandacı olmakla suçlamaktan tutalım, Sultanahmet patlamasıyla bağlantılı olmaya kadar akıllara ziyan, özel savaş propagandasıyla hedef haline getirmenin faturası korkarız ki çok ağır olacaktır.

AKP yıllarca “bireyi esas almayan devlet anlayışını yıkacağız” diyerek toplumun farklı kesimlerinin desteğini almaya çalıştı. Şimdi de “devlet elden gidiyor” yalanıyla faşizan politikaları etrafında bir savaş cephesi oluşturmaya çalışıyor. Ne yazık ki, en sıkı AKP karşıtı geçinen bazı kesimler de bu cepheye koşarak dahil oldular. Böylece bunların da gerçek yüzleri ortaya çıkmış oldu.

 “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi” bu ülkenin yüz akıdır, vicdanıdır. Son aylarda yaşananlara karşı yeterli tepkinin gelişmemesi karşısında insanlığın ölmediğinin, üniversitelerde hala özgür ve onurlu duruşa sahip yüzlerce akademisyen olduğunun kanıtı oldular. Barışa dair ses ve umut oldular. Akademisyenlere yönelik linç ve baskı tam da büyüyen bu sese ve umuda yönelik gerçekleşmektedir.

Bundan dolayı bir toz bulutu yaratılmaya, “hain” yaftasıyla gerçeklerle yalanlar birbirine karıştırılmaya, milliyetçi duygularla güvenlikçi politika etrafında bir kenetlenme yaratılmaya çalışılmaktadır. Konuşması, sesini yükseltmesi gerekenler konuştukça Cumhurbaşkanı ve Hükümet daha çok saldırganlaşıyor, havada uçuşan hakaretlerle susturmaya çalışıyorlar.

Akademisyenlerimiz ne dediler de “hain” ve “mandacı”, “mütareke döneminin sözde aydın kalıntıları” olarak ilan edildiler?

“Çocuklarımız öldürülmesin” dediler…

Öldürülmeye devam mı etsin” demeliydiler!? Bakınız Cumhurbaşkanının akademisyenleri hain ilan ettiği saatlerde ve dün Diyarbakır Çınar’da 3, Cizre’de 2 çocuğumuz öldürüldü. Akademisyenlerimize yönelik linç kampanyası örgütleyeceklerine bildiride de vurgulandığı üzere barış ve diyalog yolları açılmış olsaydı en azından bu beş çocuğumuzu yitirmemiş olacaktık. Çatışmada ısrar ederek yeni ölümlere, acıya ve gözyaşına neden olanlar akademisyenlerimizi hedef haline getirerek kendi suçlarını gizleyemezler!

“Çatışmalar dursun” dediler…

Ülke kan gölüne döndü. Yaşamını yitirenler sayıdan ibaret kılınır hale getirildi. Sokağa çıkma yasağı adı altında sıkıyönetimi aşan uygulamaların başladığı 16 Ağustos 2015 ile 7 Ocak 2016 tarihleri arasında 134 sivil yaşamını yitirmiştir.  Son bir haftaki sivil kayıplar bu rakamlara dâhil değildir. Bu korkunç tabloya itiraz edip çatışmaların durmasını istemek temel insani görevdir.

Çatışmaların olduğu bölgelere bağımsız heyetlerin gitmesine izin verilsin, dediler…

Herhalde AKP nezdinde en büyük suçları da bu oldu! Konfederasyonumuz da dahil sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlere kimsenin gitmesine izin verilmiyor. Yaralı kadına müdahale ederken katledilen sağlık emekçisi Aziz Yural adlı üyemizin cenazesini almamızı bile engellediler. Cenazeler evlerde, market dolaplarında, sokaklarda bekletildi. Şu saatlerde bile ilçeler ağır silahlarla, tanklarla yerle bir ediliyor. Eğer devlet böyle bir şeyin olmadığını iddia ediyorsa neden bağımsız heyetlerin gidişine izin vermiyor?

Eğer bunlar suç ise biz bu suçları ısrarla ve kararlılıkla işlemeye devam edeceğiz. Bunun somut ifadesi olarak Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın tüm şube başkanlarıyla birlikte akademisyenlerimizi ve bildirilerini sahiplendiğimize dair açıklamamızı da en kısa sürede kamuoyu ile paylaşacağız. Hükümetin; içeriğini tartışmayı bir yana bırakarak, çarpıtarak ve “hain” yaftasıyla kriminalize ederek bildiriyi gözden kaçırması tam da suçlu durumunu gizlemeye yöneliktir. Dünyanın hiçbir yerinde barış istemek, çocuklarımız öldürülmesin demek suç değildir, olamaz.

Kocaeli üniversitesinde 15 akademisyenle başlayan gözaltı furyasına her saat yenileri ekleniyor. Birçok tüm üniversitede soruşturmalar açıldı, kimi akademisyenlerin görevine son verildi, kimisi bölüm başkanlığından alındı. Daha da vahimi onlarca üniversitede örgütlü şekilde akademisyenlere yönelik odalarına bırakılan notlarla ve sosyal medya üzerinden tehditler yağdırılmaktadır. Akademisyenlerimize yönelik gelişebilecek farklı saldırı ve yönelimlerin tek sorumlusunun Hükümet olacağını bir kez daha hatırlatıyoruz. İşler kontrolden çıkmadan bu linç kampanyası durdurulmalıdır.

Aralarında Sendikamız EĞİTİM SEN ve SES üyelerinin de olduğu gözaltına alınan akademisyenler derhal serbest bırakılmalı, cadı avına son verilmelidir.

http://www.kesk.org.tr/content/akademisyenlerin-gözaltına-alınması-tüm-barış-savunucularına-yönelik-bir-gözdağıdır-kınıyor

 

 

32. DİSK

“Hem fikirleri hem de duruşları ile Türkiye işçi sınıfının her zaman yanında olan, sendikal ve demokrasi mücadelesine hiçbir zaman katkılarını esirgemeyen, aralarında DİSK-AR Koordinasyon Kurulu üyelerinin de bulunduğu, üretkenlik ve akademik çalışmaları ile tanınan çok değerli akademisyenlerimiz barış talep eden bir metne imza attıkları için evlerinden gözaltına alındılar.

Bir yanda devletin himayesine girmiş bir çete şefinin “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız” diye açıkça tehdit eden sözlerine hiçbir işlem dahi yapılmayarak, diğer taraftan düşüncelerinden ve kalemlerinden başka hiçbir silahları olmayan onurlu hocalarımıza karşı girişilen bu baskıcı, otoriter, faşizan tutumu kınıyoruz.

Bu topraklar yeteri kadar kana doydu! Kan deryasında boğuluyoruz… Bugüne kadar kardeş kanı akmasın, analar ağlamasın, Saray’ın savaşında yoksul çocukları ölmesin, bebekler öldürülmesin diye her fırsatta ve ortamda yaptığımız barış çağrılarını bir kez daha tekrarlıyoruz: SAVAŞ VE BASKI POLİTİKALARINA HAYIR! SAVAŞA KARŞI BARIŞI SAVUNACAĞIZ!

Hocalarımızın derhal serbest bırakılmasını, Hitler Almanya’sını aratmayan böyle bir rezalete karşı tüm kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.

Demokrasi mücadelesinde hiçbir çekince duymadan işçi sınıfının ve halkımızın yanında duran, her türlü bedeli göze alan sevgili hocalarımız yalnız değildir!”

http://disk.org.tr/2016/01/isci-sinifinin-halkin-ulkemizin-onuru-akademisyenlerimizin-yanindayiz/

 

33. Eğitim-Sen

“Kalıcı Barış İçin Akademisyenleri Yalnız Bırakmayacağız”

“Barış İçin Akademisyenler” imzasıyla ‘’devlet şiddetine’’ vurgu yaparak, başta yaşam hakkı olmak üzere hak ihlallerine ve sokağa çıkma yasaklarına son verilmesi talebinde bulunan akademisyenler, yaşanan şiddet ortamının sona erdirilmesi ve barış istemini içeren metne imza atmışlardır. Akademisyenler, Cumhurbaşkanı, hükümet üyeleri, basın yayın organları tarafından hakaretlerle tehdit edilmiş, YÖK tarafından gereğinin yapılacağı ifade edilerek soruşturmalar başlatılmıştır.

Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttüğü soruşturma kapsamında, “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılamak” ile “terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla bildiriye imza atan 21 akademisyen hakkında gözaltı kararı alınmıştır. Bu sabah saatlerinde ise 14 akademisyen evlerinden hukuksuz bir şekilde gözaltına alınmıştır. Gözaltı operasyonları sadece Kocaeli ile sınırlı kalmamış adeta bir akademisyen avına çıkılarak Bolu ‘da da 3 akademisyen sabah saatlerinde evlerine yapılan baskınla gözaltına alınmışlardır. Dün de Düzce Üniversitesinde üyemiz Latife Akyüz hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır. Evleri, iş adresleri belli olan ve çağrıldıklarında ifadeye gidebilecek olan akademisyenlerin ve araştırmacıların sabah saatlerinde evlerine baskın yapılmasının ve haklarında yakalama kararı çıkarılmasının hukukla açıklanacak bir yanı yoktur. Amaç barış isteyen ve hükümetin izlediği politikalara karşı söz söyleyen kesimlerin cesaretini kırmak ve onlar şahsında topluma gözdağı vermektir.

Diğer yandan Cumhurbaşkanı, hükümet ve onlara yakın çevrelerin yanı sıra; medya ve polis operasyonlarıyla hedef haline getirilen akademisyen ve araştırmacılar eli satırlı grupların, kesimlerin de saldırı ve tehditlerine maruz kalmaktadır. Gazi Üniversitesi başta olmak üzere çeşitli üniversitelerde öğretim elemanlarının odalarının işaretlenmesi birtakım yazılarla tehdit edilmeleri Türkiye’de geçmişte Maraş, Çorum gibi katliamlar öncesi yaşananları çağrıştırmaktadır. Buna karşı üniversite yönetimleri, her bir koridorunda güvenlik kameraları bulunan özel güvenlik aracığı ile korunan üniversite içinde akademisyenlerin odalarına kadar giden bu gruplara göz yummaktadır. Bu tehlikeli gidişata “Dur” demenin tek yolu demokratik teamüller çerçevesinde herkesin düşünce ve ifade hürriyetine saygı duymaktan geçmektedir. Uzunca bir süredir Cumhurbaşkanı ve AKP Hükümeti toplumu kutuplaştıran bir politika izlemekte; yaratılan gerilim sokaklara yansımaktadır.

Unutulmamalıdır ki düşünce ve ifade özgürlüğü yaşam, barınma, beslenme gibi temel haklar arasındadır. Düşünce özgürlüğünün olmadığı yerde örgütlenme özgürlüğü, gösteri özgürlüğü, sendikal özgürlükler ve akademik özgürlükten söz edilemez. Düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasiden, insan hak ve hürriyetlerinden bahsetmek de mümkün değildir. Cumhurbaşkanı, AKP Hükümeti ve yargı kurumlarının sorumluluğu bu hakkın kullanılamaz duruma getirilmesi değil, bu hakkın her kesim tarafında kullanılabilir olmasının teminatını sağlamak olmalıdır.

Bugüne dek AKP’nin izlediği politikalar Türkiye’yi giderek hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, müzakerelerin buzdolabına, demokrasinin rafa kaldırıldığı linç kampanyalarıyla faşizan uygulamaların yaygınlaştığı bir ülke durumuna sürüklenmiştir.

Gelinen aşamada ne yazık ki “Çocuklar ölmesin” demek suç sayılırken, asıl tehlike olarak algılanan temel hak ve hürriyetleri savunmak olmuştur.

Bizler Eğitim Sen olarak bildiriye imza atan tüm akademisyenlerin can güvenliğinin sağlanmasını tekrar talep ediyor, örgütlü gücümüzle tüm akademisyenlerin yanında olduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz. Gözaltı operasyonlarına son verilmeli, gözaltındaki arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Linç kampanyalarına karşı önlem alınmalı akademisyen ve araştırmacıları tehdit eden kişiler hakkında soruşturmalar açılmalıdır. Bilinmelidir ki, bu ülkenin barış isteyen akademisyenleri ve araştırmacıları yalnız değildir. Tarihinde pek çok baskı, soruşturma, sürgün, gözaltı ve ölümlerle sınanmak istenmiş bir örgüt olarak; bugün de bu baskılara boyun eğmeyecek barışın, insan haklarının, eşitliğin ve özgürlüğün savunucusu olmaya devam edeceğiz”. 

http://egitimsen.org.tr/kalici-baris-icin-akademisyenleri-yalniz-birakmayacagiz/

 

34. TODAP

BASINA VE KAMUOYUNA: BARIŞ İÇİN AKADEMİSYENLER GİRİŞİMİ’NİN YANINDAYIZ!

11 Ocak 2016 Pazartesi günü "Barış İçin Akademisyenler Girişimi" tarafından yurt içi ve yurt dışından 1400'ten fazla akademisyenin ve araştırmacının imzasıyla bir bildiri yayımlandı. Bildiride son süreçte güneydoğudaki illerde sürdürülen sokağa çıkma yasaklarının ve operasyonların hukuki olmadığı, devletin bir an önce barış ve müzakere ortamını sağlamakla yükümlü olduğu ifade edildi.

Bildirinin ardından ise gerek çeşitli yayın organları gerek devletin çeşitli kademelerindeki yetkililer tarafından, bildiriye imza atan akademisyenlere yönelik yoğun ve haksız bir karalama, ölümle tehdit etme ve hedef gösterme kampanyası başlatıldı. Buna bağlı olarak da birçok akademisyene yönelik sözlü ve yazılı tacizlerin, hakaretlerin, tehditlerin ve işten çıkarma girişimlerinin vuku bulduğunu görüyoruz.

Biz Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) olarak, akademik özgürlüğe, ifade özgürlüğüne ve can güvenliğine yönelik bu tehditlere ve baskılara karşı çıktığımızı, Barış İçin Akademisyenler Girişimi'nin "barış ve müzakere" çağrısına destek verdiğimizi ve kendileriyle dayanışma içinde olacağımızı kamuoyuna beyan ediyoruz.

 http://todap.org/bolum_detay.aspx?link=3&yaziId=1628

 

35. - 36.  TTB - TMMOB Ortak Açıklama

"1 Ocak Pazartesi günü bir grup akademisyen kendi bakış açılarından Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu ve devlete düşen sorumluluğu değerlendiren bir metni kamuoyuyla paylaştılar.Bu paylaşımı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çağdaş demokrasilerde tanık olmadığımız sertlikte eleştirmiş; aralarında tüm Türkiye’nin ve dünyanın akademik faaliyetlerini gayet iyi bildiği, saygınlıkları, tutarlılıkları, duyarlılıkları, hayata bakışları, başta öğrencileri ve meslektaşları olmak üzere kamuoyunun önemli bir bölümünde değer atfedilen hocaların bulunduğu imzacıları, “terör örgütünden yana olmakla”, “haddini bilmemekle”, “mandacı olmakla” suçlamış, “karanlık”, “müsvedde” gibi sözlerle nitelendirmiş ve “tüm ilgili kurumları” göreve davet etmiştir. Bu açıklamaların ardından Başbakan’ın “herkes safını belirlesin” açıklamalarını, YÖK ve bazı üniversite yönetimlerinin inceleme için harekete geçtiklerini okuduk. Eli silahlı çete liderlerinden açıklamalar geldi.İmzacılar ülkemiz için çok önemli bir konuda, hepimizin tedirginlikle, korkuyla izlediği, herkesin birbirine “Ne oluyor? Nereye gidiyoruz?” diye sorduğu yaşamsal bir konuda görüşlerini ve barış taleplerini ifade etmişlerdir.

Hiç kimse düşüncesi, sözleri, okuduğu şiir ya da giyim tarzı nedeniyle hedef gösterilmemeli, suçlanmamalı, cezalandırılmamalıdır.

Ölüm tehditleri ciddiye alınmalı, Cumhuriyet Savcılıkları bu konuda görevlerini yapmalıdır.

Cumhurbaşkanı, Başbakan ve İçişleri Bakanı sayıları giderek artan imzacıların can güvenliğini sağlamalıdır.

Üniversite yönetimleri ve Yüksek Öğretim Kurumu soruşturma ve görevden almalarla tüm dünyada ifade özgürlüğünün mabedi olarak bilinen üniversiteleri bir utancın içine düşürmemelidir.

Bu olay bizlere bir kez daha Türkiye’nin ihtiyacının yeni bir anayasadan önce bir anlayış değişikliği olduğunu göstermiştir.

Anahtar; başka düşünene, başka konuşana, başka giyinene, başka yaşayana tahammül etmek, siyasal ya da fiziki gücümüzü kullanarak onu ezmeye, bastırmaya, yok etmeye çalışmamaktır.

Toplumda böyle bir anlayışın yaygınlaşması, ülkede barışın sağlanması bizi eşit, özgür, mutlu yaşayacağımız demokratik Türkiye’ye götürecektir."

http://politeknik.org.tr/tmmob-ttb-demokrasi-ifade-ozgurlugu-ve-akademik-bagimsizlikla-gelir/

 

37. TMMOB Şehir Plancıları Odası

“Dünya yuvarlaktır” dediği için engizisyon mahkemelerince yargılanarak ömür boyu ev hapsine mahkum edilen Galileo, tarihte yönetici sınıfla bilim insanlarının çatışmasına ilk örnek olarak gösterilir. O günden bu yana tarih, egemenlerin bilim insanlarının ürettikleri özgür düşünceye uyguladığı baskılarla doludur. Ne zaman, bilimin ışığında, çıkar ilişkilerinden ve egemen anlayıştan bağımsız, özgür fikirler ortaya çıksa, güncel konjonktüre uygun bulunmayıp beğenilmeyerek, bilim insanlarının üzerinde baskı ve denetim kurulmuştur. Ülkemiz siyasi tarihi de, özellikle darbe dönemlerinde benzer olaylarla doludur. 28 Şubat 1997 de denenen yeni nesil askeri müdahale sonrası gelişen dönüşümle baskı ve denetim gücü, eleştiriye ve muhalefete tahammülü olmayan baskıcı iktidar elindedir.

11 Ocak 2016 tarihinde “barış için akademisyenler” adıyla bir grup akademisyen, ülkemizde son günlerde yaşanan olaylara ve devletin duruşuna ilişkin düşüncelerini yayımladıkları bir bildiri ile kamuoyu ile paylaşmışlardır. Ancak tüm çağdaş demokrasilerde her farklı görüşten grubun yapabileceği bu türden bir açıklama, özelikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın hedef gösteren, hakarete varan, hatta akademisyenleri terörize ederek “dağa çıkmaya davet eden”  üslubu sonucu; soruşturmalar, gözaltılar, işten çıkarma çabalarıyla yine özgür düşüncenin hapsedilmeye, yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Üstüne üstlük bu üslup, durumdan vazife çıkartan mafyavari çevrelerce geliştirilerek, “kanla duş almaya” varan hastalıklı düşüncelerin dahil olmasına sebep olmuştur.

Ülkemizin farklı üniversitelerinden ve yurtdışından çok sayıda akademisyenin imzaladığı bildiri, çocukların, sivillerin, güvenlik görevlilerinin öldüğü ve gidişatının endişe verici boyutlara ulaştığı olayların durmasına, barış ortamının yeniden sağlanmasına ilişkin talep içermektedir.

Bu bildiri, iktidar mensuplarınca söylemi beğenilmese bile, çağdaş bir demokraside olması gerektiği gibi, içeriğine bakılmaksızın, düşünce beyanı olarak kabul edilip, suçlama ve soruşturmalardan arındırılmalı, tam tersine devlet güvencesi altına alınarak, kanla tehdit edenlere karşı koruma altına alınmalıdır.

Ülkemizin ve insanlığın gelişimi için bilim yapan, düşünce üreten akademisyenleri hedef gösteren, onları ihanetle suçlayan anlayışı kabul etmiyor, barışı  savunan herkesle dayanışma içinde olacağımızı bir kez daha belirtiyoruz. Düşünce özgürlüğünün tam anlamıyla sağlandığı, yargının, medyanın, sanatın ve üniversitelerin tam bağımsızlığının sağlandığı bir Türkiye özlemiyle, barış ve özgür düşünceden yana mücadelemizi, tüm toplumumuzla birlikte yükseltmeye her kesimi davet ediyoruz.

Tarih, barışa imza atanları saygıyla yazacaktır."

http://politeknik.org.tr/sehir-plancilari-odasi-daima-baris-ve-ozgur-dusuncenin-yaninda-olacagiz/

 

38. TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi

"Daha iyi bir gelecek için emek harcamaktan kaçınmayan meslek insanları olarak; bir toplumda gelecek inşa etmenin ancak ahlakla, bilimle ve sorgulayan bir akılla mümkün olduğunun bilincindeyiz. Sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bir çevre inşa edebilmek için öncelikle, yaşanan tüm şiddetin ve terörün son bulması ve toplumun travmadan kurtulması gerekir. Polis ve asker cenazelerinin olduğu, sivillerin öldüğü, çocukların katledildiği, yaşam hakkına ve cenazeye saygının kalmadığı bir ortamda birbirimizin sesini bile duyamadığımızı görüyoruz.

Düşüncelerini ifade eden bilim insanlarımızı suçlayan ve onlara saldıranların ülkemizi, toplumumuzu ve insanlığımızı bölen ve parçalayan ana unsurlar olduğunu görüyoruz. Barış talebine karşı yükselen tepkiler ile “barış” ve “kardeşçe yaşamak” gibi evrensel değerlere ne derece uzak kalındığını, nefret üreten söylemlerde izliyoruz. Nefret üreten bu söylemler ile bir kez daha anlıyoruz ki, akademisyenlerin imzaladığı metne katılalım ya da katılmayalım durmamız gereken yer barış çağrısı yapan insanlığın yanıdır.

Daha iyi bir gelecek, nefret söylemi üreterek değil barış ve kardeşlik söylemleri üreterek kurulacaktır. Üretebilmek, evrensel bir insan hakkı olarak düşünmek, düşüncemizi özgürce paylaşmak ve toplumda tartışarak daha doğru bir yolu bulmak demektir. Ancak kör zihinler gelişen toplumların düşünen, üreten ve medenice tartışabilen toplumlar olduklarını göremezler. Düşüncenin ve ifade özgürlüğünün önüne konan her engelin daha iyi bir gelecek inşa etmemizi mümkün kılmayan ve toplumumuzu bölen girişimler olduğunun farkındayız.

Tüm bu sebeplerle toplumsal bir sorumluluk gereği olarak aklın, bilimin ve insanlığın yanındayız ve düşünceye konan engelleri tanımıyor, şiddet ve teröre karşı barış ve sağlıklı bir toplumsal ortam taleplerimizi ertelemiyoruz.

Barış taleplerini dile getiren ve susan vicdanlara ses olmaya çalışan akademisyenlerimizin yanındayız."

http://politeknik.org.tr/sehir-plancilari-odasi-istanbul-subesi-dusunce-engellenemez-baris-ertelenemez/

 

39.TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

"11 Ocak 2016 Pazartesi günü “Barış İçin Akademisyenler” imzası ile 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra birçok il ve ilçede ilan edilen sokağa çıkma yasakları altında uygulanan baskı, sürgün ve insanlık dışı muameleye karşı çıkan, yaşam hakkı ve özgürlüklere dikkat çeken, “bu suça ortak olmayacağız” ifadesiyle özetlenen bir açıklama yayımlandı. Aynı gün 1228 imzanın bulunduğu “Barış İçin Akademisyenler” imzalı bu girişime yönelik olarak, “Ey aydın müsveddeleri, siz aydın filan değilsiniz. Sizler ne Güneydoğu’yu ne Doğu’yu, buraların adresini bilemeyecek kadar karanlıksınız ve cahilsiniz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Devletin ekmeğini yiyip de bu devlete düşmanlık eden herkes hiç vakit kaybedilmeksizin en kısa sürede hak ettiği cezaya çarptırılmalıdır” diyerek ilgili adreslere açık bir talimat gönderdi. Talimatı alan YÖK, yandaş basın ve diğerleri, toplumun onuru olan akademisyenlere yönelik saldırılar başlattılar. YÖK, cumhurbaşkanının açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden imzacı akademisyenlerimiz hakkında soruşturma başlatırken, bazı üniversite rektörlükleri de gecikmeden imzacı akademisyenlere yönelik baskı uygulamaya, akademisyenlerin istifasını talep etmeye başladılar. 11 Ocak 1948’de Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes, Mediha Berkes, Behice Boran, Adnan Cemgil ve Azra Erhat’ın aralarında bulunduğu bazı öğretim üyelerinin sol eğilimli oldukları için Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki görevlerinden uzaklaştırılmalarından 68 yıl sonra, 12 Eylül askeri darbesi sonrasında yüzlerce akademisyenin soruşturmaya, uzaklaştırmaya ya da istifaya zorlanmasından 36 yıl sonra, Aydınlar dilekçesinden 32 yıl sonra bugün yurtiçi ve yurtdışından bini aşkın imzacı akademisyen hakkında soruşturma açılmasını kabul etmiyor, çağdışı zihniyetin yansıması olarak değerlendiriyor ve derhal durdurulmasını talep ediyoruz. İmzacı akademisyenler, metne katılalım katılmayalım, geçmişte olduğu gibi toplumun ve üniversitelerin vicdanı olarak anılacaklardır. Evet, akademisyenler, bilim insanları hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına, baskıya ve teröre sessiz kalmadıkları için bir kez daha geleceğe umutla bakmamıza vesile oldular. Onlar yalnız değildir.

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu olarak Akademisyenlerin, aralarında yer alan meslektaşlarımızın yanındayız. Akademisyenleri, meslektaşlarımızı sevinçle kucaklıyor, üstümüze düşen sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.Sessiz kalmayacağız, biz de bu suça ortak olmayacağız!”

http://politeknik.org.tr/baris-icin-akademisyenlere-mimarlar-da-destek-verdi-yalniz-degilsiniz/

 

40. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi

"11 Ocak 2016 Pazartesi günü “Barış İçin Akademisyenler” imzası ile 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra birçok il ve ilçede ilan edilen sokağa çıkma yasakları altında uygulanan baskı, sürgün ve insanlık dışı muameleye karşı çıkan, yaşam hakkı ve özgürlüklere dikkat çeken, “bu suça ortak olmayacağız” ifadesiyle özetlenen bir açıklama yayımlandı.

Barış için Akademisyenler çağrısı; bilim insanlarına uygulanan baskı ve aydınları toplumsal süreçlerden uzak tutma çabasını yerlebir etmiş, toplumdan izole edilmeye çalışılan akademiyi ‘yaşadığım sürecin farkındayım ve bu sürece müdahilim` diyerek Türkiye halkıyla buluşturmuştur.

Mesleki süreçlerimizde bizlerle dayanışma içerisinde olan, bilim ve tekniği halkla buluşturan, ülkemizde yaşanan bütün toplumsal olaylara ilişkin halkına karşı sorumluluk hisseden ve doğru bildiğini söylemekten imtina etmeyen akademisyenlerimizin yanındayız.

Akademisyenler hakkında açılan soruşturmalar bizler için yok hükmündedir. Baskıya ve hukuk dışı uygulamalara derhal son verilmeli, gözaltındaki akademisyenler serbest bırakılmalıdır. Çağrı metniyle, bilim insanları ifade özgürlüğü haklarını kullanmış, savaşa karşı barış taleplerini dile getirmişlerdir.

Aydınlık bir gelecek için emek veren yol arkadaşlarımızın çağrısına ses veriyor, bir kez de biz tekrarlıyoruz: Barış Hemen Şimdi! Sessiz kalmayacağız, bu suça ortak olmayacağız."

http://politeknik.org.tr/cevre-muhendisleri-odasi-istanbul-subesi-baris-icin-akademisyenlerin-yanindayiz/

 

41. TMMOB Makina Mühendisleri Odası

"Bu hafta başında bin 128 akademisyenin “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı barış istemli bir metni kamuoyuyla paylaşmalarının ardından Cumhurbaşkanı, Başbakan ve YÖK‘ün demokrasiyi, düşünce ve ifade özgürlükleri ile akademik bağımsızlığı dışlayan tarzda aşırı sert birçok açıklama yaptıkları bilinmektedir. Ardından birçok üniversite rektörlüğü harekete geçmiş ve söz konusu metni imzalayan akademisyenler hakkında adeta bir cadı avı başlatılmış; akademisyenlerin “kanı ile duş almaktan” söz eden yasadışı çeteciler boy gösterir olmuştur.

İstenen, tamamen suskun bir toplumdur. İstenen, akan kan gölüne seyirci ve yabancı kalınmasıdır. İstenen, insanlığımızın reddedilmesidir.

Bu durum kabul edilemez. TMMOB Makina Mühendisleri Odası, bilim dünyasının, akademik dünyanın, insandan, barıştan, demokrasiden, emekten yana seslerin susturulmaya çalışılmasını kabul edilemez bulmaktadır. Ülkemizin aydınlanma damarlarından biri olan bilim ve akademi dünyası yalnız değildir. Suskun, kendine yabancılaşmış, her türlü insanlık dışı tutumu tevekkülle karşılayan bir toplum yaratma çabalarına karşı sessiz kalmayacağımızı, haksızlığa uğrayan herkes ile; emek, demokrasi, bilim-akademi ve barış güçleri ile dayanışma içinde olduğumuzu bu vesileyle kamuoyuna duyururuz."

http://politeknik.org.tr/makina-muhendisleri-odasi-baris-isteyen-akademisyenler-yalniz-degildir/

 

42. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası

"Yurtiçinden ve dışından bini aşkın akademisyen 11 Ocak‘ta “Sokağa çıkma yasağı” adı altında uygulanan savaş ve katliam politikalarına karşı yaşam ve özgürlükleri savunmak için “Bu suça ortak olmayacağız” ifadesiyle bir imza metni yayımlandı. İmzacılar, “ülkede gerçekleşen katliam ve sürgünlerin durdurulmasını ve kalıcı barışın sağlanabilmesi için gerekli adımların atılması”nı talep etti.

Ancak, barış çığlığı olan bu metne tepkiler tıpkı 5 Mayıs 1984‘te Cumhurbaşkanlığı ve Meclis Başkanlığı‘na sunulan ve 1300 kişi tarafından imzalanan “Türkiye‘de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstemler” başlıklı Aydınlar Dilekçesi‘ne gösterilen tepkilerin benzeri hatta daha katmerlisi ile karşılaştı.

Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada akademisyenleri hedef gösterdi. Darbe kurumu olan ancak hala iktidarın en önemli baskı araçlarından biri olan YÖK de imzacı akademisyenler hakkında soruşturma açtı, durumdan vazife çıkaranlar, barış çağrısı yapan akademisyenlere yönelik “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve kanlarınızla duş alacağız” diye tehditler savunmaktan geri durmadı.

Yaşananlar 12 Eylül faşist zihniyetinin nasıl canlı tutulduğunu açıkça gösteriyor. Bu zihniyetin bundan sonra yapacaklarını tahmin etmek zor değil.

Ancak, bu karanlığa teslim olmayacağız! Akademisyenlerimizin yanındayız! Çünkü imza kampanyası hem fikir hürriyeti hem de dilekçe hakkı kapsamında anayasanın güvencesi altındadır. Her yurttaşın hükümet politikalarına ilişkin eleştiri hakkı vardır hatta bu hakkı kullanması bir yurttaşlık ödevidir.

Barış isteyen akademisyenler demokrasiyi, yaşama hakkını ve “barışı” isteyerek suç işlemediler. 
Asıl Suç;  barış isteyen herkesin “suçlu” ilan edilmesi, toplumsal ve hukuki linç çağrıları yapılmasıdır.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak savaş histerisine kapılanlara karşı; savaşı ve ölümü savunmanın meşru, barışı savunmanın suç sayılmasına inat, barışın, insanca yaşamın ve vicdanın sesi olan bilim insanlarına ve onların ifade özgürlüklerine sahip çıkıyor, karanlığa karşı aydınlık günleri getirecek ışığın bu ülkede çoğalacağına inanıyoruz."

http://politeknik.org.tr/jeoloji-muhendisleri-odasi-ulkemizin-hem-akli-hem-de-vicdani-bilim-insanlari-yuz-akimizdir/

 

43. Ankara Barosu

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ EVRENSEL BİR HAKTIR

“Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bir bildiri yayımlayan bin 128 akademisyen hakkında başlatılan linç kampanyasını üzülerek izliyoruz.

Öncelikle bilinmelidir ki; bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü, Anayasamız, yasalarımız ve uluslararası sözleşmelerle garanti altına alınmıştır.

Bu ülkede yaşayan herkes, bir suçu ya da suçluyu övmedikçe, kimseyi terör ve şiddete azmettirmedikçe içeriği ne olursa olsun düşüncelerini açıklamakta özgürdür.  Söz konusu bildiriye imza atan akademisyenlerin de bu çerçevede ifade açıklama haklarını kullanmalarını kabul etmemiz gerekir. Açıklamanın içeriği ve kullanılan kavramlar elbette tartışmaya açıktır. Kimsenin bu açıklamayı doğru bulma, benimseme, katılma ve destekleme zorunluluğu olmadığı gibi bu açıklamaya birçok haklı gerekçe ile karşı da çıkılabilir. Ancak bu sözleri tartışmak, eleştirmek yerine bir linç kampanyasına dönüştürerek susturmaya çalışmak, çağdaş demokrasilerde kabul edilemez.

Bildiriye imza atan bin 128 akademisyen hakkında devletin en üst makamları tarafından başlatılıp toplumun değişik kesimlerince desteklenen linç kampanyasını, akademisyenler hakkında açılan idari soruşturmaları, YÖK’ten talimat beklediğini belirten üniversite yönetim anlayışlarını, bildiride imzası bulunanlara yönelik gözaltı ve görevden almaları kabul edilemez bulduğumuzu kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.

Toplumun çeşitli kesimleri kendi fanuslarında boğularak sindirilmeye çalışılmış; bir kesim nefes alamaz hale gelirken toplumun geri kalanı sessizliği tercih etmiştir. Ergenekon, Balyoz ve diğer yargılamalarda yaşadıklarımızla başlayan süreç, Tahir Elçi’nin ifade için davet dahi edilmeden adliyedeki makamından gözaltına alınması; MİT TIR’ları haberini yapan Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ve bugün açıklama yapan akademisyenlerin gözaltına alınmaları ile toplumsal linç süreci devam ettirilmektedir. En büyük endişemiz, birbirimize karşı olan empatimizi kaybetmemiz nedeniyle demokratik bir devletten despotizme yol alınmasıdır.

Ankara Barosu olarak, Akademisyenler Bildirisi’nin bir cadı avına dönüştürülerek tarihimize kara bir leke olarak geçmemesi için bu linç kampanyasına son verilmesini talep ediyor; herkesi ifade özgürlüğüne ve evrensel hukuk kurallarına saygı duymaya davet ediyoruz.

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI

http://www.ankarabarosu.org.tr/Detay.aspx?SYF=10018

 

44-45. YARSAV ve Demokrat Yargı Ortak Açıklama

LİNÇ KÜLTÜRÜNE KARŞI TOPLUMSAL BARIŞI SAVUNUYORUZ

“Türkiye, “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi” sebebiyle bir kez daha kapsamlı ve yaygın bir linç kampanyasının sahnesine dönüşmeye başladı. Siyasi figürlerin başlattığı bu linç kampanyasının adliyeler eliyle de sürdürülmeye çalışılması asla kabul edilebilir bir durum değildir.

“Akademisyenler Bildirisi“, genel itibariyle, ülkede yaşanan silahlı çatışmalara, ilan edilen sokağa çıkma yasaklarına ilişkin kanaatlerin, eleştiri ve önerilerin yer aldığı bir değerlendirme metnidir.

Şiddet içermeyen, şiddete çağırmayan, cebir şiddet ve tehdit içeren yöntemleri teşvik etmeyen, meşru göstermeyen bu metnin siyasal iktidarı ve toplumun bir kısmını rahatsız etmesi hatta şoke edici olması, metni ceza hukukunun konusu haline getiremez. Akademisyenlerin, eylemlerinin dâhil edilebileceği bir madde Türk Ceza Kanununda henüz mevcut değildir. Yapılan açıklamalar tamamıyla ifade özgürlüğü kapsamında kalmaktadır.

Bildiride yer alan ifadelerin bazı kişiler açısından rahatsızlık uyandırması ceza hukukunun mevzusu değildir. Aksinin kabulü halinde, aksi yönde beyanlarda bulunarak toplumun bir diğer kesiminde rahatsızlık uyandıran kişiler hakkında da soruşturma başlatılması gerekmektedir.

Cumhurbaşkanının akademisyenlere dair sert açıklamasının ardından YÖK'ün “gereği yapılacaktır“ açıklaması akabinde, önce 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 53/b maddesine ilişkin 14.01.2015 tarihli Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile doğan boşluğun yasa koyucu tarafından giderilmemiş olmasına rağmen üniversite kurulları tarafından fonksiyon gaspı niteliği taşıyan disiplin soruşturmaları açılmış ve bugün de birçok ilde Başsavcılıklar tarafından adli soruşturma başlatılmış olup, "Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılamak" ile "terör örgütü propagandası yapmak" suçlarından akademisyenler gözaltına alınmış, evlerinde arama yapılmıştır. TCK 301. maddesi kapsamında soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine tabi olan bir suçtur. Suçun oluşup oluşmadığı ayrı bir tartışmanın konusu olmakla birlikte Adalet Bakanından izin alınmadan soruşturma yürütülmesi mümkün değildir. Haber metninde bahsedilen “terör örgütü propagandası yapma” suçu ise ancak bir örgütün, cebir, şiddet, tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapılması halinde gündeme gelmektedir.

Suçlamaya konu bildirinin basın-yayın organlarında yer aldığı bir durumda, kimlik ve adresleri bilinen akademisyenlerin, suçlamalar kapsamında yakalanarak gözaltına alınmaları, evlerinde, işyerlerinde arama yapılması ise ölçüsüzce bir uygulamadır ve tüm muhaliflere yönelik susturma, sindirme ve gözdağı verme aracıdır.

Yürütmenin bir işaretiyle soruşturma başlatan Başsavcılıklar kendilerini Türk Ceza Kanunuyla bağlı görmemektedir. Akademisyenlere yapılan bu işlemlerin bizzat kendisi ceza kanunu kapsamında değerlendirilebilecektir. Bugün, birilerinin işaretiyle hareket eden kamu görevlileri için yakın tarihimiz ibretlerle doludur.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
YARSAV & DEMOKRAT YARGI

http://www.birgun.net/haber-detay/yarsav-ve-demokrat-yargi-linc-kampanyasi-kabul-edilemez-100857.html

 

46. Türk Ceza Hukuku Derneği

TÜRK CEZA HUKUKU DERNEĞİ GÖRÜŞÜDÜR
“BARIŞ İÇİN AKADEMİSYENLER” AÇIKLAMASI İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA KORUNMALIDIR

Çeşitli Üniversitelerde akademik faaliyette bulunan öğretim elemanları tarafından “Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!” başlığı ile 10.01.2016 tarihinde gerçekleştirilen açıklama üzerine YÖK ve Üniversiteler tarafından idari, Cumhuriyet Savcılıkları tarafından ise adli soruşturmaların başlatıldığı, bir kısım öğretim üyesinin bu sebeple gözaltına alındıkları, açıklamada imzası bulunan akademisyenlerin ölümle tehdit edildiği kamuoyunun malumlarıdır.

Bu vahim durum karşısında, ifade özgürlüğü ve görüş açıklama temel hakkının evrensel niteliği, ulusal ve uluslararası normlar bakımından ele alınışı ve gösterilen ölçüsüz tepkinin olası olumsuz sonuçları bakımından blimsel bir değerlendirme yapmak, kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir.

Demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez koşulu olan ifade özgürlüğü kapsamında; her ferdin belirli bir konuda düşünce oluşturmak, hüküm kurmak ve bunları söz, yazı veya herhangi bir başka vasıta ile dışa vurmak, başkalarıyla paylaşmak ve yaymak hakkı bulunmaktadır. Bu hak, başta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (İHAS) olmak üzere, Türkiye’nin de taraf olduğu birçok uluslararası ve bölgesel sözleşme ile güvence altına alınarak korunmuştur.

[...]

Son olarak önemle belirtmek isteriz; Devletin en üst düzey kişi ve kurumları tarafından, içeriğinin benimsenmediği gerekçesinden hareketle, düşüncelerini açıklayan bir gurup akademisyenin hedef haline getirilmesi ve itibarsızlaştırılmaya çalışılması, usulüne uygun çağrı ile ifadelerine başvurulması yasal olarak zorunlu ve mümkün iken imzacı akademisyenlerin gözaltına alınmaları, bir kısım medya tarafından bu kişiler hakkında toplumda nefret uyandırmaya yönelik haberler yapılması sadece bu kişiler bakımından değil, ülkemizde yaşayan tüm bireylerin temel hak ve hürriyetleri bakımından da çok ciddi ve somut bir tehlike oluşturmaktadır.

http://www.tchd.org.tr/Uploads/Akademik.pdf

 

47. Çağdaş Hukukçular Derneği

AKADEMİSYEN DOSTLARIMIZIN ONURUNA ORTAK OLACAĞIZ!

Akademisyenler tarafından ilan edilen ve devlet terörünün teşhirini içeren bildirinin akabinde, iktidar eliyle bilinçli bir şoven histeri dalgası yaratılmış olup, hedefine bu kez de ilgili bildiriye imza atan akademisyen dostlarımız konulmuştur. Bugün birçok ilde ve üniversitede; istifaya zorlanma vakalarının yaşandığı, disiplin soruşturmaları ve terör suçlaması içerikli ceza soruşturmalarının açıldığı ve hatta linç hedefleyen bir takım eylemlerin örgütlendiği görülmekte.

Buradan tüm kamuoyuna ilan ediyoruz; bugün yaratılmak istenen korku çölünün ortasında sesini çıkarmaktan kaçınmayan, hayatı ve halkların kardeşliği özlemini savunan, konuşmak bir yana nefes almanın dahi üzerine çöreklenmiş olan bu faşizm ortamında ses çıkarmaktan geri durmayan onurlu ve vicdan sahibi akademisyenlerin yanındayız. Zulmün karşısında sessiz kalıp suç ortağı olmak yerine, karşı durarak onuruna sahip çıkan herkesin yanındayız.

Bugünün kana bulanmış ortamında; cenazelerimizi buzdolaplarında bekletmemizin dayatıldığı, ölümüzü sokaktan kaldırmak için binlerce kurşunun hedefi olduğumuz bu anlarda, insanlarımız infaz edilirken, TOMA’lar, panzerler insan çiğnerken ve bütün bunların emperyalist kapitalist bir iktidar savaşının tanıdığımız, bildiğimiz kirli, midemizi bulandıran, iliklerimize kadar tiksindiğimiz politikalarının bir ürünü olduğunu bilirken, bütün bunların karşısında duran en cılız sesten, en güçlüsüne hepsinin yanındayız.

Bugüne kadar adliyelerde, karakollarda, mahallelerde, sokaklarda, onurun ve özgürlüğün mücadelesinin yürütüldüğü her yerde olduk, bundan sonra da olacağız!

Yarınlara alnımız açık, başımız dik gitmek için, bugünün muktedirlerinin suç dediği ne ise üstleniyoruz! Ve bundan onur duyuyoruz!

Ey muktedirler; bugüne kadar bu coğrafyada, korku ile, işkence ile, hapisle, dayakla, kurşunla, kanla sindirmek, bastırmak, imha etmek istediğiniz kim var ise avukatıydık ve bundan sonra da öyle olacağız.

Hangi meslek grubundan olursa olsun, hangi yaştan, hangi cinsten, hangi mezhepten olursa olsun, halkımızın yanındayız. Sindirmenize, ezmenize, çiğnemenize izin vermeyeceğiz.

Hiç heveslenmeyin; tarih sizi yazmayacak! Siz tarihin çöplüğünde kokuşmuş birer omurgasızlık müsveddesi olarak kenara atılacakken, tarih; Berkin’i yazacak, Ali İsmail’i, Ethem’i, kıyıya vuran Aylan bebeği, cenazesi buzdolabında bekletilen Cemile’yi, Suruç’ta, Ankara’da, Sultanahmet’te katlettiklerinizi ve elbette bu karanlıkta ses çıkartan, direnen, kafa tutanları, eninde sonunda sizi devirip geçenleri yazacak.

Biz bu tarihi yazanların, yazılmasına katkı sunanların, ister adliyede ister sokakta, ama nihayetinde kavgada saf tutanların yanındayız, yanında olacağız.

Faşizme karşı mücadeleden yana saf tutan tüm kamuoyuna tekrarla çağrımızdır:

ÇHD, tüm şube ve temsilcilikleri ile, bütün hukuki bilgisi, direnci ve mücadele isteği ile bu kavganın safındadır. Bu coğrafyada direnen kimse yalnız değildir. Çünkü yarınlara giden yol budur ve bu onur hepimizindir!

http://chd.org.tr/akademisyen-dostlarimizin-onuruna-ortak-olacagiz.html

 

48. - 49. TİHV ve İHD

“1128 akademisyen, 11 Ocak 2016 tarihinde yayınladıkları bildiri ile Kürt sorununda uygulanan şiddetin son bulmasını isteyerek barış için müzakere çağrısı yapmışlar ve bu konuda devleti uyarmışlardır.

Herkes gibi akademisyenlerin de düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı vardır. Düşünceyi ifade özgürlüğü temel insan haklarındandır ve demokratik bir toplumda ifade özgürlüğü toplumsal varoluşun temelidir. Bütün ulusal üstü belgeler düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına alır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin de bu konuda yol gösterici kararları bulunmaktadır. İfade özgürlüğü hem bir bireysel hak, hem de kolektif bir haktır. Bu hakkın en dolayımsız biçimde gerçeklik bulduğu akademik özgürlük ise mutlaktır ve hiçbir şekilde sınırlandırılamaz. Yanı sıra demokratik rejimlerde kamu gücünü kullananlara ve onların icraatlarına yönelik eleştiri, ifade özgürlüğünün en geniş güvencesi altındadır.

1128 akademisyen de bu evrensel ilkeler çevresinde hareket ederek en temel demokratik haklarını kullanmış ve Türkiye’de devam eden silahlı çatışmalarda meydana gelen ağır hak ihlallerini dile getirerek devlete yönelik önemli ve bizim de desteklediğimiz bir uyarıda bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına Cumhurbaşkanının bu konuda karşıt bir açıklama yapması ve akademisyenleri ağır bir şekilde eleştirip hedef göstermesi sonucunda adeta bir sosyal linç ve cadı avı başlatılmıştır. Bu demokrasi ilkelerini, akademik özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ayaklar altına almaktan başka bir şey değildir.

Cumhurbaşkanının açıklamalarından sonra YÖK’ün tamda kendisinden beklenildiği gibi üniversiteleri harekete geçirerek akademisyenler ile ilgili idari soruşturmalar açtırması, bazı akademisyenlerin sözleşmelerinin feshedilme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmaları, bazı akademisyenlerin açığa alınmaları tipik bir otoriter devlet uygulamasıdır. Bu yetmezmiş gibi, ayrımcı, ırkçı ve otoriterlik yanlısı çevrelerin sosyal medya üzerinden akademisyenleri hedef haline getirip sosyal linç kampanyası başlatması bu kişilerin başta yaşam hakkı olmak üzere kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkını açıkça tehdit etmektedir. Bu kaygı verici gelişmelere rağmen suç örgütü lideri olduğu bilinen ve bu konuda hakkında çok sayıda adli dosyası bulunan Sedat Peker isimli kişinin açıkça akademisyenleri ölümle tehdit etmesi karşısında Cumhuriyet Savcılarının harekete geçmemesi Türkiye’nin aklını yitirdiği dönemlerden birisini oluşturmaktadır.

Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü yönünde çaba gösteren ve tutum açıklayan herkesi, şiddeti kutsayan devlet politikası karşısında hedef olarak göstermek oldukça vahim toplumsal olayların gelişmesine zemin hazırlayabilir ve Türkiye’nin iç barışını tehlikeye atabilir.

Üniversitelerimizin ve akademik özgürlüğün yüz akı olan, barıştan yana tutum açıklayan akademisyenlerin yalnız olmadığını, akademisyenlerin bu onurlu tutumu ile 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yayınlanan aydınlar bildirisi gibi tarihsel bir öneme sahip olduğunu belirtiyoruz. Özellikle de Türkiye ve dünya insan hakları hareketinin insan haklarına saygı ve özgürlüklerden yana tutum alan imzacı akademisyenlerin sonuna kadar yanlarında olduğunu kamuoyuna duyururuz.

http://www.imctv.com.tr/ihd-ve-tihv-baris-bir-insan-hakkidir/

 

50. Akademisyenlere Destek Açıklaması  (Istanbul, Ankara ve İzmir’de aydın, yazar ve akademisyenlerden kendileri hakkında suç duyurusu)

Ceyda Karan 1128 akademisyenin imzaladığı bildiriden bir bölüm okuyarak, "Bu sözlerin altına biz de imzamızı atıyor, doğacak yasal sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğumuzu bildiriyoruz." dedi.

Grup basın açıklamasının ardından kendileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Akademisyenlere destek amacıyla kendilerini savcıya ihbar eden isimler şunlar ; Hrant Dink'in oğlu Arat Dink, Ayşegül Devecioğlu, Bahadır Altan, Ceyda Karan, Erol Önderoğlu, Ferhat Tunç, Gürhan Ertür, Halim Bulutoğlu, Mehmet Bülent Deniz, Melek Özman, Necmi Demir, Necmiye Alpay, Nergiz Savran, Pınar Aydınlar, Şanar Yurdatapan ve Zeynep Tanbay.

http://www.haberler.com/adliye-onunde-akademisyenlere-destek-aciklamasi-8073949-haberi/

 

51. MAZLUM-DER Akademisyenlere Destek Açıklaması

Geçtiğimiz günlerde 1128 akademisyen bir imza kampanyası düzenleyerek “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir metni, “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi” olarak basın ve kamuoyuyla paylaşmışlardır. Bu metin doğası gereği, kamuoyunda olumlu ve olumsuz eleştiriye tabi tutulmuştur, tutulacaktır.

Ancak bugün itibariyle anılan metni imzalayan akademisyenler hakkında Yükseköğretim Kurumu Başkanlığı ve ilgili üniversitelerce disiplin soruşturmaları başlatıldığı, çeşitli üniversitelerde “tedbiren görevden uzaklaştırma” kararı verildiği, bazı üniversitelerde çeşitli grupların akademisyenlerin odalarına işaretlemelerde bulunduğu, çeşitli illerin Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından haklarında “terör propagandası yapmak, Türklüğü ve Devleti aşağılamak” suçlarından cezai soruşturma başlatıldığı, yakalama ve gözaltı işlemlerinin gerçekleştiği kamuoyu gündemine yansımıştır. Çok kısa bir zaman içinde görülmüştür ki, metni imzalayan kişilerin doğrudan cezalandırıldığı bir sosyal ortam inşa edilmekte, hukuki süreçler beklenmeksizin imzacıların hayatlarına müdahale içeren idari ve cezai yaptırımlar teşvik edilmekte, devlet yetkilileri dışındaki kişilerin sözlü ve fiili saldırılarına müdahale edilmeyerek imzacıların tehdit edilmeleri söz konusu olmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki, devlet insan hayatına müdahale yetisi çok yüksek olan güçlü bir aygıttır. Bu aygıt, yöneticileri her kim olursa olsun, Türkiye’de herkesin ve her kesimin hayat ve haysiyet hakkını korumakla yükümlü olduğu kadar, toplumda ciddi biçimde rahatsızlık da uyandırsa şiddet içermediği müddetçe düşünceleri açıklama ve ifade hürriyetine de saygı duymakla yükümlüdür. Unutulmamalıdır ki ifade özgürlüğü, bizzat devlet yetkililerini veya toplumun büyük kesimini rahatsız edici ifade ve beyanlar için koruma sağlayan bir hak olup zaten kimseyi rahatsız etmeyecek ya da herkesçe desteklenen nitelikteki ifadelerin bu korumaya ihtiyacı yoktur.

Bir kısım kişilerin düşüncelerini paylaştığı metinler ve bildirilere ilişkin, bu metinler devlet politikaları ve toplumun bir kesiminin görüşleriyle uyumsuz olsa dahi,  devlet görevlilerinin ve siyasetçilerin yapması gereken, olumlu veya olumsuz fikirlerini beyan etmek ve fikirler piyasasında kamuoyu yaratmasını beklemektir. Yine hukuka aykırı olduğu düşünülen ifade biçimleri, ancak hukuk kurallarının öngördüğü zeminde yargılanarak yaptırıma uğratılmalı, kişilere savunma ve adil yargılanma hakkı tanınmalıdır.

İfade özgürlüğünün ve bu özgürlüğün sınırlanmasına ilişkin usulî yükümlülüklerin korunması, toplumun her kesimi için teminat niteliğindedir. Zira yakın tarihimiz, Türkiye’de taban tabana zıt ideolojilerin ortak noktasının, birbirini itibarsızlaştırarak türlü gayri hukuki süreçlere maruz bırakmak olduğunu göstermektedir. Bu ortak tecrübeden hareketle düşünce ve ifade hürriyetinin toplumsal barışın ön koşulu olduğunu idrak etmemiz ve aksinin her türlü düşünce mensubu için güçlü bir tehdit oluşturacağını fark etmemiz gerekmektedir.

MAZLUMDER İstanbul Şubesi olarak; herhangi bir paydaşlığımız olmayan bir grup tarafından yine içeriğine ve kurgusuna katılmadığımız tartışma konusu metne karşı, adil bir devlete yakışmayan, düşünce ve ifade özgürlüğüyle bağdaşmayan, ölçüsüz her türlü müdahaleyi kınadığımızı belirtir, devlet yetkililerinin kişilerin ifade özgürlüğüne ve adil yargılanma haklarına saygı göstermesi gerektiğini hatırlatırız.

http://istanbul.mazlumder.org/tr/main/faaliyetler/basin-aciklamalari/1/ifade-ozgurlugu-bizzat-rahatsiz-edici-ifadele/12557

 

52. Adalete Davet

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma Partisine Uyarılar

Cenab-ı Allah insanlar kendilerini değiştirmedikçe onlar hakkındaki tasarrufunu değiştirmeyeceğini ifade buyurmuştur. Peygamber Efendimiz de pek çok hadisinde Müslümanların yozlaşmasından bahsetmiştir. Bu iki ölçü, başımızdaki gailelerin nefsimizden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Müslümanın mümeyyiz vasfı olan eminlikten, samimiyetten, merhamet ve adaletten uzaklaştığımız açıktır. Diğer taraftan ümmetin bir tevbe dönemine girdiğinin emareleri de çoktur. İslami değer ve referanslar üzerinden siyaset üretenlerin toplumda karşılık bulmaları bu emarelerdendir.

Fakat ne yazık ki İslami referanslar üzerinden siyaset yapanların idaresindeki ülkemiz, bugün bir karmaşa ve sancı içerisindedir. Bunda en önemli etken, gerek siyasete gerekse toplumsal hayata ruh verecek tam, net, saf, sağlam bir Müslüman bilince erişememiş olmamızdır. Gerekli fikir olgunluğuna ulaşmanın metotlarını geliştiremedik. Kişilere değil, ilkelere göre şekillenen bir hukuk kültürüne hayat veremedik. Yoz siyasi kültürümüzün arızalarına kapılarak söylemde Müslüman, eylemde ise Müslüman ilke ve ideallerinden kopuk bir profil çizdik. Çirkinleştik; Müslümanlığın da sosyal yüzünü çirkinleştirdik.

Şimdi fark ediyoruz ki, aslında Müslümanlar olarak, geçmişten beri karşılaştığımız haksızlıklar ve tehlikeler karşısındaki gayri İslami tepkiselliğimiz nedeniyle çeşitli davranış bozuklukları geliştirmişiz. Güçlenince derunumuzdaki bozukluklar aktifleşti; ölçüsüzleştik, insafsızlaştık, izansızlaştık, agresifleştik, sinsileştik. Hedeflere ulaşma körlüğüne kapılarak hedeflerin manasından uzaklaştık. Bozuklukları doğuran zihniyet problemlerini kabullenerek düzeltme anlayışı bizi yavaş yavaş pençesine aldı, sorunların besleyicisine dönüştürdü. Bu dönüşümü birlikte yaşadık. Birlikte yıprandık, birlikte bozulduk ve şimdi birlikte düzelmek mecburiyetindeyiz.

Bugün Müslüman sıfat ve söylemini haiz kişi ve kurumların kaygı verici bir güvenilmezliğe ulaştığını görmekteyiz. Bu, geçmiş başarıları gölgede bırakacak büyük bir yıkımdır. İflasa gidiştir. Özellikle son on üç yıldır Müslümanların siyasi sözcülüğüne soyunmuş olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi hareketinin, yüklendiği ağır yükün ve siyasi dinamiklere uyum baskısının altında ezildiği, pörsüdüğü ve derinden derine zararlı bir hal aldığı görülmektedir. Toplumun ve devletin hekimliğini üstlenenlere hastalıklar bulaşmıştır. Hem hekimin hem halkın fena bir akıbete sürüklendiği kanaati oluşmuştur.

Sayın Erdoğan ve AK Parti’nin artık duru bir ümit ve heyecan kaynağı olamaması üzüntü vericidir. Müslümanların yakın geçmişte önemli hizmetleri olan kişi ve kurumları bir kirlenmişlik içinde görmeye başlaması, buna rağmen kamplaşma ve şartlanmaların etkisiyle, akl-ı selime değil korkulara bağlı olarak desteklemesi iyiye işaret değildir. Erdoğan ve AK Parti açısından ise; iman, ilim ve vicdan çizgilerinin yerini amansız siyaset kaygısına bırakması, hakikatlerin propaganda tutumuna kurban edilmesi, adaletin anlamsızlaşması, şeklin manaya ve niceliğin niteliğe baskın çıkması, hesap vermezliğe erişmenin tüm değerleri zedeler bir önceliğe dönüşmesi iyiye işaret değildir. Kilitlenmiş bir zihin yapısı içinde istişare kanallarını göstermelik hale getirmiş her yönetim, hem İslami istikametten hem de dünyevi başarı kulvarından uzaklaşmıştır.

Biz hiçbir fani şahsa hayran da değiliz, düşman da değiliz. Allah ve Rasulünden başkasına iman etmiş değiliz. İmanımız sayesinde, çok şükür aciz de değiliz. Allah’ın hikmetlerini görmeye çalışan, sonsuz kudret ve merhametinden ümitvar olan Müslümanlarız. Hem kendi nefsimize hem de bizi yönetenlere hakkı tavsiye ederiz. Hakka dayanarak içimizde ve dışımızda, ülkemizde ve dünyada huzuru hedefleriz. Bu çerçevede, Sayın Erdoğan’a ve onun şahsında AK Parti’ye şu tavsiyelerde bulunmayı borç biliriz:

Peygamberimizin kırk yaşına kadarki “El-Emin” lakaplı hayatı, risaletinin yıkılmaz dayanağı olmuştur. Emin olma, güvenilme hassanız fazlasıyla aşındı. Artık inançtan ziyade çaresizlik duygusuyla destekleniyorsunuz. İslam bereketiyle çıktığınız bu yolda İslam’ı lekeler bir noktaya geldiniz. Aşınmaları tamir etmek öncelikli derdiniz olmalı. Bilhassa sosyal ve ekonomik adalet konularında güven kaybına yol açan davranışlardan ve şahıslardan, örgütsel kaygılara takılmaksızın, uzaklaşınız..

Şahsınıza ve partinize, gizemli ve koşulsuz bir güven duyulmasını hedeflemeyiniz. Size akıllı ve vicdanlı, hatta sert eleştiriler getirmeyenleri yararlı bilmeyiniz. Eleştirileri savuşturma, etkisiz kılma refleksinden kurtulunuz. Kimden, hangi niyetle gelirse gelsin, doğru söze kulak veriniz. Propagandalara kapılan kitlelerin tezahüratlarına itibar etmeyiniz. Oy, Allah indinde bir değer değildir. Siz de katılırsınız ki maddi bir kriter olan oy çokluğu, manevi kıymet ve bereket kaybolursa kimseyi bahtiyar etmez.

Siyasi manipülasyonlara başvurmayınız. Siyasette cephe ve alan kazanmak gayesiyle ülkenin ve makamlarınızın enerjisini tüketmeyiniz. Bu ülkenin çok büyük sorunları var. Devlet ve toplum katında algı mühendislikleriyle uğraşarak halkın reel sorunlarını anlamayı ve çözmeyi ihmal etmeyiniz.

Müslümanlara uzun yıllar baskı yapıldığı, bu nedenle Müslüman oluşumların gayri resmi irtibat ve finansman ağları kurduğu herkesçe malumdur. Bu gayri resmilik mutlak anlamda yanlış olmayabilir fakat aracın amaçlaşması ve nefsaniyete bulaşması, gayri resmiliği bir tür gizli ve kirli siyaset tarzına dönüştürmüştür. Bütün devlet işlerinde vitrine konulanlar ile gerçekte olanlar ayrışmış durumdadır. Kamu görevlileri, kanunlara sadece araçsal anlam yükleyen nüfuz sahipleriyle uyumlu olmaya zorlanmaktadır. Bu ikilem devleti büyük bir riyakârlık sahasına dönüştürmüştür. Bu ahlaki ve hukuki açmaz asla sürdürülebilir değildir. Hukuken izah edemeyeceğiniz eylemlerden bir an önce el çekin. İslami bile görünse siyasi tutkulara kapılarak Müslüman profilinin özsüzleşmesine ve nobranlaşmasına yol açmayın. Sizden beklenen, Müslümanlık iddialarınızı simgesel hamlelerle değil, dürüst ve emin sıfatlarla ispatlamanızdır. Birtakım tedbirlerde siyaseten kendinizi mazur görseniz bile devlet katmanlarına zımnen riyakârlık telkin ettiğiniz için gerçekte yanlıştasınız.

İkilem ve şaibe dolu yönetim tarzınızı sürdürebilmek için kanunen belirlenmiş iş yapma ve ilişki kurma biçimlerini hiçe saymak zorunda kalıyorsunuz. Kurumsallaşmaya inanan, sağlam karakterli, liyakatli, ilkeli, profesyonel insanlarla çalışamaz oluyorsunuz. Güce aç bir zayıflar kitlesi ile geniş bir menfaatçiler sürüsü çevrenizi sarıyor. İktidarınız gün geçtikçe zihin tembelliği ve çıkarcılık ile özdeşleşiyor. Söylemleriniz insanımızın fikrine, vicdanına, irfanına katkı sunmuyor. Kanaatleri manipüle, düşünceyi hadım ediyorsunuz. Zaaflara oynamak üzerine kurulu çirkin bir siyaset labirentinde bocalıyorsunuz. Ülkenin zaten bozuk olan siyaset dilini, kültürünü siz de zehirliyorsunuz.

Siyasette, bürokraside ve ekonomide eş-dostunuza, yakınlarınıza, hemşerilerinize, kullanabildiklerinize mazeretler üreterek alabildiğince alan açtınız. “Ne istediler de vermedik” zihniyeti ile ölçü, mizan ve teraziyi unuttunuz. Birçok hak sahibini hakkından mahrum bıraktınız. Ehliyet ve liyakati sadakat vaatlerine kurban ederek hem kendinizi tutsak ettiniz hem de şahsiyetli insanları küstürdünüz.

İnsanların şahsınızla ya da partinizle iyi geçinmesi, kanunen de vicdanen de dinen de ahlaken de bir ölçüt değildir. Siyasi hesaplarınıza bağlı nefsani ölçütler koymayın. Kimse şahsınızdan ve partinizden korkmasın, menfaat ummasın. Herkes adaletten umsun ve korksun. İnsanını küçülten yönetimler, onları büyük işler yapamaz hale getirir. Onların inancını, motivasyonunu, kapasitesini köreltir. Yatırımlara ne kadar çok para harcarsanız harcayın, insanların, özellikle gençlerin hayatı algılayışına zarar verirseniz aslında en büyük kaynak olan insan sermayesini çarçur ediyorsunuz demektir.

İktidarın ilk senelerinde görünür olan makul ve hakkaniyetli davranış biçiminiz, yerini toplumsal kamplaşmaları diri tutma, kaos ve korkudan nemalanma eğilimine bırakmıştır. Sürekli gerginleştirici dil kullanılması, bizden-onlardan ayrımı yapılması, mukaddes duygular kullanılarak insanların siyasi kâfir ilan edilmesi, dışlanması, ölçüsüz ve hukuksuz bir şekilde ezilmesi hukuken ve vicdanen kabul edilemez bir utançtır. Gücü ele geçirince Müslümanların değer tanımaz ve insafsız bir mücadeleciliğe büründüklerinin düşünülmesi, yıllardır rüyası görülen adil ve huzurlu Türkiye idealini sarsmıştır. Hırs ve inat sebebiyle en büyük sosyal sermaye olan itimadı paramparça ediyorsunuz.

Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre seçilmiş bir cumhurbaşkanıdır. Bu kanunlar ne kadar itibarlıysa Erdoğan da ancak o kadar itibarlı olabilir. Erdoğan, ancak kendi dayanağı olan Anayasa ve kanunları saygınlaştırarak saygınlaşabilir. Cumhurbaşkanlığının İslami biat makamıymış gibi hayal edilmesi, toplumun biat edenler ve etmeyenler olarak ayrıştırılması, biat edenlere mücadelenin kazanımlarının ganimet gibi dağıtılması, biat etmeyenlerin bertaraf edilmeye ve ezilmeye layık görülmesi son derece hatalı bir kurgudur. İslam, insanları kandırma pahasına egemenlik kurmayı meşru saymaz. Biz de kanunların Müslüman fikriyatına tamamen uygun olmadığının farkındayız. Fakat dürüst ve gönüllü dönüşümlerden yanayız. İnsanları rencide ederek, İslam’ı tahrif ederek gerçekleştirilecek dönüşümleri asla desteklemiyoruz. Mademki bir tür sosyal sözleşme olan Anayasa kuralları Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptı, o da o sözleşmeye sadık kalmalıdır. Peygamberimizin “rasul” sıfatıyla imzalamasına izin verilmeyen Hudeybiye sözleşmesine sadakatini örnek almalıdır. Müslümanlık hedefe giden her yolu mubah kılmaz. Müslümanlık hem öz hem de yöntem güzelliğidir. İktidarınızın dayanağı olan kanun sistematiğine içten saygı gösteriniz. Aksi halde, her kişi ve grup birbirine yalan ve hileyle yaklaşmakta mazur olur. Halkın huzuru, istikbali dağılır.

Cumhurbaşkanlığı ile AK Parti ilişkisinde oluşturulan fiili durum, kanuni düzenlemelere ve siyasi hakkaniyete aykırı olup hukukun önemsiz, şahısların önemli olduğu mesajını topluma vermekte, herkesi kanun tanımazlığa azmettirmektedir. Kanunlara uyarak kanunları değiştiriniz. Yapabilirseniz başkanlık sistemini getiriniz. Fakat kanun tanımazlık mesajı vermeyiniz. İkili oynama örnekleri sergileyerek toplumu, özellikle de size uyanları daha fazla dejenere etmeyiniz. Yol açtığınız irili-ufaklı milyonlarca yanlışın vebalini taşıyamazsınız.

Sizden Anayasa başta olmak üzere kanun sistematiğini ve devlet kurumlarını daha adil, daha sade, daha şeffaf ve daha profesyonel bir duruma getirmeniz beklenirken kavram ve kurumları kıymetten düşüren tutumlar almanız ancak savaş güdüsüyle izah edilebilir. Savaş psikolojisine teslim olmayın. Sulhu sağlama niyetiniz, donanım ve enerjiniz yoksa daha fazla tahribata yol açmadan çekilin.

Bir Erdoğan kültü oluşması sosyal yarılmalara yol açmaktadır. Tüm şahıs kültleri aynı verimsiz sonucu doğurmaktadır. Bir ilkeler ve değerler toplumu olmadıkça, şahıslara göre ileri-geri gittikçe aslında hep yerimizde sayıyoruz demektir. İnsanlarda koşulsuz itaat ve isyan duygularını tahrik etmeyin; sağlam prensipler üzerinden vatandaşla ilişki kurun. Şahsınızı güçlü göstermeyin; hukuka sizin de uyduğunuzu gösterin ve bu uyumda samimi olun. Hukuk devletini zedelerseniz geçmişte sizi de mağdur eden başıboşluğu diriltmiş olursunuz. Kin veya fırsatçılık ile hareket ederseniz hakiki hiçbir değer bırakmadan göçüp gidersiniz.

Medyayı rahat bırakın. Medyanın çürümüşlüğü yüzünden hak ettiğiniz kaliteli övgüyü de alamıyorsunuz. Sizi övmek bir tür körlük ya da satın alınmışlık göstergesi haline geldi. Zira size menfaat gözetmeden destek olan olgun ve onurlu insanları mahcup ettiniz. Düzelirseniz o onurlu insanlar yine size destek olacaklardır. Para, itibar, mevki-makam, fütuhatçılık gibi maddi-manevi menfaatler nedeniyle lehinize konuşanların sözleri, sadece bu ülkenin gürültüsünü ve zaman kaybını arttırıyor. Sizin de serencamınızı acılaştırıyor. Herkesin hakikate odaklanmasını sağlayın, hakikatlerden gocunmayın ve hakikatinizi düzeltin ki her eleştiriden istifade edip gerekli adımları atabilesiniz. Medyayı kontrol etmek siyaseten bir zafer olabilir lakin unutmayın ki yenilgi yenilgi büyüyen zaferler gibi zafer zafer büyüyen yenilgiler de vardır.

Kurumları rahat bırakın. İnsanlara sadece görevleriyle ilgilenmelerini telkin edin. İşini layıkıyla yapanların yükselmesini, ehil olmayanların elimine olmasını garanti altına alın. Dürüst çalışmadıkları, organize hareket ederek devlet sistemini bozdukları anlaşılan vesayetçi yapıların mensuplarıyla mücadelenizde siz hukuki ve dürüst olun. Sakın siz de hukuk altı dayanışmalara tevessül etmeyin. Gruplaşmadan değil, Allah’ın sevdiği adaletten kuvvet umun. Sizden de olsa suiistimali bulunanları affetmeyin. Kime dokunursa dokunsun çekinmeyin. Adli ve idari gerekenleri insaflıca yapıp güven tazeleyin. Toptancı bir yaklaşımla, korku iklimi oluşturarak masumların kendini suçlu hissetmesine yol açmayın. İnsanların düzgün iş yapma ve hakikati dile getirme iradesini güdükleştirmeyin.

Mülkün, iktidarın, huzurun temeli siyaset değil, adalettir. Adalet doğurmayan siyaset ahlaksızlıktır, zulümdür. Ergenekon ve Balyoz davalarında, Gülen cemaatine yaklaşımınızda, çözüm sürecinde, Suriye meselesinde, erken seçim görüşmelerinde ve pek çok başka konuda yeterince dürüst davranmadığınız, aşırı strateji güttüğünüz izlenimi toplumun büyük çoğunluğunda ortak kanaattir. Bu kanaate rağmen bazıları size güvenmekte, bazıları da güvenmemektedir. Zandan doğan güven de güvensizlik de kötüye alamettir. Sürekli algı manipülasyonu ile devlet yönetilmez. Bu şarklı siyaseti siz icat etmediniz; yüzlerce yıldır zaten bunu uyguluyoruz ve bir türlü doğrulamıyoruz. Eğer siyaset tarzını değiştiremeyecekseniz sizler de adaletsizler kervanına katılıyorsunuz demektir. Adaletsizliğin Müslümanlık adına yapılanı daha fenadır, daha yaralayıcıdır. Şüphelerde değil, aydınlıkta hareket edin. Gölgede durdukça kararıyorsunuz.

Özetle; siyasette güven, huzur ve selamet içeren Muhammedi üsluptan uzaklaşarak çatışmacı, cepheleştirici, başkalarını tahkir ve yer yer tekfir edici bir siyasi örneklik oluşturdunuz. Mülkün temeli olan adaleti, sıklıkla çiğner oldunuz. Ülkemizde ayrışma ortak dil, kaygı ortak duygu halini aldı. İyi niyetle çıktığınıza inandığımız siyaset yolunda korkarız ki potansiyelinizin sonuna geldiniz. Daha fazla kendinizi dayatmayın, şartları zorlamayın. Geçmişte yaptığınız hizmetleri ve ülkemizin gelecek ümitlerini heba etmeyin. Müslümanlık iddiasındasınız; Müslümanca davranın. Güç ve iktidarı kutsallaştırma yönünde sürdürdüğünüz siyasetinize dini ve hamasi gerekçeler bulmaktan, hem Müslümanlığı hem de ülkenin atmosferini bulandırmaktan vazgeçin.

Bize düşen kardeşçe ikazdı. Size düşense esaslı bir nefis muhasebesi yapıp istikametiniz konusunda karar vermenizdir. Allah Rasulünün usulüne uymayan gidişinizde ısrarcı olacaksanız, çekilmeniz, devam etmenizden daha hayırlıdır.

http://adaletedavet.org/2015/10/12/uyarilar/

 

53. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı

"Demokrasi, şiddeti teşvik etmeyen her türlü fikrin özgürce ifade edilebildiği rejimdir. Düşüncenin özgür olmadığı bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Düşünce ve ifade hürriyeti insanlığın gelişmesine katkı sağlayan en temel unsur olmuştur.

İktidarın, devlet ve medya gücüyle, sadece fikirlerini ifade ettikleri için bilim insanlarını şeytanlaştırması, gözlerini korkutması, hedef göstermesi ve teröre destek verdikleri iddiasıyla linç etmeye çalışması asla kabul edilemez.

En aykırı, ters ve sarsıcı fikrin bile şiddeti doğrudan övmedikçe, kamuoyunda dillendirilmesi en tabi insan haklarından birisidir. Fikir ve ifade hürriyeti kutsaldır ve hiç bir gücün onu yok etme hakkı yoktur. Fikirlerinden dolayı insanları susturmaya çalışmak, onları ikiyüzlülüğe zorlamaktır.

Bilim insanları, toplumlarının dinamosudur. Onların dile getirdikleri fikirler, bazen toplumlarının değerlerine ters bile olsa, hür bir kamuoyu ortamında, birbiri ile çarpışınca, ortaya hakikat çıkar. Buna sabrı ve tahammülü olan milletler, insanlığa orijinal ve değerli katkılarda bulunabilirken; düşünürlerini susturanlar, kâğıt üzerinde bağımsız görünseler de, daima başka milletlerin takipçisi, taklitçisi ve uydusu olarak kalırlar. Üniversite camiasının kutuplaştırıldığı, özgürce yazdırılmadığı, konuşturulmadığı ve ifadelerinden ötürü linç edildiği bir ülkede sorunlar katlanarak artar.

Üniversiteler, toplumların bin bir fedakârlıkla kurdukları, kendilerini ve nesillerini geleceğe hazır edecekleri mekânlardır. Burada asıl olan, özgür ve bağımsız düşüncedir; şu ya da bu güce ve hatta topluma da itaat değildir. Bilim insanları, üniversitelerindeki yöneticilere bile fikirlerinden dolayı hesap vermezler. Devletler ve muktedirler, çoğu zaman hür ve bağımsız düşünen insanlardan rahatsız olurlar. Ancak demokrasiler, rahatsız olunmasına rağmen, özgür düşünce ve ifade hürriyetini güvence altına almışlardır.

Kürt sorunu, bu ülkenin şiddetle kanayan yarasıdır. Ancak, bu sorunun, ülke bütünlüğünü tehdit eden, terör esaslı hamle ve hareketlerle çözülemeyeceği aşikârdır. Şiddet ve teröre başvuran bir örgütle devletin bazı birimlerinin kapalı kapılar ardındaki müzakerelerine indirgenen bir süreçle de bu sorunda kapsamlı bir çözüme ulaşılamaz. Ülkenin elitlerine düşen, bu sorunu, hiç bir fikri şeytanlaştırmadan, kamuoyunda özgürce müzakere etmek ve ettirmek ve parlamento yolu ile Kürtlerin kendilerini eşit hissedecekleri bir çözümü, ülkeyi ve toplumları bölmeden, aramaktır.

Demokrasilerde sorunlar müzakere ve mutabakat gözetilerek ortak akıl diyebileceğimiz toplumsal uzlaşma ile çözülür. Zamanında ortak akıl aranmadığı için bugünlere gelinmiştir.

Sessiz kalarak, akademisyenlerin linç edilmesine ortak olmayacağımızı kamuoyuna saygı ile ilan ederiz…

http://www.zaman.com.tr/gundem_gazeteciler-ve-yazarlar-vakfindan-akademisyenler-aciklamasi_2338869.html

 

54. Barış Annleri Meclisi

"Namuslu ve şerefli insanlar barıştan yana olur"

Barış Anneleri olarak, barış ve insanlıktan yana olan namuslu şerefli akademisyenlerin yanındayız. Barıştan yana olan akademisyenlerin gözaltına alınmasını kınıyoruz. Onların yanındayız ve sonuna kadar duygularımaz tercüman oldukları için yanlarında olacağız.

http://www.anf-ajans.com/kadin/baris-anneleri-nden-akademisyenlere-destek

 

55. SOMDER (Sosyoloji Mezunları Derneği)

89 üniversiteden 1200’ü aşkın akademisyenin barışa yönelik çağrısına karşı bilim, araştırma ve ifade özgürlüğüne aykırı bir şekilde linç ve baskı kampanyası başlatılmıştır. Birçok üniversitede, akademisyenler hakkında soruşturma açılmış; bazıları görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Bu sabah Sosyoloji Mezunları Derneği’nin kurucularının ve aralarında derneğin bilimsel konferanslarına katılımcılarının da bulunduğu akademisyenlerin Kocaeli’nde ve Bolu’da gözaltına alındığı bilgisi basına yansımıştır. Sosyoloji Mezunları Derneği olarak kuruluşumuzdan bu yana bilim, araştırma ve ifade özgürlüğünü savunduk ve bu konuda çalışmalar yürüttük; sosyal bilimlerin biat etmeyeceğini vurguladık. Dernek olarak bilim, araştırma ve ifade özgürlüğüne yönelik bu saldırıları kaygıyla izliyoruz ve kınıyoruz. Kamuoyunu barıştan yana bir gelecek için; bilim, araştırma ve ifade özgürlüğü için akademisyenlerle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.

http://www.sosyolojimezunlari.org/duyuru-147

 

56. Koç Üniversitesi Asistan Dayanışması

10 Ocak 2016 tarihinde, pek çok farklı üniversiteden akademisyen ve araştırmacı, “Barış için Akademisyenler” ismiyle hazırladıkları ortak metne imzalarını attılar. 1128 akademisyenin imzasının yanında, yurtdışından da 300’ü aşkın akademisyenden destek alan bu bildiri, Sur, Silvan, Nusaybin, Cizre, Silopi ve daha pek çok yerde aylardır süren sokağa çıkma yasakları, bölge halklarına karşı gerçekleştirilen bilinçli sürgün politikaları, yaşam hakkı ve insan hakları ihlallerine dikkat çekti. Müzakere koşullarının oluşturulması ve kalıcı barış için çözüm yollarının kurulmasını talep eden akademisyen ve araştırmacılar, sürmekte olan bu katliama sessiz kalıp suç ortağı olmayacaklarını duyurdular.

Dünden itibaren Cumhurbaşkanı’nın imza atan akademisyenleri ve araştırmacıları “aydın müsveddeleri, karanlık ve cahil” diye nitelendirerek hedef göstermesiyle birlikte başlayan baskı ve yıldırma süreci, YÖK’ün “teröre destek veren bildiri ile ilgili olarak hukuk çerçevesinde gereği yapılacak” açıklaması ile devam etti. Bu iki açıklamadan destek alan bazı üniversiteler imzacı akademisyenler hakkında soruşturma başlattılar ve istifa talebinde bulundular.

İçinde bulunduğumuz bu durum, akademinin özgürlük ve özerklik niteliklerine yapılan açık bir saldırıdır. Üniversiteler ve akademisyenler giderek artan bu baskı ve yıldırma politikalarının hedefi haline gelmiştir. Bu artan baskılara sessiz kalınması durumunda hâlihazırda kısıtlı olan akademik özgürlük alanının giderek daha da daralacağına inanıyoruz.

Hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına, baskıya ve şiddete karşı çıkıyoruz; barıştan yana tutum alıyor ve akademik özgürlüğümüze sahip çıkıyoruz. Sizleri de yapılan tüm bu saldırılara karşı birlikte durmaya çağırıyor ve hala devam etmekte olan “Barış için Akademisyenler” bildirisine desteğinizi bekliyoruz.

https://www.facebook.com/KocUniversitelilerDayanismasi/posts/495688867277080

 

57. Göçmen Dayanışma Ağı

11 Ocak günü "Bu Suça Ortak Olmayacağız" diyen 1128 akademisyen tarafından imzalanmìş bir bildiri yayınlandı. Bildirinin yayınlanmasının hemen ardından, imzacı akademisyenler açık hedef haline getirildi ve haklarında soruşturma başlatıldı.
Bizler, iktidarın savaşçı tavrının ve barış yanlısı sesleri susturmak için elinden ne gerekiyorsa yaptığının farkındayız.
Özgürlükten, barıştan, eşitlikten yana ses veren bu akademisyenleri desteklediğimizi ve onların yanında olduğumuzu bildiririz.
Bu suça ortak olmayacağız!
https://www.facebook.com/groups/781926868539593/

 

58. Kuzey Ormanları Savunması

Cizre ve Silopi’de 32 gün, Sur ve Nusaybin’de 43 gündür devam eden sokağa çıkma yasakları ve çatışmalara ilişkin açıklama yapan akademisyenler insan hakları ihlallerine dikkat çekerek devleti bu bölgelerde işlediği suçlardan sorumlu tuttuklarını ve hesap vermesini istediklerini açıklamıştı.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Bireylerin, bir devlet toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır. Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır.

Ancak bu hakları hatırlatan akademisyenler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ihanetle suçlandı ve bu konuşmanın hemen ardından YÖK, akademisyenler hakkında gereğinin yapılacağını açıkladı. Hemen ertesinde de tescilli çeteci Sedat Peker, barış isteyen akademisyenlerin “kanını oluk oluk akıtacağını” söyledi. Aynı günün akşamı, akademisyenlerin imzalarını açıkladığı barisicinakademisyenler.net sayfası saldırıya uğrayarak hacklendi.

Akademisyenler tarafından yapılan açıklamanın, yandaş gazete manşetlerinde terör işbirlikçisi, YÖK tarafından terör destekçiliği olarak sunulması, durumun vahametini gösteriyor. Düşünce ve anlatım özgürlüğüne karşı devletin tüm imkânları ile yapılan bu sistemli saldırıya karşı imza veren yüzlerce akademisyen dostmuzun yanındayız.

 

59. Barış İçin Ekoloji Aktivistleri

Devlet eliyle başlatılan bu kirli savaşa, baskı ve zulüm politikalarına karşı “Barış için Akademisyenler”in başlattığı ve ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlığıyla yayınlanan kalıcı barış istemini doğa savunucuları olarak sahipleniyoruz.

Özellikle 7 Haziran sonrasında yoğunlaşan ve yaşamın bütününe karşı başlatılan topyekün savaş politikalarına karşı biz doğa savunucuları olarak barışı savunuyoruz. Bu topyekün savaş politikaları kapsamında Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin başta olmak üzere birçok kent ablukaya alınmış, insanlar açlığa-susuzluğa mahkum edilmiş, ana karnında bebekler katledilmiş, ekmek almaya giden dedeler sokak ortalarında keskin nişancılar tarafından vurulmuş, yüzbinlerce insan yerinden yurdundan edilerek göçe zorlanmış, okullar-evler bombalanmış, binlerce hayvan öldürülmüştür. Tanklarla-toplarla sokağa çıkma yasağı adı altında kentler ablukaya alınarak tarih silme operasyonuna girişilmiştir. Çocuklarıyla, gençleriyle, nineleriyle kentler yok edilmeye çalışılmaktadır.

Bu savaş yaşamın bütününe ilan edilmiş bir savaştır. Egemenlerin, cennetlerinin devamını sağlayabilmek adına insanından hayvanına, mahallesinden kültürüne, ağacından deresine kadar azgınca saldırdıkları bir savaştır. Tahir Elçi’yi 90’lardaki faili ‘meçhul’leri aratmayacak şekilde sokak ortasında infaz edenler; duvarları ırkçı-faşist yazılarla donatarak, sokak başlarına yerleştirdikleri keskin nişancılarla, özel timlerle yürütülen bir savaştır.

Bizler Doğa Savunucuları olarak; hayvanların, kentlerin, doğanın toptan yok edilmesine sebep olan bu savaşa karşı yaşam alanlarımızda barışın ve kardeşliğin sesini büyütüyoruz.

https://gaiadergi.com/baris-icin-ekoloji-aktivistleri-bu-suca-ortak-olmayacak/

 

60. Birleşik Haziran Hareketi

2000’den fazla akademisyenin imzasıyla destek olduğu “Bu Suça Ortak Olmuyoruz” başlığı ile yayınlanan bildiri önce siyasi iktidar ve cumhurbaşkanı tarafından hedef gösterilerek suçlulaştırılmış, daha sonra da YÖK talimatıyla imzacılara yönelik soruşturmalar ve savcılıkça gözaltılar başlatılmıştır. Hemen ardından, geçtiğimiz seçim döneminde AKP’yi destekleme amaçlı mitinglerde boy gösteren bir mafya lideri, imzacı arkadaşlarımızı alenen ölümle tehdit etmiş, bu durum siyasi iktidar tarafından onaylayıcı bir sessizlikle karşılanmıştır. AKP’nin öve öve bitiremediği “Yeni Türkiye”’de siyasal iktidar; özgürlük, eşitlik ve barış talebini dillendiren herhangi bir direnç odağı karşısında kendisini ancak böyle bir sindirme mekanizmasıyla devam ettirebilmektedir.

Bir bildiri hazırlayıp kendi görüşlerini ifade eden akademisyenler karşısında bu tür yöntemlere başvuran bir siyasi iktidarın terörle mücadele adı altında sürdürülen çatışma ortamı hakkında sunduğu bilgileri ve benimsediği söylemi inandırıcı bulmak imkansızdır. AKP iktidarı altında Türkiye, bilim insanlarının açıkça tehdit edildiği, kadınlarının bizzat devlet kurumlarınca aşağılandığı, şehirlerinin aylarca abluka altında tutulduğu, meydanlarında bombaların patladığı bir ülke konumuna gelmiştir.

Bu gittikçe ağırlaşan tablo karşısında eşit ve özgür bir ülke özlemi duyan bütün kesimlerin birlikte mücadele etmesi gerektiğinin inancıyla baskı ve soruşturmalara maruz kalan akademisyen arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu ilan ediyoruz.

http://www.birlesikhaziranhareketi.org/444-2/

 

61. Erktolia

Ölümlerin bir an önce durmasını isteyen ve kalıcı barış için çağrı yapan 1128 Türkiyeli akademisyenin barış istedikleri için tehdit edilmelerini kabul etmiyoruz. Barış çağrısı yapmak ifade özgürlüğü olduğu kadar insani bir davranıştır ve anayasal bir haktır. Hiç kimse barışa imza verdiği için hedef gösterilemez ya da tehdit edilemez.

Biz de erktolia olarak barış talebimizi yineliyoruz!

https://www.facebook.com/erktolia/photos/a.857206274337059.1073741828.803180053073015/994853093905709/?type=3&theater

 

62. Sendika.org

Geçmişten günümüze üniversitelere yapılan gerici ve faşist saldırılar bugün de kendini hem gericilik hem de iktidar üzerinden üniversitenin bileşenlere saldırarak var ediyor. ODTÜ’de Mescid Topluluğu’nun üniversiteye yapmak istediği gerici müdahale üniversitesinde gerici örgütlenmeler isteyemeyen öğrenciler tarafından örgütlü direnişle geri püskürtülmüştü. Ardından iktidar ODTÜ’ye ve özellikle üniversitelilere saldırmış, birçok yerde ODTÜ bileşenleri hedef alınmıştı.

Son dönemde ise Kürt illerinde yapılan saldırı, baskı ve katliamlara karşı “Bu suça ortak olmayacağız” diyen Barış için Akademisyenler yine iktidarın hedefi haline gelmiş ancak tüm baskı ve yıldırma politikalarına karşı akademisyenler barışı savunacağını dile getirmişti.

Üniversiteye yapılan tüm saldırılar karşısında, tarihsel olarak da sermayeye, gericiliğe ve faşizme hiçbir zaman teslim olmamış üniversitelerin bu dönem Saray’a ve gericiliğe karşı olan direnişini Sendika.Org olarak “Üniversiteler Bizimdir” dosyası ile sunuyoruz.

http://sendika8.org/2016/01/universite-biat-etmez/

 

63. Ankara Özgür Haber Platformu

Ankara Özgür Haber Platformu olarak öncelikle içeriği ne olursa olsun düşünce ve düşüncenin barışçıl yollarla ifade edilmesi özgürlüğünden yanayız. Bu özgürlüğe karşı hukuki, idari yaptırımlar uygulamaya kalkanların akademik, hukuki ve ahlaki yeterliliği sorgulanmalıdır.

Barış için Akademisyenler’in, barışa yönelik düşüncelerini içeren metni destekliyoruz.

Ankara Özgür Haber Platformu olarak bugüne kadar devletin görme dediğini gördük, duyma dediğini duyduk ve sizlere aktarmaya çalıştık. Ve evet, devlet Kürdistan’da 200 bin kişilik yerleşim yerlerinde, 24 saat ve günlerce sokağa çıkma yasağı ilan etmiş, bu yerleşim yerlerine ağır silahlarla saldırmıştır. 3 aylık Miray bebeği, ölüsü yedi gün sokakta kalan Taybet anayı gördük, atılan havanın, roketin, merminin sesini duyduk. Görmedik duymadık demeyeceğiz.

Barış için Akademisyenler’in, barışa yönelik düşüncelerini içeren metni destekliyoruz.

Evet, devlet bu süreçte tüm yurtta barış için yükselen her sesi zorla bastırmaya çalışmış. Bu sesi duyurmaya çalışan biz basın emekçileri ve yurttaş habercilere yönelik tehdit, gözaltı, tutuklama ve fiili saldırılarını yoğunlaştırmıştır. İnsan haklarına yönelik saldırının tanıkları ve bazen mağdurlarıyız.

Barış için Akademisyenler’in, barışa yönelik düşüncelerini içeren metni destekliyoruz.

Evet, çünkü biz de “Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.”

Barış için Akademisyenler’in, barışa yönelik düşüncelerini içeren metni destekliyoruz.

Katliamların durdurulması ve barışın sağlanmasını talep eden akademisyenlere karşı başlatılan linç kampanyasına ve devletin, yök’ün, üniversitelerin, suç örgütü/mafyaların tehditlerine ve sindirme politikalarına karşı, barış isteyen akademisyenlerin yanındayız.

Biz de bu suça ortak olmayacağız.

http://direnisteyiz2.org/ankara-ozgur-haber-platformu-goruyoruz-duyuyoruz-susmayacagiz-bu-suca-ortak-olmayacagiz/

 

64. Jiyan

Türkiye ve dünyadaki çeşitli üniversitelerde çalışmalarını sürdüren 1,127 Türkiyeli akademisyen “Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!” başlıklı bir bildiri imzaladı. Sokağa çıkma yasaklarının Türkiye hukukunu ve taraf olunan uluslararası antlaşmaları ağır şekilde ihlal ettiğini belirten bildiri, acil olarak katliam ve sürgün politikasından vazgeçilmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, insan hakları ihlallerinin sorumlularının cezalandırılmasını, mağdur vatandaşların maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesini ve bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde araştırma yapmasına izin verilmesini talep ediyor.

Akademisyenlerin kalıcı bir barış için yapılacak müzakerelerde gönüllü olarak yer alacaklarını beyan ettikleri bildiriye dünyadan da 356 akademisyen destek verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün yaptığı bir konuşmada aralarında 223 profesör, 154 doçent, 245 yardımcı doçent, 124 doktor ve 165 araştırma görevlisi ile doktora öğrencilerinin bulunduğu akademisyenleri “aydın müsveddeleri” olarak niteledi ve “Bu devletin ekmeğini yiyip de bu devlete düşmanlık eden herkes, hiç vakit kaybedilmeksizin, en kısa sürede hak ettiği cezaya çarptırılmalıdır. Ne okulda ne hastanede ne adliyede ne emniyette ne maliyede ne tarımda, hiçbir kurumumuzda, ülkesinin bütünlüğüne, milletinin birliğine karşı tavır içinde olan kamu çalışanı olamaz” diye konuştu.

Erdoğan’ın konuşması üzerine ‘acil olarak’ toplanan YÖK Genel Kurulu ise bir açıklama yayınladı. Açıklamada, “Bir grup akademisyen tarafından yayımlanan devletimizin, güneydoğuda [sic] sürmekte olan teröre karşı mücadelesini ‘katliam ve kıyım’ olarak niteleyen bildiri, tüm akademi camiasını zan altında bırakmaktadır. Teröre destek veren kişinin mesleği ve statüsü hiçbir demokratik ülkede kişiye imtiyaz sağlamaz, teröre destekçiliği hiçbir şekilde hafife alınamaz. Teröre destek veren bu bildiri, akademik özgürlük ile bağdaştırılamaz. Vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak devletin en temel görevidir. Bu bildiri ile ilgili olarak hukuk çerçevesinde gereği yapılacaktır.” deniliyor.

Biz Jiyan yazarları ve editörleri olarak, devletin suçlarına ortak olmadıklarını tüm dünyaya duyuran akademisyenlerin ve “çocuklar ölmesin” diye kendilerini tehlikeye atan öğretmenlerin yanındayız.

 

 

 

 

 

65. Barışın Mühendisleri, Mimarları, Plancıları

“Bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak biz de bu suça ortak olmayacağız!

Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.

Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye'nin kendi hukukunun ve  Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.

Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.

Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz. Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.

Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz."

http://politeknik.org.tr/muhendisler-mimarlar-plancilardan-akademisyenlere-destek-imzalari/