Burak Ülman'ın Beyanı

Yazar / Referans: 
Tansu Pişkin, Bianet
Tarih: 
31.10.2018

"Görünen o ki dava sürecinde üzerinde ortaklaşılabilen hukuki bir norm oluşamamıştır. Dolayısıyla kanımca bu dava hukuksal bir sürece dayatılmış, aslen hukukla ilgili olmayan, siyasi bir süreçtir."

Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Burak Ülman'ın Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla yargılandığı Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi 34. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmek üzere Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi'ne talimatla sunduğu beyanını yayınlıyoruz.

7 Şubat 2017 tarihinde çıkarılan 686 No’lu KHK’yla ihraç edilene kadar 20 yıldan fazla süredir üniversitede akademisyenlik yaptım. Bu süre zarfında binlerce öğrenciye toplumsal barışın huzur, refah, güvenlik, aidiyet, çeşitlilik gibi çok temel evrensel insani ihtiyaçların olmazsa olmaz koşulu olarak anlattım.

Neredeyse tüm derslerimin ana teması toplumsal barış üzerine olmuştur zira barış benim hem kişisel olarak hem de toplumsal olarak benimsediğim tek ama tek varoluş halidir.

Sırf bu yüzden bile çatışmanın durdurulması ve müzakere sürecine dönülmesini öneren bir bildirgeyi imzalamış olmamın terör propagandası olarak addedilmesini hem abesle iştigal hem de zul sayıyorum.

Dolayısıyla tüm suçlamaları reddediyorum.

Operasyonlar sırasında basına da açık açık yansıyan, yani gizlisi saklısı olmayan, sivil halkın uğradığı akıl almaz mağduriyetlere dikkat çeken bildiriyi vicdan sahibi bir insan olarak kendi hür seçim ve irademle imzaladım.

Bu konuda netliğimi ifade etmek adına şunu söyleyebilirim ki yaşananlar bugün olsa ve başıma aynı şeylerin geleceğini de bilsem yine aynı metne imza atarım; çünkü bu, sonuçları ne olursa olsun, benim bir insan olarak bütünlüğümü ve manevi huzurumu koruyacak şeyin ta kendisi olacaktır.

Dolaysıyla yaşananlara sessiz kalmadığım için, yaşanan onca acıya kıyasla hiçbir zorluk istemeyen ve kendi konfor alanımdan klavye başında bir imza atmaktan hiç ama hiç pişman değilim; aksine vicdanen çok huzurluyum.

Herhangi bir şiddet çağrısı yapmayan ya da herhangi bir şiddet eylemini meşru gösterme çabası ya da eğilimi taşımayan bildirinin kendisi “düşünce ve ifade özgürlüğü” ve “eleştiri” hakkı çevresindedir.

İmzalandığı dönemin koşuları itibari ile bölgede yaşanan şiddeti durdurmak için çözüm önerisi sunan ve özü itibari açık bir barış çağrısı metnidir. Böyle bir bildiriye imza atmanın yargılamaya gerekçe olarak gösterilmesi “düşünce ve ifade özgürlüğü” ve “eleştiri” hakkının engellenmesi anlamını taşımaktadır.

Bu konuda birçok meslektaşım detaylı hukuki çerçeveyi çizdiği için ben tekrar burada girmeyeceğim.

Bununla beraber bu davalara bakan tüm mahkeme heyetleri adına da derin bir üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

O dönemde siyasi otoritenin en başından imzacılara yönelik “alçak, zalim, vatan haini, terör örgütünün maşası, ahlaksız” gibi ağır ifadelerle dolu suçlamaları ve hakaretleri üzerine kendilerini bu mesnetsiz davanın içinde bulduklarını düşünüyorum.

Anayasa’da tanımlanmış ve uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış ifade, düşünce, eleştiri gibi birçok temel hakkın yok sayılarak, siyasi otoritenin işaret etmesi ve hiçbir maddi temeli kanıtlanamayan bir iddianameye dayanarak sürecin yürümesi mahkeme heyetleri açısından da büyük bir içsel bütünlük sorunu yarattığını düşünüyorum.

Adil yargılanma hakkının işletilemediği bu süreçte yaşanan sıkışmışlık görüşmelerinin arasının açılması, bazılarının birleştirilmesi, bazılarının münferit olarak kalması gibi düzensiz uygulamalarda da kendini göstermektedir.

Görünen o ki dava sürecinde üzerinde ortaklaşılabilen hukuki bir norm oluşamamıştır. Dolayısıyla kanımca bu dava hukuksal bir sürece dayatılmış, aslen hukukla ilgili olmayan, siyasi bir süreçtir.

Bunun arkasında toplumsal barışın kerametini göremeyen, ya da toplumsal barış olmaması halinde siyasi olarak üstünlük ve manevra alanı bulan siyaseten miyop, insani olarak acımasız bir anlayış vardır. Durum sadece siyasetin irrasyonel yanından ibaret de değildir.

Barış Bildirisine imza atılması aynı zamanda siyasal otoriteye hem özgür ve eleştirel düşüncenin ana mecrası olan üniversiteleri korku ve baskı rejimine taşımak hem de liyakat sistemiyle giremediği bu alanı kendi imgesinden yeniden yaratmak için eşsiz bir oportünizm şansı da vermiştir.

Ayrıntılarını yukarıda açıkladığım sebepler yüzünden benim mahkemeye söz konusu iddialar karşısında suçsuz olduğumu söylemenin bir karşılığı olacağını sanmıyorum. 

Yine de usulen ve kalben söyleyeyim ki, hakkımdaki suçlamaları külliyen reddediyorum ve derhal beraatımı istiyorum.

(BÜ/TP)

Kaynak: https://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/202196-burak-ulman-in-beyani