Nevin Zeynep Yelçe'nin Beyanı

Yazar / Referans: 
Tansu Pişkin, Bianet
Tarih: 
06.11.2018

"Yüzyıllardır dünyanın her yerinde uygulanmış yöntemlerin, şiddeti meşrulaştırma biçimlerinin bugün hala aynı şekilde uygulanabiliyor olduğunu görmek ve bunu göremeyenlerin desteğiyle masum insanların hala ölmesi içimi acıtıyor. Hepsi bu..."

Sabancı Üniversitesi'nden Dr. Zeynep Nevin Yelce'nin Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.

Şiddete karşı olduğum ve barış istediği için altına imzamı eklediğim bir metin nedeniyle “terör örütü propagandası” iddiasıyla yargılanmak üzerine karşınızdayım.bu iddiayı kabul etmiyor, derhal beraatimi talep ediyorum.

Bir suç işlediğime inanmadığım için bir savunma hazırlamadım. Ancak 14 Ocak 2016 tarihinde tanımadığım bir şahıstan, Mehmet Zengin imzası ile, bir e-posta mesajı aldım.

Bu mesajda son derece kibar bir şekilde söz konusu bildiriye imza atmamın nedenleri sorulaktaydı.

Ardından da özür dileyip dilemeyeceğimi söylemem istenmekteydi.

Mesajın kibar ve saygılı tonu nedeniyle, aynı gün derhal yanıtladım. Savunma niyetine, tarafıma soruşturma ve dava açılmasından aylar önce yazdığım bu yanıtı sizlerle paylaşmak isterim.

...

Sayın Mehmet Zengin,

Öncelikle hassasiyetiniz ve nezaketiniz için teşekkür ederim. Sorduunuz sorulara tek tek cevap vermek yerine, aslında çok sert bulduğum bu metnin altına neden imzamı koyduğumu ve bu metin özelinde akademik objektiflik hususunda nerede durduğumu sizinle paylaşmak istiyorum.

İlk olarak, benim şahsi olarak önceliğim sivil ölümlerin ve bölgede sıradan insanların çektiği eziyetin sona ermesi. Bunun olabilmesi için hukukun devreye girmesinin ve işlerlik kazanamasının şart olduğuna inanıyorum.

Hukuk yönündeki bu talebimi de vatadaşı olduğum, benim adıma hareket eden, beni temsil eden devlete iletebilirim ancak.

Zaten hukuksuzluüu şiar bellemiş, eli silahlı bir örgütten beni muhattap almasını beklemek en hafif deyişiyle faydasız olacaktır.

O örgüt açısından benim hiçbir sıfatım ve yaptırımım olmadığı gibi, söz konusu örgüt/ler benim adıma, beni temsilen hareket etmemektedir.

Benim talebim ancak benim adıma hukuku çiğneyenlerden olabilir, zira onların eylemlerinden doğrudan ben sorumlu ve bu durumda olduğu gibi suçlu olurum.

İşin vicdani yanını bir an için bir kenara bırakacak olsak bile, AİHM kararlarıyla mahkum edildiğimiz onlarca tazminat yine sizin ve benim ülkemin gelişmesi adına ödediğimiz vergilerden karşılanıyor.

PKK eleştirilemez miydi? Elbette eleştirilebilirdi. Ama bu malumun ilanı olmaktan başka bir işe yaramazdı.

Konuya bir sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde yaklaşmamı öneriyorsunuz. Bir akademisyenin yapması gereken budur elbette. Meslektaşlarım çok daha geniş kapsamlı araştırmalarında ve yayınlarında bunu yapıyorlar zaten.

Sebep-sonuç ilişkilerini sadece birkaç ay öncesine değil 30-40 yıl önceye, hatta 150 yıl önceye kadar indirebiliriz, hatta indirmeli ve tartışmalıyoz. da. Ancak içinde bulunduğumuz şartlar acilen çözüm gerektiriyor ve ne yazık ki sebepler sonuçları meşru kılmıyor.

“Onlar hendek kazdı o yüzden bütün mahalleyi yok etmemizde bir mahsur yok” gibi bir mantığı ben anlayamıyorum. Dolayısıyla da, her şartta sivillerin can ve mal güvenliğinden sorumlu olan devletin kendi eliye sivillere zarar vermesini kabul edemiyorum ve verilen zarardan bu devletin bir vatandaşı olarak kendimi sorumlu tutuyorum.

Meclisteki siyasi iradeden söz ediyorsunuz. Bu mecliste terör olayları araştırılsın teklifinin bile reddedildiğini anımsıyorsunuzdur sanırım.

HDP Eş Başkanı daha geçen hafta başbakan ile birlikte televizyon programlarına çıkarak halkı hem başkanlık hem de özyönetim konusunda bilgilendirmeyi teklif etti.

Ama ne yazık ki dinlemeyi bilmeyen bir toplumuz. Bırakın tartışmayı, bir orta noktada uzlaşmaya çalışmayı, daha birbirimizi dinleyecek kadar bile tahammül gösteremiyoruz.

Meclis çatısı altında insanlar, sizi beni temsil eden insanlar, birbirlerini yumrukluyorlar. Bu şartlar altında, iktidar partisi dışındaki partilerin herhangi biri için TBMM'de dertlerini anlatsınlar demek biraz duruma göznü kapatmak gibi geliyor bana.

Bu dediğim de yanlış anlaşılmasın, mecliste konuşulamıyor diye silaha mı sarılmak lazım? Tabii ki değil! Ve ben HDP'nin silahlı bir çözüm istemediğine yürekten inanıyorum.

Neden PKK'yı durduramıyor o zaman, değil mi? PKK'nın da HDP'den pek haz etmediğini, siyasi hareketin silahlı örgüt üzerinde hiçbir etkisi olmadığını düşünüyorum.

Ben erken modern dönem iktidar ilişkileri, iktidarın yansımaları, propaganda ve savaş dinamikleri üzerine çalışan bir tarihçiyim.

Yüzyıllardır dünyanın her yerinde uygulanmış yöntemlerin, şiddeti meşrulaştırma biçimlerinin bugün hala aynı şekilde uygulanabiliyor olduğunu görmek ve bunu göremeyenlerin desteğiyle masum insanların hala ölmesi içimi acıtıyor. Hepsi bu...

umarım derdimi ve neden özür dileyecek bir şey yaptığıma inanmadığımı biraz olsun anlatabilmişimdir.

Fikrimi sorduğunuz ve bu satırları okuma sabrını gösterdiğiniz için teşekkür ederim.

...

Bu doğrultuda, tarafıma isnat edilen suçlamaları kabul etmiyor, derhal beraatimi talep ediyorum.

(NZY/TP)

Kaynak: https://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/202375-nevin-zeynep-yelce-nin-...