"Bu suça ortak olmayacağız!" - Yurtdışı akademisyenler ve entellektüeller desteği (International support to our petition)
|
İsim-Soyisim |
Unvan |
Kurum |
1 |
Ahmed Ferhadi |
Professor |
New York University |
|
İsim-Soyisim |
Unvan |
Kurum |
1 |
Ahmed Ferhadi |
Professor |
New York University |
As academics and researchers of this country, we will not be a party to this crime!
The Turkish state has effectively condemned its citizens in Sur, Silvan, Nusaybin, Cizre, Silopi, and many other towns and neighborhoods in the Kurdish provinces to hunger through its use of curfews that have been ongoing for weeks. It has attacked these settlements with heavy weapons and equipment that would only be mobilized in wartime. As a result, the right to life, liberty, and security, and in particular the prohibition of torture and ill-treatment protected by the constitution and international conventions have been violated.
Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!
Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.
Kamuoyuna,
Barışma, görüşme ve anlaşma süreçleri sadece sonuç itibarı ile değil, biçim olarak da toplumsal değişiklikler yaratır. Örneğin görüşmelerin arabulucu, gözlemci ya da tanık içerip içermemesi ya da şeffaflık, taraflar arası eşitlik gibi konular, hem egemen hem de mücadele eden özneleri dönüştürme, birbirleri ile ilişkilerini yenden inşa etme potansiyeli taşır. Sürece toplumsal katılımın nasıl olacağı da bundan sonraki düzeni belirleyicidir ve barışın kalıcılığını etkiler.
Sosyal bilimlerde ‘Maduniyet Çalışmaları’ adı verilen ve Hindistan’da ortaya çıkarak, Latin Amerika, Asya ve Afrika’nın tamamını etkisi altın almış olan akımın mimarlarından Partha Chaterjee, kitaplarında halkların sömürge karşıtı savaşlarından söz eder.
Barış bir mücadele alanı. Komisyonlarda mümkün olduğu kadar Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Alevi, Ermeni, Rum, Yahudi ve Süryanilere, mağdurlara yer verilmeli ve üyeler yarı yarıya kadın ve erkeklerden oluşmalı.
Nazan ÜSTÜNDAĞ
İstanbul - BİA Haber Merkezi
26 Mart 2013, Salı
30 yıldır beklenen barış süreci Türkiye’ye nihayet geldi. Akla gelmeyenler, bundan birkaç ay evvel dahi inanılmaz olanlar peş peşe gerçekleşiyor.
(Christine Bell ve Johanna Keenan’ın Human Rights Quarterly 26 (2004) içindeki “Human Rights Nongovernmental Organizations and the Problems of Transition” makalesinin özetidir.)
Bu yazıda barış sürecini yasallaştıran anlaşmalarda sivil toplumun yeri ele alınacaktır. Dünyada 1990 ile 2010 yılları arasında gerçekleşen 102 müzakerenin neredeyse tamamı anlaşmalarla sonuçlanmış, bu anlaşmalar ise çeşitli yasal düzenlemelerle hayata geçmiştir.
Özellikle siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler disiplinlerinde kadınlara indirgemeci bir yaklaşımla “uysal” “barışçıl” ve “uzlaşmacı” roller çizen yaklaşımlar olmakla birlikte özellikle 90 sonrası dönemde bu yaklaşımları sorgulayan ve kadınların doğuştan değil öğretilmiş rolleri yüzünden bu sıfatları taşıdıklarını iddia eden yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Kadınlar, doğuştan pasifist değildir. Öyleyse toplumlarda erkek üzerinden öğretilen ve yürütülen şiddet ve uzlaşma uzağı tutumunun nedeni nedir? Kadınların pasifist duruşunun barış süreçlerine getirisi ne olur?